Adventures of Superboy’dan Smallville’ye (Ara İnceleme)

I)Giriş ya da Superboy Kimdir?
 

 Şu zamana dek
Kal-el’in, ‘’Superman’’ olduğu zamanları ele aldık. Hem televizyonda hem de
sinemada uzun bir geçmişi olan karakterimiz birkaç kez de daha farklı bir
versiyonla karşımıza çıktı. Yani Metropolis’e gelen ve Daily Planet’ta gazeteci
olarak çalışan Clark Kent değil de, daha genç bir Clark ve de Superboy idi
izlediğimiz. Çizgiromanlarda daha önce karşımıza çıkmış olsa da televizyondaki
maceraları çok daha sonra başlayan Superboy’un ne kadar başarılı ele alındığı
tartışılır. Fakat yazının amacı bir değerlendirme-kritikten çok tanıtmak ve
belli başlı örneklerle karakterin televizyon hayatına göz atmak. Peki daha
öncesinde, kimdir bu Superboy?
 Superboy karakteri
ilk olarak Jerry Siegel ve Joe Shuster tarafından yaratıldı ve More Fun
Comics #101
(1945) sayısında karşımıza çıktı. Smallville’de geçen
maceralarda tahmin edeceğiniz üzere Clark Kent’in gençliği ele alınıyordu.
Sonrasında Adventure Comics’e dahil oldu (1946) fakat Mart
1949’dan itibaren ‘’Superboy’’ adıyla kendi çizgiromanına sahip
oldu. Yine Smallville’de geçen maceralarında arkadaşları olarak ane Lang ve
Lois Lane yer alıyordu. 1977’de biten bu ilk serinin ardından ‘’The New
Adventures of Superboy’’
başlığıyla 1980 yılından 1984 yılına kadar
sürecek bir seriye kavuşan kahramanımızın, ‘’Superman: The Secret Years’’
adlı dört sayılık mini serisiyle bu macerası da son buldu.  DC Comics için önemli hikayelerden olan ‘’Crisis
on Infinite Earths’’
sayfalarında ise Superboy, farklı bir dünyadan
(Prime Earth) Superboy-Prime olarak karşımıza çıktı, ki bu karakter gelecekte
Superman’in en büyük düşmanlarından biri olacaktır. Kaldığımız yere dönecek
olursak, 1988 yılında Superboy televizyon dizisiyle karşımıza çıktıktan sonra
diziyle bağlantılı olarak ‘’Superboy: The Comic Book’’adıyla
yirmi iki sayı ve bir özel sayılık seriyle çizgiroman dünyasına geri dönse de
1991 yılında bu seri de son buldu. Buraya kadarki kısımda Superboy, her zaman
Clark Kent’in gençliği olarak tasarlandı. Fakat ‘’Death of Superman’’
hikayesiyle birlikte işler biraz değişti.
 1993 yılında Superboy
artık kimlik değiştirerek, Superman’in dirilişiyle beraber ‘’S’’
sembolünü taşıyan birkaç karakterden biri olmuştur. Superboy ise Cadmus Projesi
kapsamında Superman’in klonu olarak Adventures of Superman #500
sayısında karşımıza çıkmıştır. Karl Kesel ve Tom Grummett tarafından yaratılan
bu yeni Superboy, Şubat 1994’te kendi serisine sahip olmuştur. Tabii nasıl ki
Superman’in gizli kimliği Clark Kent/Kal-el ise bu karakterin gizli kimliği de
Conner Kent/Kon-el’dir ve kendi serisi 2002’ye kadar sürmüştür. Teen
Titans #1
(2003) sayısında hikayede geriye dönük bir değişiklik
yapılarak, Kriptonlu ve insan melezi olarak yaratıldığı söylenmiş ve insan
DNA’larının kökeni olarak da Lex Luthor işaret edilmiştir. Conner Kent 2010’da
kısa soluklu da olsa kendi serisine tekrardan kavuşmuşsa da on bir sayı
ardından iptal edilmiş ve zaten daha sonra ‘’The New 52’’
dönemine girilmiştir.
DC’nin yeni evreninde Superboy yepyeni bir köken hikayesine
sahip olur. Kendisi N.O.W.H.E.R.E. isimli bir organizasyon tarafından
yaratılmış, yarı insan yarı Kriptonlu DNA’sı taşıyan bir klondur. Bu
organizasyonun amacı yeni ortaya çıkan süper güçlü insanları kontrol altında
tutmaktır ve Superboy’un yaratılmasındaki asıl amaç da budur. Bu amaçla
Superboy’u önce Wonder Girl’ü yakalaması için gönderirler ama bu hareketi Teen
Titans ekibinin dikkatini çeker ve karşılıklı savaş başlar. Superboy işte bu
savaşın sonunda aslında sadece organizasyonun bir silahı olduğunu fark eder ve
“S”
harfini gördüğü Supergirl’den yardım istemeye gider. Supergirl ilk
başta şok içinde kalır bir kriptonlu daha gördüğü için ancak Superboy’a dokunur
dokunmaz onun ne olduğunu anlar ve yumruklaya yumruklaya atmosfere kadar
fırlatır ve Superboy’a “Kon-El” adını verir. Kon-El, kriptoncada “El
ailesinin yüz karası/iğrenç varlığı”
demektir. Superboy, Kara’nın neden
klonlardan nefret ettiğini sorduğunda Kara, onun klonları bilmemesine şaşar ve
cevaplar. Klonlardan nefret etmektedir çünkü Kripton’da üretilen klonlar
zamanla, akılsız ölüm makinelerine dönüşmüşlerdir.
 Ayrıca
N.O.W.H.E.R.E.’in yarattığı ikinci Superman klonu olduğunu öğrense de
organizasyonun askeri Rose Wilson’dan, Ravager’dan, başka bilgi alamaz. Bunun
sonrasında da Teen Titans ekibi, Superboy’u organizasyonun elinden kurtarıp
takıma katarlar.
 Bu noktadan sonra bir
müddet Teen Titans ile maceralarına devam eden Kon-El, ”H’El on Earth”
hikayesinde, zamanda yolculuk yaparak günümüze gelen H’El tarafından yakalanır
ve Kripton’a bağlılığını göstermek için Superman ve Supergirl’e Kon-El’in
bedenini, öldürmeleri için getirir. Zira Kripton’da klonlardan nefret edildiği
için, H’El, Superman ve Supergirl’e sadakatini böyle göstereceğini
düşünmektedir. Ancak ters teper ve Superman tarafından ağzının payı verilir. Bu
süreçte Superman ile abi-kardeş ilişkisi geliştirmeye başlayan Kon-El,
Superman’in kahramanlığından ziyadesiyle etkilenir.
 
