Superman’in film ve
dizi tarihini incelerken uzun bir yola çıktık. Ve artık Superman Returns
filmimiz de bu süreçte son dönemecimiz. Çünkü bu filmden sonra Superman için
neredeyse hiçbir şey eskisi gibi olmadı desek yeridir. Belki vizyona girdiği
tarihte beklenti içindeki izleyiciler için film pek de istenen gibi olmasa da,
bugün bu filmin –artık çok geç de olsa- bir şans daha hak
ettiğini düşünenlerden biriyim. Fakat filmimizi incelemeye başlamadan önce, bu
kadar uzun bir serüven sonrasında, hangi filmi hangi sırayla izlemeniz
gerektiği konusunda birkaç listeyle başlangıç yapmak istiyorum. Çünkü bu
akıldaki ufak tefek soru işaretlerini giderecektir.
dizi tarihini incelerken uzun bir yola çıktık. Ve artık Superman Returns
filmimiz de bu süreçte son dönemecimiz. Çünkü bu filmden sonra Superman için
neredeyse hiçbir şey eskisi gibi olmadı desek yeridir. Belki vizyona girdiği
tarihte beklenti içindeki izleyiciler için film pek de istenen gibi olmasa da,
bugün bu filmin –artık çok geç de olsa- bir şans daha hak
ettiğini düşünenlerden biriyim. Fakat filmimizi incelemeye başlamadan önce, bu
kadar uzun bir serüven sonrasında, hangi filmi hangi sırayla izlemeniz
gerektiği konusunda birkaç listeyle başlangıç yapmak istiyorum. Çünkü bu
akıldaki ufak tefek soru işaretlerini giderecektir.
İlk olarak, isterseniz Christopher Reeve filmlerini sırayla
izleyebilirsiniz;
izleyebilirsiniz;
Not: Filmlerin sitemizdeki incelemelerine gitmek için isimlerine tıklamanız yeterli.
Fakat açıkçası 1987
yılındaki filmin ‘’zorakiliği’’ ve asıl hikaye örgüsünün aslında üçüncü filmle
sonlanıyor olması nedeniyle, isterseniz yukarıdaki listeden dördüncü filmi
silebilir ve Christopher Reeve filmlerini bir üçleme ve bir de üçlemeden neredeyse
bağımsız film olarak izleyebilirsiniz. Ayrıca Superman II : Richard Donner’s
Cut filmini de isteğe bağlı olarak vizyona giren asıl filmle
değiştirebilirsiniz. Fakat dediğimiz gibi, dördüncü filmi her halükarda
dışarıda tutsak hiç fena olmaz. Peki Superman Returns filmini neden listeye
beşinci film olarak eklemedik? Eğer yukarıdaki bahsettiğim şekilde filmleri
izlerseniz; Superman Returns’un listede hiçbir şekilde yeri yok. Neden mi? Çünkü
Superman III filminin incelemesinde aklınızda kalması gereken bir
şeyden bahsetmiştim. O da Martha Kent’in üçüncü film itibariyle öldüğü idi.
Hatta dördüncü filmin kesilen sahnelerinden birinde Clark Kent, anne ve
babasının mezarını da ziyaret ettiği de düşünülürse, burada çelişkili bir durum
ortaya çıkıyor. Çünkü Superman Returns filminde Martha Kent hala yaşamakta. O
zaman filmimizin yönetmeni Bryan Singer’in tekrardan ele aldığı ve devam filmi
çektiği evrendeki film sıralaması değişiyor.
yılındaki filmin ‘’zorakiliği’’ ve asıl hikaye örgüsünün aslında üçüncü filmle
sonlanıyor olması nedeniyle, isterseniz yukarıdaki listeden dördüncü filmi
silebilir ve Christopher Reeve filmlerini bir üçleme ve bir de üçlemeden neredeyse
bağımsız film olarak izleyebilirsiniz. Ayrıca Superman II : Richard Donner’s
Cut filmini de isteğe bağlı olarak vizyona giren asıl filmle
değiştirebilirsiniz. Fakat dediğimiz gibi, dördüncü filmi her halükarda
dışarıda tutsak hiç fena olmaz. Peki Superman Returns filmini neden listeye
beşinci film olarak eklemedik? Eğer yukarıdaki bahsettiğim şekilde filmleri
izlerseniz; Superman Returns’un listede hiçbir şekilde yeri yok. Neden mi? Çünkü
Superman III filminin incelemesinde aklınızda kalması gereken bir
şeyden bahsetmiştim. O da Martha Kent’in üçüncü film itibariyle öldüğü idi.
Hatta dördüncü filmin kesilen sahnelerinden birinde Clark Kent, anne ve
babasının mezarını da ziyaret ettiği de düşünülürse, burada çelişkili bir durum
ortaya çıkıyor. Çünkü Superman Returns filminde Martha Kent hala yaşamakta. O
zaman filmimizin yönetmeni Bryan Singer’in tekrardan ele aldığı ve devam filmi
çektiği evrendeki film sıralaması değişiyor.
1-
Superman I (1978)
Superman I (1978)
2-
Superman II (1980)
Superman II (1980)
3-
Superman Returns (2006)
Superman Returns (2006)
Yani anlayacağınız B. Singer, son iki Christopher Reeve
filmini yok sayarak yola devam etme
kararı almış gibi gözüküyor. Böylelikle elimizde yukarıda açıklamaya
çalıştığım üzere, birkaç izleme sırası olacak şekilde listeler çıkıyor. Fakat
bugün okuyacağınız bu yazıda, ben daha çok son listeye bağlı kalarak Superman
Returns filmini ‘’üçlemenin son halkası’’ olarak
değerlendireceğim.
filmini yok sayarak yola devam etme
kararı almış gibi gözüküyor. Böylelikle elimizde yukarıda açıklamaya
çalıştığım üzere, birkaç izleme sırası olacak şekilde listeler çıkıyor. Fakat
bugün okuyacağınız bu yazıda, ben daha çok son listeye bağlı kalarak Superman
Returns filmini ‘’üçlemenin son halkası’’ olarak
değerlendireceğim.
İşte bu noktada ilk
bahsedilmesi gereken de, Superman Returns filminin prequel sayıları.
