[update title=”Künye” icon=”info-circle”]
Çizgi Romanın Orijinal Adı: Uncanny Avengers: Ragnarok Now
Yayınlandığı Dönem: 2012-2014
İçerdiği Sayılar: Marvel Now Uncanny Avengers #12-17
Yazar: Rick Remender
Çizer: Daniel Acuna ve Salvador Larroca
Yayıncı: Marvel
Türkçe Basan Yayıncı: Gerekli Şeyler[/update]
cildini okurken, son zamanlarda haberini aldığımız Inhumans ve X-Men ortak
serisi aklıma geldi. Anlaşıldığı kadarıyla, bu ortak seride de mutantların
varlığının riske girmesi konu edilecek. Aslında önceki incelemelerde değinmiş
olmam lazım, bu bir döngü. Fakat bu döngü kendini o kadar sık tekrar eder hale
geldi ki, maalesef heyecanı kalmadı. Mutantlar gözle görülür derecede çoğalır,
azınlık statüsü ve buna bağlı hikaye anlatımı etkisini yitirir, sonra bir
şekilde bir olay olur ve mutantların sayısı azaltılır, yine varlığı tehlikeye
girer. Şimdi okuduğumuz hikayelerde sık sık bu döngü tekrar edince, ister
istemez hikayeden uzaklaşabiliyorsunuz. Örneğin karşımızdaki Uncanny Avengers
hikayesi de bu döngü etrafında şekillenen bir hikaye. Ama yine de kendi adıma
belirtmek isterim ki, hoşuma giden bir hikaye oldu. Yani bu döngü içinde
gerçekleşen bu hikayede ‘’şimdilik’’ bir sıkıntı hissetmedim. Son noktada, şimdiki
haliyle Marvel Comics evreninde Inhumans’ın ön plana çıkartılıp, X-Men’in geri
plana atılması (ki bu haliyle bile X-Men birden fazla seriye sahip) benim
hoşuma gitmiyor olsa da doğru bir hareket. Çünkü bu haliyle X-Men’in biraz
dinlenmeye, süreye ve özlenmeye ihtiyacı var. Uyarımızı da yapalım, incelemenin
bundan sonraki kısmı önemli ve detaylı bilgiler
içermekte olup, isteyenler son paragrafa geçebilirler.
sondan başlamak istiyorum, çünkü Dünya yok oldu. Evet bildiğiniz yok oldu. Geçtiğimiz
iki incelemeden beridir Rick Remender’in iyi gidişatından bahsederken,
yazarımız hızını alamadan Dünya’yı yok etti. Şimdi bunda beni rahatsız eden
noktayı söylemek istiyorum, bir yeni başlangıç arifesinde böylesine büyük
olaylara gerek olmadığını düşünüyorum. Zaten bir yandan Jonathan Hickman,
farklı boyuttan çeşitli Dünya gezegenleri ile girilmiş ilişki içerisinde büyük
çaplı hikayeler yazdığı esnada, Remender’in bu yaptığı şey ne yazık ki gövde
gösterisi. Rahatsız edici bir diğer nokta ise, yine yeni bir başlangıç
arifesinde fark edilmeden, Remender’in gayet buna yönelik hareket yapmış
olması. Yani Dünya yok oldu, evet, bundan sonra geri geleceğinin de
farkındayız. Ancak geri geleceği, önceden yok olmuş olmasını değiştirmez, yani
fark edilmeden yapılan şey de yeni bir başlangıç hikayesi. Hani editörler
isteseler, şu sayıdan sonra yeni evren kurulduğunu farz ederek yollarına devam
edebilirlermiş.
rahatsız edici birçok şey var aslında. Nedir bunlar? İlkini yukarıda söyledim,
ikincisi de malum ekibimizin X-Men tarafını hala fikir ayrılıkları ile
uğraştırıyor olması. İrili ufaklı o kadar çok parçalanmışlık varken, geriye kalanları
da bölmesi sonucunda elde kalan pek bir şey yok. Havok bir tarafta, Wolverine
bir tarafta, Scarlet Witch bir tarafta derken, zaten Uncanny Avengers’in X-Men
tarafı kan kaybetmeyi geçtim, bildiğiniz çöküyor. Hoş, kendinden önceki
bölünmeleri ilerleyen sayfalarda açık açık dile getirmiş olsa da, bu son
noktada kendi yarattığı bölünmeyi telafi etmiş değil. Yine, Cyclops’un hapishaneden
çoktan çıkmış olduğunu görüyoruz, o kadar yüksek güvenlikli hapishaneden
kaçmış, anlıyoruz ki bu başka sayılarda anlatılmış ancak kimse kusura bakmasın
ancak, zahmet edip birkaç panel içerisinde bunun nasıl olduğu konusunda bizi
aydınlatacak bilgiler bu eser içinde verilmemiş. Bunda Remender’den çok şirket
politikasının sıkıntısı var, ancak eseri bir bütün olarak değerlendirmek
zorunda olan ben, bu soru işaretinin cevaplandırılmış olmasını beklerdim.