 ”Forever Evil”
serisi dönemine geldiğimizde ise Flash’ın Earth-3 versiyonu kötü adam Johnny
Quick, Teen Titans ekibini geleceğe gönderir. Titanlardan ayrı düşen Kon-El,
gelecekte Superman ve Lois Lane’in kötü adam olan oğulları Jonathan Lane Kent
ile tanışır ve Superboy’un kökenini işte bu noktada öğreniriz. Jon Lane Kent’in
vücudu Kriptonlu/İnsan DNA’sını kaldıramadığı için normalde 4 yaşındayken
ölecektir. Ancak 30. yüzyıldan gelen Harvest ismindeki bir adam Jon’un cesedini
alır ve fark ederki Jon ölmemiş, ama bitkisel hayata geçmiştir. Gelecek
teknolojisini ve zaman enerjisini kullanarak onu diriltir ve oğlu gibi
yetiştirir. Ona, kendisi dahil bütün süper güçlülerden nefret etmeyi öğretir ve
süper güçlülere karşı bir soykırıma girişir ikili.
 Ancak Jon zamanla
eski haline geri dönmeye başlamaktadır ve bitkisel hayata girecektir yeniden.
Harvest onu kurtaracağına yemin ederek zamanda geriye gidip Superman ve Lois
Lane’den DNA örnekleri alır, günümüze gelip örnekleri N.O.W.H.E.R.E. isimli
organizasyona verir. Ve böylece Kon-El, yani Superboy, Jon Lane Kent’e bir çare
bulmak amacıyla yaratılmış olur.
 İkili gelecekte
savaşırlar ve Kon-El, Jon’u yener ancak Kon-El bir geçide düşerek yıkımından
günler öncesindeki Kripton’un Argo Şehri’nde kendisini bulur. Güçlerini Argo’yu
kurtarmak için kullanır ve ancak Supergirl’ün tarihe uygun şekilde gezegenden
fırlatılmasını da sağlar. Ancak kendisi gezegenle birlikte öldü sanırılır.
Fakat aslında Oracle adındaki bir varlık, onu geçmiş, günümüz ve geleceği
denetlemesi için yanına almıştır.
 Bu esnada, Jon Lane
Kent, Beast Boy ve Ravager tarafından kurtarılır. Ancak onun Superboy
olmadığını bilmelerine rağmen ekibe Kon-El olduğunu söylerler. Böylece Teen
Titans, Jon’u, kendi Superboyları sanarak günümüze getirirler ve ekipte yer
verirler, Jon da durumu çaktırmaz ve Superboy’u oynamaya devam eder. Daha sonra
Jon Lane Kent, ilk hali olan, yani 4 yaşında ölmesi gereken çocuğa dokunarak
bir paradoks yaratır. Paradoks sonrasında bütün çoklu evrendeki Jon’lar ve
Kon’ların bir araya gelmesiyle ortam iyice şenlenir ve sonunda küçük Jon
kendisini feda ederek bütün herkesi kendi zamanlarına gönderir. Jon ise yok
olur ve ortadan tamamen kaybolur. Tüm bu sırada dünyayı gezip kendisini eğiten
ve medite ederek zihin sağlığını geliştiren Kon-El geri döner ve Teen Titans’a
yeniden katılır.

