Singer bir önceki filmde
ustaca timeline’ı düzeltmişti. Bu filmde de Cyclops’lu, Jean’li orijinal
kadroyu aynı ustalıkla kuruyor.
Bryan Singer ilk X-Men filmini
çektiğinde takvimler 2000 yılını gösteriyordu. Siber Kıyamet kopmamıştı,
ama mutant geni beyaz perdede görülmeye başlamıştı. Bilen bilir ilk X-Men filminin büyük bir hayranıyım. Her ne kadar Nolan, Batman Begins ile çizgi romanı gerçeklikle buluşturan adam olarak görülse de onu 5 yıl önce Singer yapmıştı. Gel zaman, git zaman o ilk X-Men
filminin üstüne tam beş tane daha çekildi. Her ne kadar Singer’ın
seriyi saplantılı bir şekilde sahiplenmesi sinir bozsa da çektiği
filmlerin kalitesi konusunda asla kimsenin ağzına laf vermedi.
X-Men Apocalypse de öyle
aslında. Her ne kadar filmdeki dört atlının Magneto, Storm, Angel, ve
Psylocke’dan oluşması fikrini tutsam da Apocalypse’in iğrenç dizaynı
yüzünden filme oldukça ön yargılı gittim. Ancak film bittiğinde kafamda
90’lardaki X-Men çizgi filminin efsane açılış jeneriği çalıyordu. Yani
Singer yine harika bir X-Men filmine imza atmıştı.
Pek çok kişiye göre X-Men Apocalypse
bu üçlemenin en iyi filmi. Bu Apocalypse olmasaydı ben de aynısı
söylerdim. Singer çektiği filmlerin dönemini yansıtmada, materyali uyarlamada, cast seçiminde, ve daha önce denenmemiş şeyleri
yapmada müthiş bir yönetmen! Ne yazık ki kostüm zevkleri konusunda her
zaman sınıfta kalıyor. Bu zevksizlik de bu sefer X-Men’in tanrısal
düşmanı Apocalypse’e sirayet etmiş. Apocalypse’e fütüristik bir dizayn
vereyim derken Power Rangers düşmanına çevirmiş Singer. Oysa Apocalypse
ilk piramitleri inşa ederken gözüktüğünde ne kadar umut vaat etmişti. İri
bir aktör, doğru makyaj ve abartısız bir kostümle bu iş düzgün
yapılabilirdi. Ultimate X-Men’deki Apocalypse Singer’ın yorumuna harika
giderdi mesela!
Yine de bir yanlış dört doğruyu
götürmemeli. Singer bir önceki filmde ustaca timeline’ı düzeltmişti. Bu
filmde de Cyclops’lu, Jean’li orijinal kadroyu aynı ustalıkla kuruyor.
Özellikle Cyclops benim en sevdiğim Marvel karakteridir. İlk defa onu bu sahne süresiyle görebilmek beni çok mutlu
etti. (Fakat optik ışınlarının tahrip gücünü niye bu kadar az yaptıklarını çözemedim.) Özellikle ilk üçlemede Afrikalı bir Storm’u değil de Amerikalı bir
Storm’u tercih eden Singer bu sefer hatasını düzeltiyor. Alexandra
Shipp mohawk saçı ve cesur tavrıyla fanlara hak ettikleri Storm’u
veriyor. Rolü için ciddi bir kılıç eğitimi alan Olivia Munn ise Psylocke
olarak kalbimizi kesti! Yeni castin hepsi nokta atışı!
Singer, X-Men’i ilk defa resmi olarak
kurarken hiçbir şeyi atlamak istememiş. Mesela başta çocuklara sadece
akademik eğitim vermek isteyen Xavier’ın askeri eğitim de verme fikrini nasıl edindiğini görüyoruz. Yine filmde Cyclops kardeşini kaybettikten
sonra kaderinde daha büyük biri olmak olduğunu anlıyor ve Singer bize
bir liderin daima trajedilerden doğacağının ipucunu veriyor. Jean’in
daha ilk filmden ”phoenix gücü”nü kullanmasını ise bir easter egg’den fazla olarak düşünebiliriz. En önemlisi de Magneto daha
önce hiçbir X-Men filminde bu kadar iyi anlatılmamıştı!
Özetle, X-Men: Apocalypse‘i
orijinal X-Men kadrosuna ev sahipliği yaptığı için mi, yoksa konusu 80’lerde geçtiği
için mi, yoksa sadece iyi bir film olduğu için mi sevdim bilmiyorum. Ama
kesinlikle sevdim! Singer pek çok hatasını telafi etmiş ve Apocalypse
yorumu hariç neredeyse kusursuza yakın bir film yapmış! Açık
yüreklilikle söyleyebilirim ki en X-Men hissi veren film bu şimdiye
kadarki! Disney’in eleştirmenlerinin karalamalarına kulak asmayın ve bu
filmi izleyin! Zaten filmin o son sahnesini izlemenin her şeye değer
olduğunu göreceksiniz.
Yazar Notu: 8
* Filmden önce Marvel’ın çıkardığı dört sayılık ”Rise of Apocalypse”i okuyabilirsiniz.
Okuduğunuzda tip olarak olmasa da öykü olarak Singer’ın Apocalypse’i ne
kadar iyi uyarladığını göreceksiniz.