Wonder Woman çıktı. Çoğumuz izledik, çoğumuz sevdik, hepimizin de kendine göre sebebi var. Zaten kendisi Batman v Superman filmi ile birlikte yakaladığı güzel çıkışı, kendi filmiyle de taçlandırarak hepimizi mutlu etti. Etmedi mi? Olsun, burada film hakkında konuşmayacağız zaten. Burada bu filmin getirilerinden olan çizgi romanı hakkında konuşacağız. Karakteri çok bilmeyenlerimizden filmi beğenenler olduğunda, eminim bu harika kadının birkaç çizgi romanını okumak istemişsinizdir. Yapı Kredi Yayınları da böyle düşünmüş olacak ki, birkaç tane Wonder Woman çizgi romanı basmayı ihmal etmediler filmden sonrası için. Bunlardan biri de bugün burada ele alacağımız Wonder Woman Yeni Dünya‘nın ilk cildi olacak.
Yeni Dünya, dilimize Earth One’dan çevrilmiş bir kelime topluluğu. Ve DC Comics böyle bir alana sahip. Peki nedir bu alanın amacı, neden vardır? Öncelikle adından da anlaşılabileceği gibi Earth One, DC çoklu evreninde yer alan bir evrendir. Bu çoklu evren hakkında daha çok şey okumak isterseniz sizi şöyle, DC Comics Çoklu-Evren Haritası yazımıza alabiliriz. Bu yazı bitmeden giderseniz darılırım, ona göre. Konumuza dönersek bu, kahramanlarımızı en başından ele alan ve onlara ana evrenlerinden biraz farklı bir şekilde yol haritaları çizen bir evrendir. Yani çevirisiyle anlatmaya çalışırsak, onları daha yeni bir Dünya’da ele alan evren olarak karşımıza çıkar. Wonder Woman da bu şekilde ele alındı ve biz de okuduk. Şimdi alalım kahvelerimizi, elimizden geldiğince bir göz atalım.
Bu cildimiz, giriş cildi olmasının özelliğini taşıyacak biçimde bize çok fazla şey vaadetmeden, daha çok tanıtma görevini üstlenerek ilerleyen bir konumda karşımıza çıkıyor. Ancak daha en başında eksiklik bırakarak yapıyor bunu. Hikayemiz, Herkül’ün ayakları dibindeki Hippolyta’ya işkence ettiği bir esnada başlıyor. Burada zaten çoğumuz, bu kimselerin oldukları kişiler hakkında yeterli bilgiye sahibiz ama Yeni Dünya’nın ilk cildinde bize sunduğu bu yeni Dünya’da bu esaretin sebebi konusunda pek de bir bilgi verilmiyor bizlere. Tabii bunun ileride çıkacak diğer ciltlerde verilebilecek bir bilgi olması muhtemel, bu yüzden tolere edilebilir bir durum. Ayrıca hikayenin başlangıcında kullanılan, akışla beraber olayların duvar çizimleriyle beraber de bize anlatılıyor olması harika bir görüntü güzelliği yaratıyor, bu da bir artı.