Dört sayılık bu giriş sayılarının temelinde, ilk iki filmle bağlantı kurma
isteği göze çarpıyor. Örneğin ilk sayımız olan ‘’Krypton to Earth’’ genel
olarak 1978 yılındaki ilk filmden bildiğimiz Kripton’un yok oluşuna odaklanıyor
ve Martha Kent ve Jonathan Kent çiftinin Kal-el’i bulmasıyla da sona eriyor.
Fakat dediğim gibi, çizilen kişi ve ortamlar dahil her şey ilk filmle
örtüşüyor. Bu sayının ardından ‘’Ma Kent’’ ve ‘’Lex
Luthor’’ sayıları geliyor, özellikle üçüncü sayımızda da ilk film ile
Superman Returns arasında bağlantı kurma çabası söz konusu. Son sayımız ‘’Lois
Lane’’ ise daha çok Superman’in Dünya’yı terk edişinden sonrasına
odaklanıyor. Filmde de sık sık göreceğimiz ‘’Why The World Doesn’t Need
Superman’’ makalesini yazmaya iten sebepleri film öncesinde bize sunuyor. Hem
bu dört sayı hem de film özel sayısının ilk birkaç sayfasından anlıyoruz ki,
Dünya’daki bilim adamlarının Kripton’u bulması –veya bulduğunu iddia etmeleri-
üzerine Superman ortadan kayboluyor. Filmimiz de Superman’in ortadan
kaybolmasının beş yıl sonrasında geçiyor.
bahsedilmesi gereken de, Superman Returns filminin prequel sayıları.
Dört sayılık bu giriş sayılarının temelinde, ilk iki filmle bağlantı kurma
isteği göze çarpıyor. Örneğin ilk sayımız olan ‘’Krypton to Earth’’ genel
olarak 1978 yılındaki ilk filmden bildiğimiz Kripton’un yok oluşuna odaklanıyor
ve Martha Kent ve Jonathan Kent çiftinin Kal-el’i bulmasıyla da sona eriyor.
Fakat dediğim gibi, çizilen kişi ve ortamlar dahil her şey ilk filmle
örtüşüyor. Bu sayının ardından ‘’Ma Kent’’ ve ‘’Lex
Luthor’’ sayıları geliyor, özellikle üçüncü sayımızda da ilk film ile
Superman Returns arasında bağlantı kurma çabası söz konusu. Son sayımız ‘’Lois
Lane’’ ise daha çok Superman’in Dünya’yı terk edişinden sonrasına
odaklanıyor. Filmde de sık sık göreceğimiz ‘’Why The World Doesn’t Need
Superman’’ makalesini yazmaya iten sebepleri film öncesinde bize sunuyor. Hem
bu dört sayı hem de film özel sayısının ilk birkaç sayfasından anlıyoruz ki,
Dünya’daki bilim adamlarının Kripton’u bulması –veya bulduğunu iddia etmeleri-
üzerine Superman ortadan kayboluyor. Filmimiz de Superman’in ortadan
kaybolmasının beş yıl sonrasında geçiyor.
Filmimiz zaten direkt
bir handikapla başlıyor, daha doğrusu başlayamıyor. Handikabımız ise filmin
asıl giriş sahnesinin kesilmiş olması. Sahnemiz de Kal-el’in Dünya’yı terk
edişinin ardından Kripton’a ulaşması, daha doğrusu Kripton’dan arda kalanlara… Ve
oradayken de Kriptonite maruz kalmasıyla da kahramanımız rotasını tekrar
Dünya’ya çeviriyor ve böylelikle gezegenimize geri dönüyor. Fakat film hakkında
her ne düşünürsek düşünelim, filmin başında Marlon Brando’nun sesinden
yaptığımız açılış ve John Williams’ın eşsiz jeneriği birçok kişinin anılarını
tazelemiştir eminim. Yine de B. Singer’in yaptığı jestler burada son bulmuyor,
zira jenerik sonrasındaki sahnede Gertrude Vanderworth rolünde yakın zamanda
kaybettiğimiz Noel Neill’i görüyoruz. Sadece bu kadar değil, ilerleyen
sahnelerde Barmen Bo rolünde Jack Larson da karşımıza çıkıyor. Tekrar
kaldığımız yere dönecek olursak, rotasını tekrar Dünya’ya çeviren Kal-el, Kent
Çiftliği’nde mısır tarlasına düştüğünde de Superman’in beş yıllık yokluğu da
son buluyor haliyle. Burada da eğer dikkat ettiyseniz, Martha Kent’in mısır
tarlasına gittiği araç 1978 yılındaki ilk filmde Kent çiftinin ilk sahnelerde
kullandığı araç ile aynı. B. Singer’in böyle ufak detayları filme yerleştirmiş
olması izleyici olarak bizi şaşırtıyor elbette.
bir handikapla başlıyor, daha doğrusu başlayamıyor. Handikabımız ise filmin
asıl giriş sahnesinin kesilmiş olması. Sahnemiz de Kal-el’in Dünya’yı terk
edişinin ardından Kripton’a ulaşması, daha doğrusu Kripton’dan arda kalanlara… Ve
oradayken de Kriptonite maruz kalmasıyla da kahramanımız rotasını tekrar
Dünya’ya çeviriyor ve böylelikle gezegenimize geri dönüyor. Fakat film hakkında
her ne düşünürsek düşünelim, filmin başında Marlon Brando’nun sesinden
yaptığımız açılış ve John Williams’ın eşsiz jeneriği birçok kişinin anılarını
tazelemiştir eminim. Yine de B. Singer’in yaptığı jestler burada son bulmuyor,
zira jenerik sonrasındaki sahnede Gertrude Vanderworth rolünde yakın zamanda
kaybettiğimiz Noel Neill’i görüyoruz. Sadece bu kadar değil, ilerleyen
sahnelerde Barmen Bo rolünde Jack Larson da karşımıza çıkıyor. Tekrar
kaldığımız yere dönecek olursak, rotasını tekrar Dünya’ya çeviren Kal-el, Kent
Çiftliği’nde mısır tarlasına düştüğünde de Superman’in beş yıllık yokluğu da
son buluyor haliyle. Burada da eğer dikkat ettiyseniz, Martha Kent’in mısır
tarlasına gittiği araç 1978 yılındaki ilk filmde Kent çiftinin ilk sahnelerde
kullandığı araç ile aynı. B. Singer’in böyle ufak detayları filme yerleştirmiş
olması izleyici olarak bizi şaşırtıyor elbette.