II) 1961 : Kabul Görmeyen Proje
 Aslına bakacak
olursanız üzerine yazılacak peki bir şey yok Adventures of Superboy’un. Çünkü
sadece yarım saatlik bir pilot bölümden ibaret. Yine de bu küçük de olsa bir
analiz yapmamıza engel değil. Dizinin hemen başlangıcında uzun uzadıya bir
Kripton’un yok oluşu sekansını yeniden çekmek yerine, bir dakika içinde bir
anlatıcı eşliğinde ve George Reeves’in oynadığı dizinin ilk bölümü olan ‘’Superman
on Earth’’
bölümünden alınmış sahnelerle kısa bir özet geçiliyor. Yine
açılıştan da anlayacağımız üzere, her şey 1950’li dönemin bir kopyası. Ki bana
kalırsa, dizi tamamen George Reeves dizisiyle ilintili olacak şekilde
tasarlanmış, yani bir öncül dizi olarak kurgulanmış olması ihtimali söz konusu.
Hatta uçuş sekansı bile tıpkı George Reeves’inki gibi. Ama bir farkla.
Karakterimiz lise çağlarında ve Smallville’de yaşıyor. Lois Lane yerine de Lana
Lang var.
 Dizimiz aslında
önceki diziyi izleyenler için pek de sürpriz olmayan bir açılış yapıyor. Konu
benzerliği açısından değil de konunun niteliği açısından söylüyorum bunu.
Bölümün başında Smallville Tiyatrosu’nda kapı görevlisi olan Jimmy adlı bir
gencin babasının işinden utanması ve tüm sınıfın karşısında gülünç duruma
düşmesiyle bir başlangıç yapıyoruz. Evet, işte tam da bundan bahsediyorum
nitelik benzerliği derken. Diğer yandan da bölümün kötü adamları ile de
karşılaşıyoruz ki, bu kötü adamları oynayan iki kişi Adventures of Superman
dizisini izlemiş olanların hemen gözüne çarpacaktır, birisi Charles Maxwell v
diğeri de dizinin birçok bölümünde oynamış olan Dick Reeves. Zaten dizimiz
burada bir alarm veriyor, çünkü önceki dizide de sık gördüğümüz bu oyuncuları
yeni dizinin devamı halinde tekrar göreceğimizi anlıyoruz. Herkes için olmasa
da birçok insan için bu önceki dizinin olumsuz özelliklerinden biriydi.
 İlerleyen dakikalarda
polis şefinin uğradığı saldırı sonucunda Superboy’a direkt ulaşabileceği bir
hat olduğunu görüyoruz. Ayrıca Superboy’un da evinin içerisinde gizli bir odası
olduğunu ve gerekli iletişimi buradan sağladığını görüyoruz. Filmin  kötü adamlarının elmas hırsızı olması da bizi
geçmişten hatırlayacağınız bir sahneyle baş başa bırakıyor; süper kahramanımız
elleriyle kömüre basınç uygulayarak kömürü elmasa çeviriyor. Diğer belirtmem
gereken şeyse dizi içerisinde sürekli aynı uçuş sekansının kullanılmıyor oluşu,
ki zaten altı sezon boyunca aynı sekansları izlemiş biri olarak bunun gerekli
bir değişiklik olduğunu düşünüyorum. Yine de, her ne kadar içinde eskilerden
izler taşısa ve kendine birkaç yenilik katsa dahi, dizimiz tek bölümlük kabul
görmeyen proje olarak raflarda yerini alıyor. Clark Kent/Superboy rolündeki
John Rockwell’i ise bir daha çizgi roman ile ilgili yapımlarda göremedik.