Daha çok tanıtma görevini üstleniyor demiştik. Kraliçe Hippolyta’nın Cennet Adası’nı kurmasına, Diana’nın doğumuna ve önemine, Amazonlar’ın 3.000 yıl içinde geldikleri hale ve bizzat Diana’nın kendisinin “Erkeklerin Dünyası”nı görmesine tanık oluyoruz bu görev sayesinde. O zaman sırayla bunları konuşalım. Hippolyta, Herkül’ün sayesinde erkeklerden en çok nefret eden kişi konumunda karşımıza çıkıyor. Kimsenin onu suçlayabileceğini söyleyemeyiz sanırım ancak onun gibi birinin bir gözetleme aynasına sahip olup da dışladığı Dünya ile ilgili bu kadar bilgi sahibi olup, kendilerinden olanlara karşı bu kadar kayıtsız kalıyor olması, bize yansıtılan Hippolyta’ya baktığımızda birazcık dengesiz bir terazi üzerine oturtulmuşa benziyor. Cildin birçok yerinde bu terazinin ve konuya destek olarak karşımıza çıkan “feminizm” gibi gözüken etmenin üzerinden geçeceğiz. Çünkü burada Diana’ya geçmemiz gerekiyor. Diana, geri kalan Amazon halkının çektiği çilelerden uzakta kalmış bir şekilde büyümüş olan tek Amazon sakini olarak karşımıza çıkıyor, bunu unutmamak gerek. Yani kendisi biraz daha tarafsız olabilmeye yatkın halde. Hepimizin bildiği New 52 hikayesi burada da çoğunlukla tekrarlanmış. Diana’ya, kilden yapılıp Olimpos sakinleri tarafından can verildiği anlatılıyor ve işin aslını daha sonra, New 52’dan farklı olarak, Zeus ile Hippolyta’nın aşkından değil de daha farklı bir sebepten olduğunu bizzat annesinin ağzından öğreniyor. Hippolyta’nın intikam arzusu, Herkül’ün spermleri ile birleştiğinde ortaya çıkmış bir silahtı Diana. Bu çekişmenin her iki taraf için de ne kadar çirkin noktalara gittiğini gösteren bir delil bu. Ayrıca her iki tarafın da ne olduğunu belli eden bir delil. Yansıtılmaya çalışılan iki cinsiyet arasındaki bir kavga değil. Temeli bununla inşa edilmemiş en azından. Herkül’ün zulmüne karşı Amazonlar’ın tepkisi ve bunun geleceğe yansımaları çıkıyor karşımıza. İşte sorun da burada başlıyor. Bu temele uygun tepkiler yok ortada. Eğer erkek cinsinin zulmüne karşı bir etiket koyacaksak, Hippolyta’nın sadece Amazon kadınlarını düşünmemesi gerektiği sonucuna varırız. Ancak sadece Herkül ve askerlerinin zulmüne karşı adı altında bir etiket koyduğumuzda o zaman Amazon halkının bir cinse karşı önyargısını görmemiz mantıklı gelmiyor. Burada bu durumu kurtarabilecek tek şey bu önyargının varlığı. Bu tür bir zincirleme reaksiyon Amazonlar’ın davranışlarını tutarlı kılıyor gözüküyor. Ancak sadece Hippolyta’nın davranışlarını mantıklı bir düzleme oturtmuyor.
Grant Morrison da vermiş olduğu bir röportajda hikayenin feministliğe değil, Wonder Woman’e dair, onun üzerine olduğunu belirtiyor ancak bu konuda kitap okuyup fikir almış olması, bahsettiği feministliği bir destek aracı olarak kullanıyor olduğunun bir kanıtı. Tabii her ne kadar bu feministliği yansıtamıyor olsa da ben bunu bizim hikayeyi henüz tek cilt üzerinden görüyor oluşumuza bağlıyorum. Diana’nın feministliğin kendisini hikaye boyunca bize aktaracak olması hepimizin kesin gözüyle baktığı bir durum. Amazonlar’ın 3.000 yıl Cennet Adası’nda kendi hükümdarlıklarını kurduklarını gördük. Çoğu hikayede, film de dahil, bu ada bir tür sanayi devrimi öncesi bir şekilde yansıtılmış olsa da burada Amazon kadınları bilimsel anlamda gelişme göstermiş olarak karşımıza çıkıyorlar. Hatta bizi bile geride bırakacak şekilde bu. İyileştirme adına geliştirdikleri ve mor bir ışık yoluyla bunu sağladıkları “Ray Projector” benim düşünceme göre Star Sapphire Birliği’ne ufak bir gönderme olarak karşımıza çıkıyor. Onların da sadece kadınlardan oluşan bir fener birliği olduğunu biliyorsanız büyük ihtimalle dikkatinizi çekmiş bir ayrıntı olarak karşınıza çıkmıştır.