Superman’in
yokluğunda ise Dünya kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiş gibi görünüyor.
Daha doğrusu Superman’siz yaşamayı öğrenmişler. Yoksa felaketler, suçlar ve
sıkıntılar devam ediyor. Ki nedense Kal-el/Clark Kent’in, Smallville’de olduğu
zamanlarda televizyon kanallarını zaplarken, insanoğlunun Superman olmadan
yaşamayı öğrenmesi durumundan dolayı yaşadığı bir hayal kırıklığı varmış gibi
görünüyordu. Öyle ki bu düşüncem Clark’ın, Daily Planet’e gitmesi ve orada da
Perry White’dan yediği ayar ile Lois Lane’in ‘’Why The World Doesn’t Need
Superman’’ makalesi ile Pulitzer Ödülü kazanıyor olması ve bir çocuğunun
olduğunu öğrenmesiyle sanki daha da hayal kırıklığına uğruyordu bu konuda. Yani
Superman’de bencillik seziliyordu filmin hemen ilk yarısı boyunca. Sanki
Dünya’yı (ve Lois’i) terk eden kendisi değilmiş gibi. Tabii Clark Kent’in
gelişine sevinen tek kişinin Jimmy Olsen olması da, Jimmy’i bize neden
sevdiğimizi hatırlattı. The New 52 etiketiyle çıkan çizgi
romanlarda da hatırlarsınız ki, Clark ve Jimmy oldukça yakın dostturlar. Hazır
bencillik de demişken, filmde Lex Luthor’un söylediği bir sözü de buradan
aktaralım ; ‘’Tanrılar ortalıkta kızıl pelerinlerle uçuşan bencil
yaratıklardır. Güçlerini insanoğluyla paylaşmazlar.’’
yokluğunda ise Dünya kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiş gibi görünüyor.
Daha doğrusu Superman’siz yaşamayı öğrenmişler. Yoksa felaketler, suçlar ve
sıkıntılar devam ediyor. Ki nedense Kal-el/Clark Kent’in, Smallville’de olduğu
zamanlarda televizyon kanallarını zaplarken, insanoğlunun Superman olmadan
yaşamayı öğrenmesi durumundan dolayı yaşadığı bir hayal kırıklığı varmış gibi
görünüyordu. Öyle ki bu düşüncem Clark’ın, Daily Planet’e gitmesi ve orada da
Perry White’dan yediği ayar ile Lois Lane’in ‘’Why The World Doesn’t Need
Superman’’ makalesi ile Pulitzer Ödülü kazanıyor olması ve bir çocuğunun
olduğunu öğrenmesiyle sanki daha da hayal kırıklığına uğruyordu bu konuda. Yani
Superman’de bencillik seziliyordu filmin hemen ilk yarısı boyunca. Sanki
Dünya’yı (ve Lois’i) terk eden kendisi değilmiş gibi. Tabii Clark Kent’in
gelişine sevinen tek kişinin Jimmy Olsen olması da, Jimmy’i bize neden
sevdiğimizi hatırlattı. The New 52 etiketiyle çıkan çizgi
romanlarda da hatırlarsınız ki, Clark ve Jimmy oldukça yakın dostturlar. Hazır
bencillik de demişken, filmde Lex Luthor’un söylediği bir sözü de buradan
aktaralım ; ‘’Tanrılar ortalıkta kızıl pelerinlerle uçuşan bencil
yaratıklardır. Güçlerini insanoğluyla paylaşmazlar.’’
Lex Luthor,
Superman’in Yalnızlık Kalesi’ne girerek kristalleri çalmasının ardından,
yapabileceği şeyler hakkında fikir sahibi olmaya çalıştığında genel bir
elektrik kesintisine sebep oluyor. Superman’imiz de olaya elektiriğin
kesilmesinden dolayı arızalanan uçağı kurtarma sahnesiyle dahil oluyor. Tabii
uçağın içinde Lois Lane de var. Tabii buralara gelene kadar yaklaşık kırk
dakika geçmesi gerekiyor. Yani her ne kadar bir devam filmi olsa da, sanki bir
yeniden yapım gibi Superman’i görmek için bekliyoruz. Ayrıca altını çizmemiz
gereken birkaç husus var. Mesela Lex Luthor’un Yalnızlık Kalesi’ne gittiğinde
Jor-el ile konuştuğu sahneleri, Richard Donner’in ikinci film için çektiği
sahneler fakat sonradan Richard Lester’in projenin başına getirilip Marlon
Brando’lu sahnelerin kesilmesi nedeniyle ancak yıllar sonra izleyebilme şansına
sahip oluyoruz. Sonrasında Lex Luthor’un yaptığı planlar için maket
kullanmasını (biraz farklı da olsa) Lois and Clark dizisinde de
görmüştük.
Superman’in Yalnızlık Kalesi’ne girerek kristalleri çalmasının ardından,
yapabileceği şeyler hakkında fikir sahibi olmaya çalıştığında genel bir
elektrik kesintisine sebep oluyor. Superman’imiz de olaya elektiriğin
kesilmesinden dolayı arızalanan uçağı kurtarma sahnesiyle dahil oluyor. Tabii
uçağın içinde Lois Lane de var. Tabii buralara gelene kadar yaklaşık kırk
dakika geçmesi gerekiyor. Yani her ne kadar bir devam filmi olsa da, sanki bir
yeniden yapım gibi Superman’i görmek için bekliyoruz. Ayrıca altını çizmemiz
gereken birkaç husus var. Mesela Lex Luthor’un Yalnızlık Kalesi’ne gittiğinde
Jor-el ile konuştuğu sahneleri, Richard Donner’in ikinci film için çektiği
sahneler fakat sonradan Richard Lester’in projenin başına getirilip Marlon
Brando’lu sahnelerin kesilmesi nedeniyle ancak yıllar sonra izleyebilme şansına
sahip oluyoruz. Sonrasında Lex Luthor’un yaptığı planlar için maket
kullanmasını (biraz farklı da olsa) Lois and Clark dizisinde de
görmüştük.