resmedilmiş olması. Thor’un sürekli ‘’Umrumda değil!’’ demesi, Kaptan Amerika’nın
hiçbir plan veya hazırlık yokken esas düşmanların üzerine saldırması, her
kahramanın kafasında sürekli soru işaretleri olması, kiminin hala Xavier’in
öğretilerini sorgulaması, kiminin kendini sorgulaması gibi sıkıntılı noktaları
var. Yazarın bu sayıların sonunu planladığı belli, yani büyük bir son yazacağı
açık ve bu noktada bizi bu tarz rahatsız edici şeylerle uğraştırıyor olması,
okuyucuyu rahatsız edebilecek şeyler. Zaten Semaviler ile Dünya’nın başı
dertte, tehdit Uriel ve Eimin’den de öte. Bir de iç çatışmalar, kendini
sorgulamalar, olmadık kahraman hareketleri ile planladığı son için en uygun
ortamı yaratmayı planlıyor Remender.
da üçüncü cildi barındıran sayılar boyunca ters köşeler yapılmış olması. Tabii
ki, yazar okuyucunun ilgisini ve dikkatini çekmek için bu yollara başvurur,
ancak bu sadece altı sayı içinde dolu dolu yapılırsa sıkıntılı olur. Zaten en
büyük ters köşe hikayenin sonu, ama bu sona kadar o kadar çok ters köşeye maruz
kalıyorsunuz ki bu sonun bir etkisi maalesef kalmıyor.
fazlasıyla kıran etmenler olsa da, bu hikayenin en ilgi çekici yönü Uriel ve
Eimin. Remender, bu hikaye içerisinde bu iki karakteri öylesine kurgulamış ki,
kendileri kahramanlardan rol çalıyorlar desek yeridir. Kurduklar cümleler,
uyguladıkları planlar, motivelerinin keskinliği öylesine işleniyor ki, bu iki
karaktere hayran olmaktan başka seçenek kalmıyor. Yine övülecek bir noktadan
bahsedeceksek eğer, yazarımız hikayenin içrisine kendi yerleştirdiği temaları
gerçekten çok iyi kullanıyor ve boşluk bırakmıyor. Örneğin Jarnbjorn’un
yaratılış nedeninden yaratılışının sonucuna dek bir baltayı dahi hikayenin
içerisinde önemli bir noktaya getiriyor. Ayrıca Remender, hikayeyi işlediği
zaman diliminin dışında farklı zamanlar ve gerçeklikler ile de harmanladı bu üç
cilt boyunca hikayesini. Anlamak artık şu noktadan sonra zor değil, farklı
boyutlar ve zamanlardan karakterler bu işin içine dahil olacak ve Dünya bu
şekilde kurtulacak.
neredeyse tüm kahramanları az veya çok bir şekilde görüyoruz, yani yazarımız
elindeki materyali sonuna kadar kullanabiliyor. Ancak en etkin ve verimli
kullandığı ise X-Men, yani kimi zaman bir X-Men macerası gibi okuyorsunuz bu
sayıları. Mutantların güçlerinin sınırlarını zorlamayı ve sonuna kadar da
kullanmayı iyi biliyor. Zaten bu hikayeleri okumanın da belli bir geçmiş
bilgisi istediğini en baştan söyledik, geçmiş meseleler hala yakamızı bırakmadı
çünkü. Ayrıca bu ciltle beraber şöyle 2099 konseptine –ki bir zamanlar
Marvel Comics’in en ünlü konseptiydi bu- bile uğradık. Kang’ın hazırladığı
plan hakkında şu an için bilgimiz olmasa da, en azından sonraki sayılar için
farklı konseptleri bir arada göreceğimiz ortaya çıkmış oldu. Bundan sonraki
sayıları beklemek için gayet yerinde bir sebep diyebiliriz.