 

 

III) 1988-1992 : Superboy Tekrar Sahnede
 Christopher Reeve
filmlerinin hemen ertesinde, Clark Kent’i bu sefer beyazperdede değil de siyah
ekranlarda görme fırsatımız oluyor. Fakat bir farkla, kendisi Superboy. Dört
sezon boyunca süren bu dizinin hakkında söylenecek çok şey var aslında. Fakat
daha önce de belirttiğim gibi yazının amacı inceleme olmadığından, hem tanıtım
hem de ufak bir kritik yapacağım. Tabii ilk başta belirtilmesi gereken şey
Clark Kent/Superboy karakterinde gidilen oyuncu değişikliği. İlk sezonda
karakterimizi John H. Newton canlandırsa da, geri kalan üç sezonda Gerard
Christopher kostümü giyen kişi oluyor. Lana Lang rolünde ise Stacy Haiduk tüm
sezonlarda karşımıza çıkıyor. Yine Lex Luthor rolünde Scott Wells ilk sezonda
karaktere hayat verirken ikinci sezondan sonra Sherman Howard rolü devralıyor.
Tabii biz Sherman Howard’ı Day of The Dead filminin meşhur
zombisi olarak tanıyoruz.
 Dizi açık ve net
şekilde söylemek gerekirse çizgi romana sadık kalma konusunda oldukça başarılı
bir dizi. Mesela en basitinden, Lex Luthor’un kel kalışı hikayesi klasik
Superboy çizgi romanındakiyle aynı hikayeye sahip. Ayrıca kullanılan kötü
karakterlere göz atacak olursak, Mr. Mxyzptlk, Metallo, Bizarro, Toyman ve yine
klasik çizgi romanlardan bildiğimiz Kyriptonite Kid ilk göze çarpanlar. Fakat
bununla da kalmayarak tam da klasik çizgi roman havasına sahip temaları da
kullanıyor dizimiz. Mesela bir bölümde düşmanımız Dracula, diğer bölümde
hayaletler var, başka bölümde zaman yolculukları gerçekleşiyor… Kısacası
tam bir çizgi roman havası hakim.
 Fakat bunun yanında
dizimiz ilk sezondan sonra aşama aşama atmosfer değiştiriyor ve üçüncü sezona
karanlık bir hava hakim oluyor. Clark Kent, Olağandışı Olaylar Ofisi’nde*
çalışmaya başlıyor örneğin. Ki dizi hakkında yapılan birçok yorumda, bunun X-Files
dizisine örnek teşkil ettiği sürekli dile getirilir. Üçüncü sezonda bu kurumda
çalışmaya başlamasıyla beraber, dizinin kendi çapında evrim geçirdiğini
söylemek mümkün.
 Lex Luthor’un paralel
evrenlere açılan bir portal aracılığıyla yolculuk yapması ve Superboy’un da
onun peşinden gitmesiyle dizinin kendini bir üst noktaya taşıdığını söyleyebiliriz.
Örneğin  bir evrende Lex Luthor, Superboy
tarafından öldürülmüş ve anısına anıt bile dikilmiştir. Ki bu bölümde iki
Superboy’un karşılaştığı sahnedeki karanlık ve depresif ortam dizinin atmosfer
olarak nasıl değiştiğinin de simgesi haline gelen simgelerdendir. Yine bir
diğer alternatif Superboy ise Dünya’yı demir yumruk ile yöneten  Sovereign (İmparator, hükümdar) olarak
karşımıza çıkıyor. Askeri üniformayı andıran kıyafetiyle ve bölümün konusu
nedeniyle birçok kişi tarafından Red Son hikayesinin öncül bir tarzı
olduğu düşünülüyor. Hatta biraz daha ileri gidersek Injustice Gods Among Us
hikayesine kadar işi götürebiliriz.