Superman’i ilk
gördüğümüz sahneler gayet yerindeydi bana kalırsa. Uçak kurtarma sahnesi deyip
geçmemenizde fayda var. Aksiyon fukarası olan filmimizde en hareketli kısımlar
tam da burada çünkü. Ayrıca Superman için en yeni çekim açıları ise sanılanın
aksine Zack Snyder’in filmide değil bu filmde göze çarpıyor. Tabii Zack
Snyder’in yenilik katmadığını söyleyemeyiz, sadece ona zamanı geldiğinde
değeceğiz. Mesela bir diğer yenilik de ellinci dakikadan sonra karşımıza
çıkıyor. Superman –fazla hızlı– uçtuğunda oluşan ses patlamasını
ilk defa bu filmde görüyoruz. Ama çizgiromanlara ise doğrudan göndermeyi ellili dakikaların
sonlarında, kontrolden çıkan arabayı kurtarırken Superman’in verdiği pozda
görüyoruz. Öyle ki 1938 yılı Action Comics #1 sayısından
bildiğimiz bu poz, çizgiroman kapaklarında da sıkça kullanılmakta. Fakat filmde
böyle açıkça görmeyi en azından vizyona girdiğinde kimse beklemiyordur.
gördüğümüz sahneler gayet yerindeydi bana kalırsa. Uçak kurtarma sahnesi deyip
geçmemenizde fayda var. Aksiyon fukarası olan filmimizde en hareketli kısımlar
tam da burada çünkü. Ayrıca Superman için en yeni çekim açıları ise sanılanın
aksine Zack Snyder’in filmide değil bu filmde göze çarpıyor. Tabii Zack
Snyder’in yenilik katmadığını söyleyemeyiz, sadece ona zamanı geldiğinde
değeceğiz. Mesela bir diğer yenilik de ellinci dakikadan sonra karşımıza
çıkıyor. Superman –fazla hızlı– uçtuğunda oluşan ses patlamasını
ilk defa bu filmde görüyoruz. Ama çizgiromanlara ise doğrudan göndermeyi ellili dakikaların
sonlarında, kontrolden çıkan arabayı kurtarırken Superman’in verdiği pozda
görüyoruz. Öyle ki 1938 yılı Action Comics #1 sayısından
bildiğimiz bu poz, çizgiroman kapaklarında da sıkça kullanılmakta. Fakat filmde
böyle açıkça görmeyi en azından vizyona girdiğinde kimse beklemiyordur.
Filmde ilk ve ikinci
filmle örtüşen o kadar çok nokta var ki, saysak bitiremeyiz sanırım. Zaten bir
sonraki (ve son) Superman filmi incelememizde genel bir değerlendirme yaparken
yine geri döneceğimiz hususlar olacak. Ama ilk filmin senaryosundan o kadar
fazla alıntı var ki, bu filme özel olarak bahsetmeye birkaçından devam edelim.
Örneğin ilk filmde Lois ve Clark ilk tanıştıklarında Daily Planet binasından
çıkarken kapıya sıkışıyorlardı hatırlarsanız. Bu filmimizde de Lois ve Clark
yıllar sonraki ilk karşılaşmalarından sonra yine Daily Planet binasından
çıkarken kapıya sıkışıyorlar. Yine ilk filme gönderme olarak, Lex Luthor’un
müzeden Kriptonit çaldığı kısımda, bilgilendirme yazısını okursanız meteorun
1978 yılında Addis Ababa’da bulunmuş olduğu yazıyor. Sonrasında Richard White
(filmimizde Lois Lane’in aşk yaşadığı kişi desek tam da doğru demiş sayılmayız
ama öyle diyelim), Lois ve Clark yan yanayken, Richard’ın Clark’a ‘’Is that
all right with you, Clark?’’ demesi üzerine Clark’ın cevap olarak ‘’Swell.’’
demesi yine ilk filme bir gönderme. Tabii ilk filmde bu cevaba Lois nasıl
şaşırdıysa, bu filmde de tekrar bir şaşkınlık yaşanıyor (Neden şaşkınlık
yaşadıklarını filmleri izlediyseniz biliyorsunuzdur).
filmle örtüşen o kadar çok nokta var ki, saysak bitiremeyiz sanırım. Zaten bir
sonraki (ve son) Superman filmi incelememizde genel bir değerlendirme yaparken
yine geri döneceğimiz hususlar olacak. Ama ilk filmin senaryosundan o kadar
fazla alıntı var ki, bu filme özel olarak bahsetmeye birkaçından devam edelim.
Örneğin ilk filmde Lois ve Clark ilk tanıştıklarında Daily Planet binasından
çıkarken kapıya sıkışıyorlardı hatırlarsanız. Bu filmimizde de Lois ve Clark
yıllar sonraki ilk karşılaşmalarından sonra yine Daily Planet binasından
çıkarken kapıya sıkışıyorlar. Yine ilk filme gönderme olarak, Lex Luthor’un
müzeden Kriptonit çaldığı kısımda, bilgilendirme yazısını okursanız meteorun
1978 yılında Addis Ababa’da bulunmuş olduğu yazıyor. Sonrasında Richard White
(filmimizde Lois Lane’in aşk yaşadığı kişi desek tam da doğru demiş sayılmayız
ama öyle diyelim), Lois ve Clark yan yanayken, Richard’ın Clark’a ‘’Is that
all right with you, Clark?’’ demesi üzerine Clark’ın cevap olarak ‘’Swell.’’
demesi yine ilk filme bir gönderme. Tabii ilk filmde bu cevaba Lois nasıl
şaşırdıysa, bu filmde de tekrar bir şaşkınlık yaşanıyor (Neden şaşkınlık
yaşadıklarını filmleri izlediyseniz biliyorsunuzdur).
