İnceleme: The Flash #22 – The Button Finali

DC Comics’in bu seneki ilk büyük hikayesi The Button, bu hafta çıkan The Flash #22 ile sona erdi. Daha önceki sayıların incelemelerine şuradan ulaşabilirsiniz:

Geçtiğimiz sayının sonunda Flash ve Batman, Flashpoint evrenini ziyaretlerinden sonra yok olmaya başlayan evrende Thomas Wayne’i geride bırakarak ilerlemeye başlamış ve yolda, ilk sayının sonunda elinde rozetle koşan Reverse Flash’a yetişmişlerdi. Bu sayıda olanlara kısaca bakalım, değerlendirmemize geçelim. Sayımızın yazarı Joshua Williamson, çizerimiz ise Howard Porter.

Batman ve Flash, Reverse Flash’ı takip ediyorlar ancak çok hızlı. Bu esnada bir ses Barry’e sesleniyor. O sırada Thawne daha da hızlanıp diğerlerinin gözünden kayboluyor ve başka bir yerde kendisini buluyor. Tam karşısındakini sorgulayacakken onun kim olduğunu görüyor ve yanarak ilk sayıda gördüğümüz şekilde Bat-Cave’e ışınlanıyor. Arkada kalan kozmik koşu bandı parçalanmak üzereyken, Flash’a seslenen ses, “adımı söyle, Jay de” diyor. Barry dediğinde de Jay ikisini de kurtarıp ilk geldikleri yere sağ salim çıkarıyor. Ancak kendisi kaybolmak üzereyken Barry’e, Wally’i getirdiği gibi kendisini de getirmesini söylüyor. Barry, Jay’in adını hatırlamıyor ve Jay kayboluyor. Daha sonra Barry ve Bruce, olanların üzerine düşünmeleri gerektiğini söyleyip ayrılıyorlar. Öte tarafta, Thawne’ın düşürdüğü rozeti, masmavi bir el alıyor. Son sahnede ise rozetteki kana yaklaşıyoruz, uzaklaştığımızda Superman’in logosunu görüyoruz ve sayı bitiyor.

Pekala, oldukça kısa sürdü değil mi? Bu hikayenin devamını ta sonbaharda, Doomsday Clock hikayesinde okuyacağız. Seriyle ilgili Geoff Johns bazı detaylar vermişti. O detaylara şuradan bakabilirsiniz:

Sayıya dönecek olursak, kısa olmasına rağmen benim hoşuma gitti. Her ne kadar, her çıkan ‘büyük çaplı’ hikayenin, sadece bir sonraki için tanıtım amacı gütmesini sevmesem de nihayetinde The Button hikayesi, aslına bakarsanız bağımsız bir event değildi, iki dergi arasında, ikisinin de sadece ikişer sayılarını alarak işlenmiş bir hikayeydi. DC bunu hiçbir zaman büyük çaplı öykü diye duyurmadı. Dolayısıyla aslında zaten çok az bilgi alacağımızı tahmin etmeliydik. Bu kısa süre içinde değindikleri mevzular ve tamamladıkları konular böyle küçük çaplı bir hikaye için yeterli diye düşünüyorum.

Flashpoint evrenini tamamen kapattılar ve Thomas Wayne’in Batman’ine veda ettiler, bunu yaparken de Bruce’a yeni bir duygusal yol açtılar. Sayının sonunda, Bruce, babasının ölmeden önce kendisine söylediği şeyleri aklından geçiriyordu. “Batman olma, hayatını yaşa” demesini uzun uzun düşündü. Bu konu üzerine yoğunlaşılması muhtemel. Henüz Batman dergisinin kendisinde büyük çaplı bir değişiklik olmasa da ben bunu biraz da Batman kimliğini evrimleştirip maskeyi başkasına devredebilirler diye düşünüyorum. Bruce’un Batman’ini her ne kadar çok sevsem de Bruce’u, insanlara akıl veren ve her şeyi yöneten üst akıl haliyle daha da çok seviyorum. Ama daha önce de Batman kimliğini sadece kısa süreliğine değiştirdiklerini düşünürsek, Thomas Wayne’in söylediği cümleler, Bruce’un yeni kabuslarına girer ve en azından Damian’ı suçla savaşmaktan geri çeker diye düşünüyorum.

