İnceleme: Yargıç Dredd #1

Hatırlarsanız size önceden Yargıç Dredd çizgi romanının çıkacağını duyurmuştuk. Çizgi romanımız artık raflarda olduğuna göre de bir inceleme yapmanın zamanı geldi demektir. Baştan uyaralım, hikaye hakkında detaylı bilgi pek bulamayacaksınız, daha çok sayıda yapılan göndermeler ve de varsa beslendiği kaynaklar hakkında bilgilendirme yapmak esas amacımız olacak. Mesela ilk bilgimizle başlayalım; Mega Şehir Bir hakkında ufak bir bilgilendirme yapabiliriz. 2032 yılında kurulan Mega Şehir Bir, öncelikle 350 milyon insana ev sahipliği yapacak şekilde tasarlanmış olsa da ilerleyen zamanlarda bu nüfus 800 milyona kadar çıkmış ancak 2070 yılındaki Büyük Atom Savaşı ve 2104 yılındaki Kıyamet Savaşı sonrası şehrin nüfusu 400 milyona kadar düşmüştür. The Architects’ Journal ise en iyi 10 çizgi roman şehirleri içinde kendisini birinci sıraya koymuştur. Şehir hakkında tabii ki söylenecek şeyler bu kadar değil, ‘’Judge Dredd’’ markasının 1977 yılında yaratıldığını düşünürsek ve karakterin 2017 yılı itibariyle kırkıncı yılını da kutladığını hesaba katarsak, şehrin uzunca bir tarihçesi var.

Hikayemiz 2100 yılında ve elbette Mega Şehir Bir’de başlıyor. Hikayenin sakin başladığına bakmayın, sonuçta çizgi romanlarda işler her zaman karışacaktır. Fakat işi biraz kurcalayınca yine her zaman bir şeyler bulduğumuz gibi bunda da üzerine kafa yorulacak mevzular ortaya çıkıyor. Mesela ilk fasikülde okuduğumuz kısım, kelebek etkisinin bir başlangıcı, sayı kendi içinde de bir kelebek etkisi (kaos teorisi) uygulaması yaparken, ayrıca yaşanan tüm olayların kendisi de başka yeni olaylara gebe olacağından da sayı içinde yaşanan olaylar da aslında kelebeğin ilk kanat çırpışı. Ayrıca kaos teorisini araştırırsanız daha detaylı bilgiler edinebilirsiniz, burada kısmi bilgi vermek gerekirse, bahsedilen kaosu sadece ‘’karmaşa’’ manasında yorumlamamak gerektiği. Yani düzensiz hareket eden bir çok şeyin bir bütün dahilinde kendi düzenine sahip olması, rastgele gerçekleştiğini düşündüğümüz olayların içinde aslında birçok etken ve etkinin olması gibi basit bir açıklama getirebiliriz, ancak böyle bir anlatım sadece teorinin basitçe anlatımı olacaktır. Bu etkenlerden herhangi birini devreden çıkardığınızda da bildiğiniz manada düzenin bozulması yani kargaşa baş gösterecektir. İşte ilk sayımız da, düzenin içinde ufacık bir parçanın sıra dışı hareket edişiyle bizi kaos ve düzen kavramlarını yorumlamaya itiyor, daha doğrusu bunu kendi yorumunu ortaya koyarak yapıyor.