Tabii Superman’in
dönüşünden Richard White pek memnun değil. Özellikle de “I Spent the
Night with Superman” (Geceyi Superman İle Geçirdim) makalesini
Lois’e tekrar sormasından bunu anlıyoruz. Bahsi geçen makalemiz de ilk filmde
Lois ve Superman’in ilk buluşmalarından sonra yazılmıştı hatırlarsınız. Ve yine
Superman Returns filminde yıllar sonra yine Superman ve Lois yine bir çatı
katında (ama bu sefer Daily Planet çatısında) buluşuyorlar. Lois Lane’in tam
sigarasını yakacakken karşısında Superman’i görmesi de Superman II
filmini aklımıza getiriyor elbette. Neyse, seneler sonraki ilk buluşmaya
dönecek olursak Brandon Routh’un röportaj yapılacağı esnadaki mimikleri bana
direkt Christopher Reeve’i hatırlattı diyebilirim. Bunun dışında Superman ve
Lois Lane’in birlikte uçtukları sahneyi ilk filmdekinden daha çok beğendim
görsel açıdan. Verilen şehir manzaraları olsun, uçuş bittiğinde birbiriyle sarılarak
çatıya tekrar dönmeleri olsun, dediğim gibi görsel açıdan çok başarılı bulduğum
sahnelerdi. Yalnız buluşmalarında söylediği sözler, Superman’in Lois Lane’e
tavır koyduğunu ve Dünya’nın Superman’e ihtiyacı olmadığı iddiasına karşı
çıktığını belli ediyordu; ‘’Dünya’nın bir kurtarıcıya ihtiyacı olmadığını
yazdın, ama ben her gün insanların kurtarıcı çağırdığını duyuyorum.’’
dönüşünden Richard White pek memnun değil. Özellikle de “I Spent the
Night with Superman” (Geceyi Superman İle Geçirdim) makalesini
Lois’e tekrar sormasından bunu anlıyoruz. Bahsi geçen makalemiz de ilk filmde
Lois ve Superman’in ilk buluşmalarından sonra yazılmıştı hatırlarsınız. Ve yine
Superman Returns filminde yıllar sonra yine Superman ve Lois yine bir çatı
katında (ama bu sefer Daily Planet çatısında) buluşuyorlar. Lois Lane’in tam
sigarasını yakacakken karşısında Superman’i görmesi de Superman II
filmini aklımıza getiriyor elbette. Neyse, seneler sonraki ilk buluşmaya
dönecek olursak Brandon Routh’un röportaj yapılacağı esnadaki mimikleri bana
direkt Christopher Reeve’i hatırlattı diyebilirim. Bunun dışında Superman ve
Lois Lane’in birlikte uçtukları sahneyi ilk filmdekinden daha çok beğendim
görsel açıdan. Verilen şehir manzaraları olsun, uçuş bittiğinde birbiriyle sarılarak
çatıya tekrar dönmeleri olsun, dediğim gibi görsel açıdan çok başarılı bulduğum
sahnelerdi. Yalnız buluşmalarında söylediği sözler, Superman’in Lois Lane’e
tavır koyduğunu ve Dünya’nın Superman’e ihtiyacı olmadığı iddiasına karşı
çıktığını belli ediyordu; ‘’Dünya’nın bir kurtarıcıya ihtiyacı olmadığını
yazdın, ama ben her gün insanların kurtarıcı çağırdığını duyuyorum.’’
Geldiğimiz noktadan
biraz daha geriye dönelim ve Superman ilk göründüğünde neredeyse Dünya’daki tüm
haber bültenlerinin Superman’den bahsettiği sahneye gelelim. Bu sahnede
Superman’in Gotham Şehri’nde görüldüğünden bahsediliyordu. Batman’e ufak bir
göz kırpılan bu sahnemiz, tarihe Batman&Robin ile birlikte
ikinci kez başarısız evren birleştirme çabası olarak geçiyor böylelikle. Aynı
sahnelerde superman’in Fransa’da görüldüğünü de görüyoruz ve çekim açısında
Eiffel Kulesi var, bu da tabii ki Superman II filmine bir
gönderme. Ki hatırlarsanız Superman II filminde Lois, Pulitzer
Ödülü kazanma sevdasıyla başını belaya sokuyordu. Superman Returns filminde
yukarıda da bahsettiğim üzere, bu ödülü almaya hak kazandığını görüyoruz. İşte
burada da B. Singer’in –ve senaristlerin– Perry White’ın ağzından
şu sözleri aktardığını duyuyoruz; ‘’Lois, Pulitzer Ödülü Oscar gibidir.
Niçin layık görüldüğünü kimse hatırlamaz. Kazandın, hepsi bu.’’ (Ve evet,
sanırım bu bir taşlama)
biraz daha geriye dönelim ve Superman ilk göründüğünde neredeyse Dünya’daki tüm
haber bültenlerinin Superman’den bahsettiği sahneye gelelim. Bu sahnede
Superman’in Gotham Şehri’nde görüldüğünden bahsediliyordu. Batman’e ufak bir
göz kırpılan bu sahnemiz, tarihe Batman&Robin ile birlikte
ikinci kez başarısız evren birleştirme çabası olarak geçiyor böylelikle. Aynı
sahnelerde superman’in Fransa’da görüldüğünü de görüyoruz ve çekim açısında
Eiffel Kulesi var, bu da tabii ki Superman II filmine bir
gönderme. Ki hatırlarsanız Superman II filminde Lois, Pulitzer
Ödülü kazanma sevdasıyla başını belaya sokuyordu. Superman Returns filminde
yukarıda da bahsettiğim üzere, bu ödülü almaya hak kazandığını görüyoruz. İşte
burada da B. Singer’in –ve senaristlerin– Perry White’ın ağzından
şu sözleri aktardığını duyuyoruz; ‘’Lois, Pulitzer Ödülü Oscar gibidir.
Niçin layık görüldüğünü kimse hatırlamaz. Kazandın, hepsi bu.’’ (Ve evet,
sanırım bu bir taşlama)
Şimdi de geçelim
genel olarak filmin ve karakterlerin değerlendirilmesine. Başta da söylediğim
gibi, Superman Returns’u üçlemenin son halkasıymış gibi değerlendireceğim. Genel
olarak baktığınızda, kullanılan eşyalarda olsun, mekanlarda ve giyimlerde
olsun, klasik bir hava hakimdi. Yani her şey oldukça ‘’retro’’ duruyordu.
