[update title=”Künye” icon=”info-circle”]
Çizgi Romanın Orijinal Adı: Uncanny Avengers: Avenge The Earth
Yayınlandığı Dönem: 2012-2014
İçerdiği Sayılar: Marvel Now Uncanny Avengers #18-22
Yazar: Rick Remender
Çizer: Daniel Acuna
Yayıncı: Marvel
Türkçe Basan Yayıncı: Gerekli Şeyler[/update]
koskoca bir evreni sıfırlayabilecek kadar büyük çaplı bir hikayenin, daha çok
anlık macera tadında kurgulanmış olması şaşırtıcı olduğu kadar, aksiyon
düzeyinin bir türlü ayarlanamıyor oluşunu ve editoryal kontrolsüzlüğü
gösteriyor. Özellikle Age of Ultron hikayesinden sonra fazlasıyla büyük çaplı
hikayelere girişen Marvel Comics; Avengers vs. X-Men, Axis, Ultimate Evreni
üzerinde geçen Jonathan Hickman imzalı hikayelerle bu konuda okuyucu üzerine
bir bombardıman yaptı, ancak hem takımların hem de karakterlerin kendi
hikayelerini anlatan ana sayılarda da yaşanan büyük çaplı olaylarla birlikte
okuyucunun yorulabilecek olmasını pek umursamadılar. Ayrıca editoryal
kontrolsüzlük örneği oluşturabilecek, özellikle de çok yazarlı hikayelerin bir
kısmı ne yazık ki bekleneni veremedi. Fakat Uncanny Avengers, ilk iki cildiyle
bana kalırsa oldukça olumlu bir başlangıç yaptı, bir önceki ciltte kendi
ayağına bir çelme takmış olsa da Dünya’nın İntikamı cildinde devamında neler
getirdiğini anlatmaya başlayalım. Eğer hikayeyi okumadıysanız son
paragrafa geçebilirsiniz.
çizgisi üzerinde geçen hikayeleri gerçekten severim. Çünkü bu hem yazara daha
esnek davranabilme kolaylığı sağlar hem de yıllardır aynı karakterin
hikayelerini okumuş okuyucuya farklı bir tat sunar. Aynı zamanda hikaye
gerçekten kötü yazılmadığı takdirde okuyucu karakter üzerinde yapılan
değişimleri de sorgulamaz, çünkü bu alternatiflerin yaratılış amacı budur.
Elimizdeki cilt ise bunu bir nebze sağlayan bir hikayeye sahip. Yani bizlere
alternatif bir gelecek sunuyor, zaten Marvel Comics’in diğer alternatif
zamanlarından toplanan bazı karakterlerin bu hikayeye dahil olacağını bir
önceki ciltte geçen sayılardan fark etmiştik. Exitar, Dünya’yı ve buna bağlı
olarak alternatif zaman çizgilerini yok ederken Kang da bu zaman çizgilerinden
çeşitli karakterleri yanına almıştı.
Kendisi Semaviler’in (Celestials) bir üyesi olmakla beraber Exitar The
Terminator olarak da biliniyor, bu adı almasının sebebi de gezegenler
üzerindeki tüm yaşamı bir anda bitirebiliyor olması. Aslında kendisini Thor
#387 sayısından sonra ara ara gördük, ki en çok da Fantastik Dörtlü’nün
Invisible Woman’ı tarafından öldürüldüğü sahneden hatırlıyoruz. Tabii kendisini
tümüyle yok etmek pek mümkün değil, yani en azından yerine yenisi
geliyor.
Yeni sayımızda ise gözümüzü X Gezegeni’nde ve yıllar sonrasında açıyoruz.
Dünya’nın yok oluşundan sadece mutantları kurtarmış olan Eimin’in ve
X-Konseyi’nin yönetimi altındaki bu gezegende aranan bir hain var; Havok. Tabii
birlikte gelebilmeyi başarabilmiş Wasp ve Hank’in (Beast) yanında gizli
tuttukları kızları var. Anlayacağınız, koskoca bir gezegene karşı dört kişiler.
Ayrıca kızları da bir mutant değil, bir insan. Bu arada ufak bir
bilgilendirmede fayda var, X Gezegeni kavramı ilk defa, Grant Morrison’un New
X-Men adıyla başlattığı yeni dalgada duyuldu. New X-Men #146-150
sayılarında karşımıza çıkan X Gezegeni, yeni bir gezegen olmaktan çok, yeniden
yaratılmış Dünya’nın yeni adıydı, yaratılmasının baş mimarı da Magneto idi. X
geni taşıyıcıları insanları yönetimleri altına almışlardı. Bu seferki ise
tamamen yeni bir gezegen.
geçmiş olduğunu biliyoruz. Neden iletişime geçtiğini de bu ciltle beraber
öğreniyoruz. X Gezegeni’nin farklı zaman diliminden bir müdahale ile
karşılaşmaması için oluşturulmuş olan barajların mevcut olduğunu ve bu
barajların da yıkılmasıyla Immortus’un yardıma gelmesinin mümkün olduğunu
öğreniyoruz.