 Mindscape adlı
bölümdeyse çok tanıdık bir hikayenin farklı bir versiyonuna şahit oluyoruz. Alan
Moore’un yazdığı ‘’For The Man Who Has Everything’’ adlı hikayeyi
eminim ki birçok çizgi roman  takipçisi
duymuştur. Bu hikayede üzerine yapıştığı varlıklara oldukça gerçekçi
halüsinasyonlarla istediği ve mutlu edici görüntüler gösteren ‘’Black Mercy
Plant’’ adlı bir asalak var bildiğiniz üzere. Dizimizde de tam tersi, hayatta
asla yaşamak istemediği kabusları yaşatan bir asalağımız mevcut. Hatta bu
kabuslarda Superboy kendisinin bir canlı değil, bir proje üzerine üretilmiş
robot olduğunu öğrendiğinde ‘’Ben insanım!’’ diyerek tepki verdiğini
görüyoruz. Ayrıca yine aynı bölümde her ne kadar kabusun parçası da olsa bir
başka alternatif Superboy görüyoruz ve o Superboy’u da profesyonel güreşçi Lex
Luger –evet, isim benzerliği dikkat çekici- canlandırmıştır.
 Son olarak
bahsedilmesi gereken hususlara geldiğimizde ise, birkaç dikkat çeken detayı
belirtmek gerek. Örneğin Olağandışı Olaylar Ofisi’ne baktığımızda Lois and
Clark dizisinde Daily Planet binası olarak gördüğümüz mekanla oldukça dikkat
çekici benzerlikleri var. Sanırım ikisinde de aynı stüdyoyu ufak
değişikliklerle kullanmış olsalar gerek. Yine dizimizde Noel Neill ve Jack
Larson’i görmekle beraber, olmazsa olmaz karakterimiz Jor-el’i ise tek filmlik
James Bond’umuz George Lazenby canlandırmıştır. Ayrıca dizi bazı noktalardan eleştiri
almakla beraber, en net eleştiri Superboy’u otuzlu yaşlarındaki
bir oyuncunun canlandırmış olması konusunda yoğunlaşıyor. Şimdilik dizi
hakkında bu kadar bilginin yeterli olduğunu düşünüyorum, gün gelir de inceleme
fırsatını yakalarsam daha detaylı yazılar okumanız mümkün olacaktır.
IV) 2001-2011 : Adı Konmamış Superboy
 Evet, 2000’li yıllara
geldiğimizdeyse, yeni milenyumun daha başlarında Clark Kent bizi tekrardan
karşılıyor. Fakat bu sefer kahramanımız kostümsüz ve de ‘’Super’’
ile başlayan herhangi bir başka adı da yok. Ve dizimizin bize en başında vaat
ettiği şey, Superman olmadan önceki Clark’ın hikayesiydi. Yani güçlerini
keşfediş süreci, bu süreç içerisinde karşılaştığı sorunlar ve Smallville
günlerinden aşkı Lana Lang ile ikili ilişkilerinden yürüyecek bir diziydi.
Yanındaysa çizgi romanlardan tanıdığımız yakın arkadaşı Pete Ross ve dizi için
kurgulanmış Chloe Sullivan ona eşlik edeceklerdi. Yani dizimiz başlangıçta
bildiğimiz konuyu, farklı bir açıdan bize anlatacaktı.
 Remy Zero’nun ‘’Save
Me’’
şarkısıyla başlayan açılışı ilk gördüğümde çocuktum. Dizinin
bırakın çizgi roman ile alakası olmasını, Superman ile alakası olduğunu bile
bilmiyordum ilk izlediğimde. O yıllarda Superman benim için Christopher Reeve
filmlerinden ve Dean Cain’in oynadığı ve yarım yamalak izlemiş olduğum Lois
and Clark
dizisinden ibaretti. Zaten diziyi de Superman ile olan
alakasından çok, fantastik/bilimkurgu öğelerinden dolayı izlediğime eminim,
yani bir çocuk olarak ilgimi çeken bunlar olmuştu büyük ihtimalle. Fakat bir
süre sonra tanıtımlardan anladım ki, kendisi Superman’in gençliğine odaklanan
bir diziymiş. Çocuktum, daha bir sevindim tabii.
 