Bunun sebebinin daha çok ilk iki filmle görsel olarak da koparmama düşüncesi
olduğu aşikar. Çünkü 1980’lerde bıraktığımız filmimizin birden bire 2000’lerin
modern havasında mekan ve görselliğine sahip
olması izleyiciyi itebilirdi. Bu yüzden bu konuda filmi oldukça başarılı
buldum. Fakat retro hava yansıtılırken, efektlerin de tam tersine yılının
koşullarına tam olarak uygun olduğunu söylemek mümkün. Sadece uçak kurtarma
sahnesinin son dakikalarında CGI faciası yaşanmış olsa da genel olarak efektler
de doyurucuydu. Senaryosal bazda baktığımızda ilk iki filmden farklılık tek
konu hariç neredeyse hiç yok gibiydi. O da Superman’in oğlu Jason… Lois
and Clark dizisini bitirirken, doğal olmayan yollarla da olsa
çiftimiz bir bebek sahibi olmuştu son bölümde hatırlarsanız. Tabii filmimizin
diziyle bir alakası yok ama B. Singer, Superman’in çocuğu olması fikrini sevmiş
gibi gözüküyor. Ama maalesef biz izleyiciler o zamanlar sevmedik. Tabii biz
sevmezken daha çok bu filmin de devam edeceğini düşünüyorduk, yani bu durumun
devam filmlerini de etkileyeceğini düşünüyorduk, orası ayrı.
genel olarak filmin ve karakterlerin değerlendirilmesine. Başta da söylediğim
gibi, Superman Returns’u üçlemenin son halkasıymış gibi değerlendireceğim. Genel
olarak baktığınızda, kullanılan eşyalarda olsun, mekanlarda ve giyimlerde
olsun, klasik bir hava hakimdi. Yani her şey oldukça ‘’retro’’ duruyordu.
Bunun sebebinin daha çok ilk iki filmle görsel olarak da koparmama düşüncesi
olduğu aşikar. Çünkü 1980’lerde bıraktığımız filmimizin birden bire 2000’lerin
modern havasında mekan ve görselliğine sahip
olması izleyiciyi itebilirdi. Bu yüzden bu konuda filmi oldukça başarılı
buldum. Fakat retro hava yansıtılırken, efektlerin de tam tersine yılının
koşullarına tam olarak uygun olduğunu söylemek mümkün. Sadece uçak kurtarma
sahnesinin son dakikalarında CGI faciası yaşanmış olsa da genel olarak efektler
de doyurucuydu. Senaryosal bazda baktığımızda ilk iki filmden farklılık tek
konu hariç neredeyse hiç yok gibiydi. O da Superman’in oğlu Jason… Lois
and Clark dizisini bitirirken, doğal olmayan yollarla da olsa
çiftimiz bir bebek sahibi olmuştu son bölümde hatırlarsanız. Tabii filmimizin
diziyle bir alakası yok ama B. Singer, Superman’in çocuğu olması fikrini sevmiş
gibi gözüküyor. Ama maalesef biz izleyiciler o zamanlar sevmedik. Tabii biz
sevmezken daha çok bu filmin de devam edeceğini düşünüyorduk, yani bu durumun
devam filmlerini de etkileyeceğini düşünüyorduk, orası ayrı.
Brandon Routh’un en
büyük talihsizliği, daha önceden de söylediğim üzere Christopher Reeve’in
üzerine tam oturan Clark Kent yorumunun kullanılmaya çalışılmış olması. Çünkü
Superman izleyicisine farklı bir aktörle bunu kabul ettirmek biraz imkansızdı,
ki Brandon Routh da bunun gazabına uğradı. Televizyonda bir geçmişe sahip olsa
da beyazperdedeki ilk deneyimi olarak böyle bir rolü üzerine alması da diğer
bir şanssızlığıydı. Zaten 2006 yılında Superman rolünden sonra kendisi 2008’e
kadar hiçbir yapımda rol almamış gibi görünüyor. Zaten 2008’den 2015’e dek de
oynadığı başarısız filmlerle televizyona tekrar dönüş yapan Brandon Routh’u,
öncelerde Dylan Dog rolüyle başka bir çizgi roman uyarlaması filmde gördük,
bugünlerde ise Ray Palmer/The Atom rolüyle Legends of Tomorrow dizisinde
görüyoruz. Filmimizdeki Superman/Clark Kent rolü için konuşursak da, Superman
rolünün altından kalktığını düşünürken, Clark Kent kısmında pek de iyi
olmadığını söyleyebiliriz sanırım. Ayrıca rol için de dış görünüş olarak
fazlasıyla ‘’çocuksu’’ durması, B. Singer’in rol için yanlış
kişiyi seçtiğini düşünmemize sebep oluyor ve kocaman bir eksi olarak haneye
yazılıyor.
büyük talihsizliği, daha önceden de söylediğim üzere Christopher Reeve’in
üzerine tam oturan Clark Kent yorumunun kullanılmaya çalışılmış olması. Çünkü
Superman izleyicisine farklı bir aktörle bunu kabul ettirmek biraz imkansızdı,
ki Brandon Routh da bunun gazabına uğradı. Televizyonda bir geçmişe sahip olsa
da beyazperdedeki ilk deneyimi olarak böyle bir rolü üzerine alması da diğer
bir şanssızlığıydı. Zaten 2006 yılında Superman rolünden sonra kendisi 2008’e
kadar hiçbir yapımda rol almamış gibi görünüyor. Zaten 2008’den 2015’e dek de
oynadığı başarısız filmlerle televizyona tekrar dönüş yapan Brandon Routh’u,
öncelerde Dylan Dog rolüyle başka bir çizgi roman uyarlaması filmde gördük,
bugünlerde ise Ray Palmer/The Atom rolüyle Legends of Tomorrow dizisinde
görüyoruz. Filmimizdeki Superman/Clark Kent rolü için konuşursak da, Superman
rolünün altından kalktığını düşünürken, Clark Kent kısmında pek de iyi
olmadığını söyleyebiliriz sanırım. Ayrıca rol için de dış görünüş olarak
fazlasıyla ‘’çocuksu’’ durması, B. Singer’in rol için yanlış
kişiyi seçtiğini düşünmemize sebep oluyor ve kocaman bir eksi olarak haneye
yazılıyor.