yıkılıyor ama gelen Immortus değil Kang oluyor. Beraberinde topladığı
karakterlerin yanında da Thor’u görüyoruz. Şimdi bir konuda şikayet etmek
gerekirse, özellikle Thor son birkaç senedir serilerde daha öncesine nazaran
daha fazla kilit rol oynuyor, bu olağan hatta tekrardan kurtulmak için gerekli
hamleler, ancak fazla manipüle edilebiliyor oluşu da bu yakın zamana has bir
durum olmaya başladı. En olmadık ve ters köşe hareketleri Thor’a yüklemek
isterken karakterin altının deşildiğini düşünüyorum. Özellikle Rick Remender’in
yazdığı bu seride fazlasıyla kibirli ama bir o kadar sığ ve akılsız bir Thor
görüyoruz. Bu ciltte de maalesef bundan fazlasını göremiyoruz.
okumak tam bir sabır işi haline geldi. Kim kime neden darıldı, kim hangi
tarafta, kim iyi tarafta düşünmekten ve karakterlerin sürekli bir dargın bir
barışık giden ilişkilerinden ciddi manada hepimiz bunalmışızdır sanırım. Yıllar
yılı Marvel Comics’in en bilindik ve en büyük hikayelerine ortak ettiği ve
çeşit olarak da gayet fazla seri çıkarmış olan X-Men’in son geldiği nokta biraz
üzücü. Tabii X-Men böyle düşüş yaşarken hangi serilerin ön plana çıktığını,
hangilerinin X-Men ile aynı kaderi paylaştığını düşünecek olursanız X-Men’in
neden bu hale geldiğini de az çok anlarsınız. Bu serinin de ağırlığını X-Men’den
yana verdiğini düşünürsek, yine X karakterlerin ilişkilerine girmeden
durulamayacağı bir gerçek. Böyle olunca da, alternatif zaman diliminde bile
anlaşamayan mutantlar görüyoruz. En başından beri de okuduğumuz zaten
mutantların kavgası, iç çekişmeleriydi ancak tahmin edersiniz ki bir noktadan
sonra sıkıyor.
da bu yardımdan bir çıkarı olmayacağını düşünemezdik, böyle de oldu. Exitar’ın
Dünya’yı yok etmeden önceki zamana gönderilen karakterlerin bilinçleri bir
önceki hatalarını tekrarlamamak için harekete geçiyorlar. Bir önceki hataları
ise, Dört Atlı ile yüzleşenlerin, genellikle zaafı olan kişilerle karşılaşmış
olmalarıydı, örneğin Wolverine, Daken ile karşılaşmıştı. Fakat bu sefer daha
çapraz ve ilişkisiz karakterler karşı karşıya geliyor. Tabii Apocalypse
ikizlerinin elindeki Jarnbjorn da onların ellerinden alınıyor. Tekrar
hatırlatalım, Jarnbjorn Semavilerin zırhını delebilecek ve onları yok
edebilecek güçte bir balta, Dünya’nın da tepesinde Exitar’ın olduğunu
düşünürsek, neden buna ihtiyaç duyulduğunu kolaylıkla anlıyoruz. Fakat bu
noktada Exitar’ı durdurmak için iki karakter yardıma koşuyor; Sentry ve Rogue.
Ayak kısımlarından onlar mücadele ederken, başında ise Havok, Thor ve elbette
Kang var. İşte bir şikayet noktamız da burada. Yıllar yılı Fantastik Dörtlü’nün
ikinci filminin sonu hakkında yorumları gördük, okuduk. Hatırlarsanız o filmde
Human Torch, tüm ekibin güçlerini kendisinde topluyor ve Dr. Doom’a
saldırıyordu. İşte burada bir benzeri de Rogue tarafından tüm Avengers ekibinin
güçlerini almasıyla kendini gösteriyor. Oradaki bu hamle ne kadar tartışılır
ise bu çizgi romandaki bu hamle de o kadar tartışılır, tabii güçlerini aldığı
da tüm Avengers ekibi olunca olayın mantıksızlığı da tartışmaya açılabilir. Tabii
yine de Sentry ters köşesi güzeldi.
tadı devamında verememeye başladı dersek çok da yanılmamış oluruz sanırım. Ki hala
mutantları bekleyen bir Red Skull tehdidi olsa bile olaylar fazlasıyla dallanıp
budaklandı, asıl mevzudan fazlasıyla kopuldu. Sonuç olarak Rick Remender, her
ne kadar sadık okuyucunun ilgisini çekecek hamlelerde bulunsa da bizi getirdiği
nokta fazlasıyla düğüm atılmış bir hikayenin basit bir çözümü olacak gibi. Ama bunun
yanında Daniel Acuna’nın çizimleri gerçekten hikayeyi muhteşem kılar nitelikte.
Uzun zamandır herhangi bir çizgi romanda bu tarz çizimlere rastlamadığımı
söylemem gerekir, yer yer koyduğu efektler –düşmek üzereyken etrafta çakan
şimşekler gibi- çizgi romanı çizgi roman yapan türden hareketler. Ayrıca alternatif
evren tasarımları da bir o kadar hoş, hikayeyi daha ilgi çekici kılıyor. Tümüyle
değerlendirmek gerekirse Acuna’nın çizimleri tam puanı hak ediyor ancak
Remender’in uğrattığı hayal kırıklığı ile 6,5 puan gayet yeterli
gibi duruyor.