 Fakat çocukluk
sevincim uzun sürmedi. Dizi benimle beraber büyüyor, bir türlü bitmek
bilmiyordu. Üstelik ne Superboy ne Superman oluyordu Clark Kent. Sadece oradan
oraya koşuyor, bölüm sonu canavarını dövüp günü kurtarıyordu. Bir de arka
planda Clark Kent’in kimlik arayışı ve Lex Luthor’un karakter gelişimi
anlatılıyordu ama o bile diziyi kurtarmaya pek yetmiyordu açıkçası. Hatta bu
durum o kadar uzayıp gitti ki, izleyici olarak sıkıldık çoğumuz. En nihayetinde
sonucu biliyorduk çünkü, Lex Luthor kötü adam, 
Clark da kahraman olacaktı işte. Toplasanız en fazla beş sezon
edebilecek hikaye, yıllarca sürüp gitti.
 Bir de yapımcıların
Clark’ın uçmaması ve kostüm giymemesi konusundaki ısrarları ve bunu ‘’No
flights, no tights’’
şeklinde bir politika olarak benimsemeleri vardı. Bu
kararlılıkları tüm sezon boyunca sürdü ve Clark, son bölüme dek uçmayı
öğrenemedi. Fakat kabul edelim ki, on sene sürmüş bir dizide bu biraz komik
kaçtı. Ayrıca bildiğimiz Superman kıyafeti hariç üzerinde ‘’S’’
sembolü olan ne varsa gitmiş olan Clark’ı en azından son bölümde bilindik
kostümü  ile görebileceğiz zannederken,
bilgisayar efektli uzaktan çekim bir sahne izlemek zorunda bırakıldık. Son
dakikalara değinmiyorum bile.
 Peki uçmak yok,
kostüm de yok, ne var o zaman? Bu ikisi hariç her şey vardı açıkçası dizide.
Superman mitosundan aklınıza gelen ne varsa hem de. Karakterimiz Superman
olmadan, çizgi romanlarda kim var kim yok üstesinden geldi. Hatta burada birkaç
kötü karakterleri sayalım; bildiğiniz üzere Lex Luthor, Bizarro, Metallo,
Brainiac, Toyman, General Zod ilk aşamada sayabileceğimiz karakterler. Fakat Doomsday
bile dizide vardı ve hatta Darkseid bile… Ama karakterimiz hala
Superman değildi. Aradaki ufak çaplı kötü karakterleri saymadık fakat yukarıda
sayılan kötü karakterlerden de anlayacağınız üzere, baya baya mitosu berbat
ettiler.
 Son olarak yukarıda
yazdıklarımdan da anlayacağınız üzere dizi birçok yönden pek de iyi olmayan bir
diziydi. Oyuncuların hepsi genç olarak başladıkları dizide yaşlandılar ve hatta
Tom Welling’in yüzündeki çillenmeleri bile görebilir olduk -ama o hala
Superman değildi-
ve dizinin jeneriğini yapan Remy Zero grubu bile
dağıldı dizi bitemeden. Önceki Superman film ve dizilerinden tanıdığımız
oyunculara yer vermesiyle gönlümüzü fethetse de bu dizimizi pek kurtaramadı.
Superman hakkında kötü bir anı olarak birçoğumuzun belleğinde yer etti.
 
V) Son Olarak : Süperkahramanın Televizyonla İmtihanı

 Altı sezonluk
Adventures of Superman, dört sezonluk Lois and Clark, yine dört sezonluk
Superboy ve on sezonluk Smallville deneyimlerinden yola çıkarak söyleyebiliriz
ki, kahramanımız televizyonda da en az sinema kadar yer etmiş vaziyette.
Topladığımızda yirmi dört sezonluk televizyon macerası olan kahramanımızın
yanında Superman ailesinden Supergirl’in de şu an hala devam etmekte olan bir
dizisi  mevcut. Hali hazırda artık
televizyona da hükmeden çizgi roman uyarlamalarının hepsinin ne kadar başarılı
olduğu tartışılır, fakat emin olduğumuz bir şey varsa kolay kolay
tükenmeyecekleri.
 Eğer Superman’in
tahtı geçmişte olduğu gibi sinemada sallanırsa, aradan çok geçmeden
televizyonda kendine yer edindiği artık tecrübeyle sabit. Sinemadaki uzun
sessizliğinin yeri üç adet diziyle dolduruldu çünkü. Ne kadar başarılı olduğu
tartışma konusu fakat elbette ki kendi 
izleyici kitlesine sahip bir kahramandan söz ediyorsak, ya dizi ya
animasyon dizisi ile bir şekilde karşımıza çıkacağına neredeyse emin
olabiliriz.
 Böylelikle
söyleyebiliriz ki, Superman (veya ilişkili diziler) televizyondaki imtihanını
başarıyla atlatmıştır. Bunu dizilerin iyi veya kötü olmasına göre değil,
devamlılık ve izleyici kitlesine bakarak söyleyebiliriz. Çünkü kendisinin hiç
de kenara itilemeyecek kadar uzun bir süre medyaya hakim olduğunu, geçmişte -1940’lı
yıllardan itibaren-
neredeyse hiç 
Superman’siz bir on yıl geçmediğini düşünürsek, gelecek ile ilgili kolay
bir tahminde bulunup kahramanımızı daha uzun yıllar görebileceğimizi rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Yorumlar