Jay Garrick nihayet döndü. Bu noktada kesinleşen şey, DC’nin Earth-2’daki karakterleri, asıl evrendekilerin tamamen farklı versiyonları. Neden böyle düşünüyorduk? New 52 başladığı zaman, Earth-2 evrenindeki süper kahraman topluluğu, bizim yıllardır tanıyıp sevdiğimiz Justice Society of America ekibinin daha genç ve tecrübesiz haliydi. Alan Scott ilk defa fener olmuştu, Jay, hızını yeni keşfediyordu. Ve tüm New52 dönemi boyunca da bu böyle devam etti. Alan Scott tanrılaştı, diğer kahramanlar çoğaldı, yeni Batmanler doğdu ve hatta yeni Superman’imiz oldu. Haliyle o evreni, JSA’in yeni yorumu olarak gördük. Kişisel olarak ben ciddi anlamda çok sevdim. Tüm New52 dönemi boyunca Earth-2 bana mükemmel bir okuma deneyimi sundu. En son çıkan Earth-2: Society serisinin bitmesinin ardından, yeni derginin çıkmasını bekliyordum ki bu sayı, o beklentilerimi biraz aşağı çekti. Çünkü asıl JSA ekibi ana evrene dönüyor. Jay’in, “beni zaten biliyorsun” demesiyle ve kostümüyle, Earth-2’daki karakterin bambaşka birisi olduğunu onayladık. Tüm Button hikayesi boyunca da JSA ekibinden Johnny Thunder’ı görmüştük ve o da güçlerini kaybetmişti, Thunderbolt’u çağıramıyordu. Ama ekibin geri dönmesini çok büyük merakla bekliyorum. Ayrıca neredeyse yaptığım her DC incelemesinde söyler oldum ama 2000’lerdeki JSA serisini mutlaka ama mutlaka okuyun, zamanınızı kaybetmezsiniz.

Ayrıca Jay gittiğinde Barry, “onu geri getirecek paratoner ben değildim” diyor. Yani, Jay geri dönmek için tıpkı Wally gibi birilerini gezecek. Geri getirecek kişi için benim oyum Johnny Thunder’dan yana!

Geçtiğimiz sayılarda benim en çok şikayetçi olduğum şey, Williamson’ın çok fazla anlatım kutusu koymasıydı. Bu sayıda ciddi anlamda düşürmüş ve sadece gerekli noktalarda kullanmış. Tüm kutuları sadece Jay’in söylediklerini duymak için okuduk. Dolayısıyla sayının okunurluğunu da ciddi anlamda arttırdı. Sayının finalini de güzel bir şekilde yaptığını düşünüyorum. Tek sıkıntı, bu sayıda öldüğünü gördüğümüz Thawne’ın, The Flash #25’te döneceğini ‘reklamla’ görmemiz. Bunun suçlusu da 4 sayıdır bunu yazmadık yere bırakmayan DC Comics. Howard Porter ise zaman ve boyut çorbasını pek güzel resmetmiş. Renklendirme kısmı bana Manapul’u hatırlatsa da Porter’ın, karakter yüzleri ve tepkileri gerçekten çok güzeldi. Ayrıca, Jay Garrick’i, Flash dizisinde kendisini canlandıran John Wesley Shipp’e benzetmesi çok güzel değil mi?

Öte yandan sayının sonunda Doctor Manhattan’ın, rozeti aldığını gördük. Alırken de kutular içinde bizzat ona ait sözler okuyorduk. “Zaman algım neden kafanı karıştırıyor” diye. O sözleri, sayının o kısmında söylemiyor. Reverse Flash’a da söylemiyor. Hatta kimseye söylemiyor. Manhattan’ın o sahnede söylediği sözler bizzat Watchmen’in 9. sayısından alınma:

Silk Spectre’ye söylediği cümleler, sayının sonunda yer alan kutularla bire bir aynı. Yani orada seslendiği “Laurie” aslında Silk Spectre idi. Şimdi, Manhattan’ın, bütün zaman çizgisini bir arada görebildiği için muhtemelen rozeti alırken aynı zamanda bu anı da görüyordu. Dolayısıyla, hoş bir dokunuş olduğunu düşünüyorum.

Doctor Manhattan, Bruce’un yolundan çekilmesini istiyor. Sayının sonunda gördüğümüz, Bat-Signal’e cevap vermekte tereddüt eden Bruce sahnesinin olayı bu. Flashpoint evrenini sıfırdan yaratıp Thomas Wayne’i bizzat kontrol ederek Batman’e telkin vermiş olabilir. Ancak Manhattan’ın asıl karşılaşacağı kişi Superman olacak. Superman’in kostümü son sahnede oldukça yıpranmış ve sembolü örselenmiş. Bunun sebebini de Doomsday Clock’ta göreceğiz.

Son olarak, sayının kapağı da Jay Garrick’in ilk çıktığı sayıya gönderme:

Görüş

The Button hikayesi sona erdi ancak serinin sonunda, vaat edilen kadar, ”evren değiştirici” şeyler göremedik. Bazı güzel anları olsa da seriyi genel olarak ele aldığımızda, sadece iki dergi arasında çok kısa süreli bir maceradan öteye geçemedi. Bu yüzden, genel bir hikaye olarak zayıfken, dergilerin kendi içlerinde güzel bir öykü sundu. Devamını ise sonbahara kadar göremeyecek olmamız üzücü.

Yorumlar