Gelelim Lois Lane
rolünde Kate Bosworth’a. İşte tam da bu noktada ‘’Yönetmen hiç mi senaryoyu
okumadı?’’ diye düşündürtecek şekilde karakter değişimi var. Atılgan
haberci Lois Lane gitmiş, yerine dertlere gömülmüş bunalımlı anne gelmiş. Evet,
bu senaryodan kaynaklı bir sıkıntı. Fakat nedense izleyiciler Kate Bosworth’a
yüklenmeyi tercih ediyorlar. Fakat ben rolün altından kalktığını
düşünenlerdenim. Ayrıca yaşça genç olmasını sorun edenleri de anlayamıyorum. Zaten
Jimmy Olsen hariç hiç kimse otuz yaşından küçük göstermiyor. Bu nedenle yaş
konusunun hiçbir sıkıntı yaratacağını düşünmüyorum. Fakat senaryoda kurgulanan
Lois Lane hiç olmamış diyebiliriz.
rolünde Kate Bosworth’a. İşte tam da bu noktada ‘’Yönetmen hiç mi senaryoyu
okumadı?’’ diye düşündürtecek şekilde karakter değişimi var. Atılgan
haberci Lois Lane gitmiş, yerine dertlere gömülmüş bunalımlı anne gelmiş. Evet,
bu senaryodan kaynaklı bir sıkıntı. Fakat nedense izleyiciler Kate Bosworth’a
yüklenmeyi tercih ediyorlar. Fakat ben rolün altından kalktığını
düşünenlerdenim. Ayrıca yaşça genç olmasını sorun edenleri de anlayamıyorum. Zaten
Jimmy Olsen hariç hiç kimse otuz yaşından küçük göstermiyor. Bu nedenle yaş
konusunun hiçbir sıkıntı yaratacağını düşünmüyorum. Fakat senaryoda kurgulanan
Lois Lane hiç olmamış diyebiliriz.
İşte tam da bu
noktada Kevin Spacey filmin yıldızı olarak ön plana çıkıyor. Filmin gerçek
yıldızıydı dememiz mümkün. Belki yanlış bir Superman seçimini kapatmış
diyemeyiz ama filmin en doğru oyuncu seçimiydi diyebiliriz rahatlıkla. Ki filme
baktığımızda önceki iki filmin aksine, karakteri daha soğukkanlı ve daha
karanlığa çekilmiş olarak görüyoruz. Evet, bu önceki iki film (ve son film) ile
karşılaştırdığımızda en karanlık Lex Luthor bu filmdeydi. Ayrıca en ele gelir
cümlelerin sahibi de yine kendisiydi; ‘’Roma İmparatorluğu Dünya’ya hükmetti
çünkü yollar inşa etti. Britanya İmparatorluğu Dünya’ya hükmetti çünkü gemiler
inşa etti. Amerika da atom bombasını vs…’’
noktada Kevin Spacey filmin yıldızı olarak ön plana çıkıyor. Filmin gerçek
yıldızıydı dememiz mümkün. Belki yanlış bir Superman seçimini kapatmış
diyemeyiz ama filmin en doğru oyuncu seçimiydi diyebiliriz rahatlıkla. Ki filme
baktığımızda önceki iki filmin aksine, karakteri daha soğukkanlı ve daha
karanlığa çekilmiş olarak görüyoruz. Evet, bu önceki iki film (ve son film) ile
karşılaştırdığımızda en karanlık Lex Luthor bu filmdeydi. Ayrıca en ele gelir
cümlelerin sahibi de yine kendisiydi; ‘’Roma İmparatorluğu Dünya’ya hükmetti
çünkü yollar inşa etti. Britanya İmparatorluğu Dünya’ya hükmetti çünkü gemiler
inşa etti. Amerika da atom bombasını vs…’’
Tabii yapım Hollywood
yapımı olduğunda ufaktan bile olsa siyasi göndermeyle mutlaka karşılaşıyoruz.
Final sahnelerinde Lex Luthor planını uygulamaya koyduğunda, fark edersiniz ki
denizin ortasına bir silah yardımı ile fırlatıyor kristalleri. Silah da Rus
yapımı, ki bunun üzerine basa basa duruyorlar. Silahı ilk aldıklarında Lex
Luthor’un silahın Rus yapımı olduğunu belli etmesi ve tuşlara basılırken
harflerin Kiril Alfabesi ile yazıldığının özenle gösterilmesiyle olsun… Tabii
Hollywood yapımı söz konusu olunca klişeler de fazlasıyla oluyor, örneğin
Superman’in her yere son dakikada yetişmesi veya son dakikalardaki uçak klişesi
(hep düşer gibi olur ama düşmezler) gibi…
yapımı olduğunda ufaktan bile olsa siyasi göndermeyle mutlaka karşılaşıyoruz.
Final sahnelerinde Lex Luthor planını uygulamaya koyduğunda, fark edersiniz ki
denizin ortasına bir silah yardımı ile fırlatıyor kristalleri. Silah da Rus
yapımı, ki bunun üzerine basa basa duruyorlar. Silahı ilk aldıklarında Lex
Luthor’un silahın Rus yapımı olduğunu belli etmesi ve tuşlara basılırken
harflerin Kiril Alfabesi ile yazıldığının özenle gösterilmesiyle olsun… Tabii
Hollywood yapımı söz konusu olunca klişeler de fazlasıyla oluyor, örneğin
Superman’in her yere son dakikada yetişmesi veya son dakikalardaki uçak klişesi
(hep düşer gibi olur ama düşmezler) gibi…
Son dakikalara
geldiğimizdeyse Metropolis halkının hastane bahçesi önünde Superman için
beklediğini görüyoruz. Ölümden dönüp dönmeyeceği de hala muallaktayken Perry
White’ın önünde iki başlık duruyor; ‘’Superman Lives’’ ve ‘’Superman
is Dead’’… Bu da tabii ki meşhur ‘’Death of Superman’ hikayesine bir
gönderme. Yine biraz daha sonlara geldiğimizde Superman ve Lois’in oğlu olan
Jason’un üzerindeki pijamasında dikkatle bakınca ‘’Aquaman’’ göze
çarpıyor. Ve en sonundaysa beklenen oluyor, Superman oğlunu uyurken ziyarete
geliyor. Ona Jor-el’in cümlelerini fısıldarken elbette tüyler diken diken
oluyor.
geldiğimizdeyse Metropolis halkının hastane bahçesi önünde Superman için
beklediğini görüyoruz. Ölümden dönüp dönmeyeceği de hala muallaktayken Perry
White’ın önünde iki başlık duruyor; ‘’Superman Lives’’ ve ‘’Superman
is Dead’’… Bu da tabii ki meşhur ‘’Death of Superman’ hikayesine bir
gönderme. Yine biraz daha sonlara geldiğimizde Superman ve Lois’in oğlu olan
Jason’un üzerindeki pijamasında dikkatle bakınca ‘’Aquaman’’ göze
çarpıyor. Ve en sonundaysa beklenen oluyor, Superman oğlunu uyurken ziyarete
geliyor. Ona Jor-el’in cümlelerini fısıldarken elbette tüyler diken diken
oluyor.