şunu anladım, bir mutant hikayesinde Avengers’ın demirbaşlarının hiçbir etkisi
yok. Yani girişte bahsettiğimiz döngü içinde anlatılan bir hikayede; Kaptan
Amerika, Hulk, Iron Man ve Thor gibi kahramanlar sönük kalıyor, çünkü hikaye
bir mutant hikayesi. Daha evrensel sorunlarda Avengers içinde mutantların da
olduğu anların olduğunu tabii ki biliyoruz, yani çok defa X-Men üyelerini
Avengers içinde gördük ancak bir mutant sorunu hikayesinde o Avengers tadını
alamıyorsunuz. Benim bir şikayetim olmasa da, bu daha çok X-Men ve Avengers
ortak serisi tadında giden bir hikaye, dümdüz bir Avengers hikayesi değil. Yine
garipsediğim ama nötr kaldığım bir durumsa, Xavier öğretilerinin çoktan delik
deşik edilmiş olması. Yani Avengers vs. X-Men hikayesinde ölmüş olması ve daha
sonra öğretilerinin sorgulanıyor oluşu, bundan çok öncesindeki bu delinmişliği kapatmıyor.
Özellikle Xavier’in düşüncelerinin şu anki en büyük savunucusu konumunda olan
Wolverine, bu düşüncelere aykırı hareketlerde bulunan ilk karakter, öncesini
geçtim, X-Men dahilinde işlediği cinayetler sıralandığı zaman anlaşılıyor bu.
Teker teker olduğunda göze çarpmayan ama topluca anlatıldığında şaşırtan bir
gerçek.
değinmeden incelemeyi bitirirsek olmaz. Thor’un suçluluk duygusunun üzerine
yaptığı konuşmada; ‘’Midgard’ın sakinleri ve kahramanları önemsiz
farklılıkların ve asabi çekişmelerin kendi geleceklerinin önüne geçmesine izin
verdiler. Her türün evriminde kabilesel içgüdülerini terk etmeleri ve tek bir
halk olarak birleşmeleri gereken bir nokta gelir.’’ veya ‘’…Ama önemsiz
farklılıkları yüzünden savaşmaya devam ettiler. Savaş onların tek çözüm
yoluydu. Kozmik topluma katılmalarına izin verilemeyecek kadar vahşilerdi…’’son
olarak da ‘’…Asıl suç insanlarındı. Ragnarok onların seçimiydi.’’ cümleleriyle Remender yine mesajlarını
anlamaları için okuyucuya bırakıyor, ki ilk defa Odin’den duyup da etkileyici
bulduğum cümleler oldu, öncesi biraz da beylik laflar gibi geliyor desem çok da
ileri gitmiş olmam sanırım. Zaten Rick Remender’in yazığı bir hikayede artık
bunu bekliyorum. Bu ciltte her ne kadar
hayal kırıklığına uğramış olsam da, Remender’den ortalamanın altında bir
hikaye beklemediğimi açıkça ifade edeyim.
hikayemizin birçok eksileri olduğunu söylememiz gerek. Yazarımızın şu noktadan
sonra bundan daha büyük başka ne hikaye yazacağını merak ediyorum, çünkü bundan
daha büyük bir şey maalesef olamayacak gibi duruyor. Elindeki kurşunları hızlı
tüketen yazarımız için işler bundan sonra daha zor. Zaten bu hikayenin bu sona
sahip olsa da nereye bağlanacağını biliyoruz, Red Skull hala bir tehdit çünkü. Bu
noktadan sonra da bu hikayenin etkileyici olmasını beklemekten başka bir
çaremiz yok. Yine bu ciltte, birçok çizerimiz var ancak hepsinin çizgileri ispatlı
çizerlerden, çizgileri konusunda hiçbir sıkıntımız yok bu yüzden. Yine sona
sakladığım şey ise büyük artılardan birisi; Remender, tam da istediğim ve
beklediğim gibi Sentry karakterini atıldığı çukurdan kurtardı ve onu daha büyük
bir konuma yerleştirdi, belki şu noktada karakterin bir geleceği yok ancak
gözlerdeki değerinin bir kat daha arttığını düşünüyorum. Madem öyle, artıları
ve eksileri ile değerlendirdiğimizde Uncanny Avengers: Ragnarok Günleri 6.5
puanla ortalama bir seviyeye iniyor, iyi okumalar, hoşçakalın.