Ayrıca bir ilk sayı olarak okurlara sunulan diğer şey toplumsal sınıf yapısı. Sayıdaki ilk hikaye sistemi, ikincisi de toplumsal yapıyı anlatarak ikinci bir kapı açıyor. Platon’a yeniden dönüş de diyebiliriz muhtemelen. Açıklayalım; Platon’un devletinde üç toplumsal sınıf vardır; üretici sınıf, koruyucu sınıf ve yönetici sınıf. Bu sınıfların içindeyse iki değerli sınıf var, koruyucular ve yöneticiler. Üretici sınıf ise içlerinden belki de en az değer atfedileni. Tabii bir de hiç değer atfedilmeyen köleler var ki, Platon onları gördüğümüz üzere hiçbir sınıfa dahil bile etmiyor. İşte bu hikayede de bu sınıflara karşılık gelen kişi ve kurumlar var, robotlar ise köle sınıfına karşı geliyor. Bu hikayede ilerleyen sayılarda göreceğimiz şeyler muhtemelen bu yüzden belli aslında. Özellikle ikinci hikayede okuyucu üstünde bırakılan izlenim de bu konuda çok etkili diyebiliriz. Üretici sınıfa ait bir dükkan sahibi, onun kölesi diyebileceğimiz robot ve koruyucu sınıf arasında geçen ilişkide, kölenin sahibine ihaneti ve yargıcın ona verdiği ceza arasında kalmış üretici sınıf mensubu Bay Busby’i haksızlığa kurban giden taraf gibi görüyoruz, daha doğrusu böyle görmemiz isteniliyor. Böyle bir tercihin yapılış sebebi malum, Platon’un toplum düzenine eleştiri getirmek ve onun ideal devlet tasarımına bir karşı çıkma isteği. Bu aslında genel olarak bireyci düşüncenin ortaya çıkmasından beri var olan bir durum, bireycilik ve onunla ilintili tüm düşünsel aktivitelerin sonunda karşılaştığımız bilindik bir sonuç. Toplumculuğun ilk düşünürü olarak kabul ettiğimiz veya edebileceğimiz –Sokrates’in yaşayıp yaşamamış olduğu sorununa kesin sonuç bulana dek- Platon da genellikle hedef tahtasına ilk oturtulan filozof olur genellikle –özellikle popüler kültürde-. Bu yüzden sayı içinde göreceğiniz Yargıçların katı ve aşırı olarak yorumlanabilecek tutumunu da bununla bağlantılı düşünebilirsiniz, mekansal tercihin bir alışveriş merkezi olmasını da bu bağlamda yorumlayabilirsiniz.

 

 

Yazar Swierczynski’nin biri sosyolojik diğeri de dini olmak üzere iki temel göndermesi de yine sayının öne çıkan kısımlarından, ayrıca belirteyim en çok sevdiğim kısımlar. Tüm kargaşa başlamadan önce ağaçta yetişmiş olgun meyveler görüyoruz, ki bu yasak meyve –birçok kültürde yasak elma- metaforudur, Tanrı’nın buyruğuna ilk karşı çıkışın sembolüdür, yani sayı içinde sonrasında olacaklara da göndermedir. İkinci gönderme ise, etrafa saçılan meyvelerin camları kırması –ki yazar buna özenle dikkati çekmiş-. Kırık camlar teorisi de işte bu noktada karşımıza çıkıyor, teorinin en basite indirgenmiş özeti ise şöyle, bir bina ve bu binada kırık camı olan bir daire düşünün, dışarıdaki insanlar bir süre sonra diğer camları da kıracak ve böyle giderse muhtemelen bütün bina dışarıdaki insanların suç içeren eylemlerinin hedefi olacaktır, belki sonra binanın çevresindeki diğer binalar… Tabii ki teorinin yapılmış bir deneyi ve de daha kapsamlı bir açıklaması var, kimisi Zimbardo Deneyi olarak da adlandırabiliyor bunu, ancak teori olarak sunanlar James Q. Wilson ve George L. Kelling olmuştur.

Sanırım tek bir sayıdan çıkarılabilecek her şeyi şimdilik çıkardık, aslında daha fazla da yorum yapılıp üzerine konuşulabilir ancak birkaç sayı daha izleyip olacakları izlemek daha faydalı olacaktır genel yorumlar için. Eğer iyi veya kötü şeklinde bir yorum yapılması gerekiyorsa da, içinde verilen fikirlere katılıp katılmamak haricinde sayı oldukça doyurucu. Bunun haricinde Türkiye’deki baskısını yapan Presstij Kitap’ın oldukça güzel bir işçilik çıkardığını da belirtmek gerekiyor, özellikle kolaya kaçmayıp kapakta yaptığı Türkçeleştirmeler için de ayrıca memnun kaldım diyebilirim. Tabii bundan sonrası da siz okuyucuların beğenisine kalmış. Böylelikle bir incelemenin sonuna geldik, iyi okumalar ve de hoşçakalın.

 

Yorumlar