Peki film neden
sevilmedi? En büyük etkeni Superman/Clark Kent’i oynayacak olan oyuncunun
yanlış seçimiydi. Superman karakterine tam ısınamadığınız bir Superman filmi
doğal olarak çok da sevilmez. Ayrıca filmimiz devam filmi olmasına rağmen,
senaryo daha çok B. Singer’in yeni bir başlangıcıymış tadı veriyordu. Clark,
Smallville’ye tekrar düşüyor ve neredeyse her şeye baştan başlıyor gibiydik. Ki
zaten senaryo ilk ve ikinci filmin neredeyse birebir aynısıydı. İşte bu yüzden
devam filmi olan Superman Returns’te kahramanımızı görmek için uzun süre
beklememiz ve bu bekleyişe değecek bir mücadele göremeyişimizin de film
hakkında kötü yorumlara sebep olduğunu düşünüyorum. Tabii gökten düşercesine
gelen Jason’un en büyük etkenlerden birisi olduğu da bir gerçek. Fakat filmi –her
ne kadar zamanında böyle planlanılmamışsa da- üçlemenin son filmi olarak
düşündüğümüzde Superman’in bir çocuğu olması fikri göze pek batmıyor. Ayrıca
sanatsal açıdan çekilmiş sahnelerin bolluğuyla da (Metropolis manzaraları, renk
ve ışık tercihleri bence harikaydı) film bize ayrı bir keyif yaşatıyor.
Göndermeler ise bizi hiç beklemediğimiz yerlerden vuruyor. Bu yüzden film vasat
değil ama mükemmel de değil diyerek düşüncemi belirtmek istiyorum. Üçlemenin
son filmi olarak orta karar ama asla berbat değil…
sevilmedi? En büyük etkeni Superman/Clark Kent’i oynayacak olan oyuncunun
yanlış seçimiydi. Superman karakterine tam ısınamadığınız bir Superman filmi
doğal olarak çok da sevilmez. Ayrıca filmimiz devam filmi olmasına rağmen,
senaryo daha çok B. Singer’in yeni bir başlangıcıymış tadı veriyordu. Clark,
Smallville’ye tekrar düşüyor ve neredeyse her şeye baştan başlıyor gibiydik. Ki
zaten senaryo ilk ve ikinci filmin neredeyse birebir aynısıydı. İşte bu yüzden
devam filmi olan Superman Returns’te kahramanımızı görmek için uzun süre
beklememiz ve bu bekleyişe değecek bir mücadele göremeyişimizin de film
hakkında kötü yorumlara sebep olduğunu düşünüyorum. Tabii gökten düşercesine
gelen Jason’un en büyük etkenlerden birisi olduğu da bir gerçek. Fakat filmi –her
ne kadar zamanında böyle planlanılmamışsa da- üçlemenin son filmi olarak
düşündüğümüzde Superman’in bir çocuğu olması fikri göze pek batmıyor. Ayrıca
sanatsal açıdan çekilmiş sahnelerin bolluğuyla da (Metropolis manzaraları, renk
ve ışık tercihleri bence harikaydı) film bize ayrı bir keyif yaşatıyor.
Göndermeler ise bizi hiç beklemediğimiz yerlerden vuruyor. Bu yüzden film vasat
değil ama mükemmel de değil diyerek düşüncemi belirtmek istiyorum. Üçlemenin
son filmi olarak orta karar ama asla berbat değil…
Böylelikle
incelememizi sonlandırırken bir devri de kapatıyoruz aslında. Şu zamana kadar
ne yazıp çizdiysek hemen hemen hepsi değişiyor artık. Kostüm, atmosfer, tanıdık
gelen tınılar… Biz büyüsek de yerinde kalır dediğimiz şeyler de artık bizimle
birlikte büyüyor. Sadece filmlerde değil, çizgiroman sayfalarında bile
değişiyor her şey. Zamana karşı hiçbir şeyin direnemeyeceğini savunanlar haklı
çıkıyor. İşte belki de bugün bu yüzden bu köşe var, eskileri hatırlayabilmek
için. Kendi gününün hırçınlığından kurtulmuş yorumlardan uzak, eskileri
tekrardan gözler önüne getirebilmek için. Belki filmi beğendiniz veya belki
de beğenmediniz, orası elbette size
kalmış. Ama bir akşam vakti film izlemek istediğinizde Superman Returns filmine
bir şans daha vermenizi istememin tek sebebi var; bu filmle beraber oğul son
kez baba, baba da oğlu oldu…
incelememizi sonlandırırken bir devri de kapatıyoruz aslında. Şu zamana kadar
ne yazıp çizdiysek hemen hemen hepsi değişiyor artık. Kostüm, atmosfer, tanıdık
gelen tınılar… Biz büyüsek de yerinde kalır dediğimiz şeyler de artık bizimle
birlikte büyüyor. Sadece filmlerde değil, çizgiroman sayfalarında bile
değişiyor her şey. Zamana karşı hiçbir şeyin direnemeyeceğini savunanlar haklı
çıkıyor. İşte belki de bugün bu yüzden bu köşe var, eskileri hatırlayabilmek
için. Kendi gününün hırçınlığından kurtulmuş yorumlardan uzak, eskileri
tekrardan gözler önüne getirebilmek için. Belki filmi beğendiniz veya belki
de beğenmediniz, orası elbette size
kalmış. Ama bir akşam vakti film izlemek istediğinizde Superman Returns filmine
bir şans daha vermenizi istememin tek sebebi var; bu filmle beraber oğul son
kez baba, baba da oğlu oldu…