Hikayenin başarmak istediği ana göreve gelelim son olarak. Diana’nın “Erkeklerin Dünyası” ile tanışmasına yani. Cildin bitişi, bu konunun önemini anlatıyordur zaten hepimize. Bu tanışmanın bir hastanede gerçekleşiyor olması da oldukça önemli bir nokta. Cillte gördüğümüz gibi Amazon kadınlarının hepsi birçok açıdan kusursuz bir şekilde karşımıza çıkıyorlar. Ancak hastaneler bu türden insanların olduğu bir yer değil. Bu da Diana’nın yaşlı bir insan karşısındaki şaşkınlığı ile karşımıza oldukça sert bir şekilde çıkıyor. Sadece Diana’nın bu konudaki düşüncelerinin çok iyi yansıtılabildiğini sanmıyorum. Gerçi hemen sonrasında askerlerle yaşadığı olay bunu biraz geçiştirilebilir kılıyor olabilir. Burada da yine güzel bir seçim yapılmış ve erkeklerle bağdaşmış askerlik olgusu ile karşılatırılmış Diana. Bu karşılaştırılmanın sonucu olarak da, Diana’nın Amazonlar tarafından doldurulmuşluğu çıkıyor karşımıza. Haksız olduklarını söylemek oldukça zor aslında. Üstüne değinmemiz gereken bir nokta olarak, “Erkeklerin Dünyası” ile ilgili karşımıza çıkan ilk şeyler bunlar değil. Steve Trevor bu konuda önemli bir role sahip. Diana’nın gördüğü Amazon olmayan ilk insan. Ve kendisi yine burada akıllıca bir seçimle siyahi olarak çizilmiş. İlk cildin sonuçlanması kısmında bu seçimin ne kadar önem taşıdığını yeterince görüyoruzdur umarım. Beyazların, siyahilere karşı önyargısı ile Amazonlar’ın erkek cinsine, dahası Dünya’nın geri kalanına karşı önyargıları arasında belli bir paralellik var. Ve yine dahası insanoğlunun Amazonlar’a karşı önyargıları arasında da bir paralellik olacak ve biz bunu diğer ciltlerde görme şansına sahip olacağız. Güzel bir ayrıntı olarak, “Wonder Woman” isminin kökeni de karşımıza çıkıyor bu cillte. Diana, Steve ile Mala hakkında konuşurken kendisi için “harika kadınların en büyüğü” ifadesini kullanıyor. Yani Amazonlar, şampiyonlarına böyle hitap ediyorlar.
GÖRÜŞ
Sonuç olarak değinmek istediği noktaları, güzel seçimlerle bize aktarabilen bir cilt var karşımızda. Sunduğu görselliğin üstüne koyduğu nostalji yaratacak kadar güzel William Marston benzetmeleri ile doyuruculuğu konusunda söylenecek hiçbir kötü söz yok. Feministlik ve kadınlara bakış açısı üzerinden birçok eleştiri alsa da, ben bu önyargıların yanlışlığını göstereceğini ve kendisini bu açıdan vermek istediği mesajla ilgili düzelteceğini düşünüyorum ilerleyen ciltlerde. O yüzden şu an bu eleştirileri alıyor olması oldukça normal geliyordur çoğumuza. İncelemeyi kapatmadan konusu bu şekilde günümüze de dokunuyor olan bir hikaye seçiminden ve oldukça harikulade bir çeviri ile karşımıza getirilmesinden ötürü Yapı Kredi Yayınları‘na da teşekkür etmek istiyorum. Çıkardıkları bir diğer hikaye olan Superman Wonder Woman‘in ilk cildi Güçlü Çift‘i de incelemelerimiz arasına katacağımızı söylemek isterim. O zamana kadar bu incelemeyi paylaşmayı, hakkında orada burada konuşmayı ve feministlik hakkında da daha bilinçli bireyler olmayı unutmayın.
HARİKA