DC Comics’in çizgi roman evreninde çoğumuzun, Dünya dışında en çok duyduğu gezegen Krypton, ya da artık bizim bahsedeceğimiz şekliyle Kripton’dur. Evrendeki Dünyalıların, kendileri dışında uzayda bir yaşam olduklarını ilk kez keşfettikleri bu gezegen hepimizin bildiği gibi Clark Kent’in doğduğu gezegen olarak biliniyor. Tabii evrende yaşamın olduğu tek gezegen değil, birçok gezegen hakkında çeşitli birçok bilgiye sahibiz. Kısa bir özetini buradan okuyabilirsiniz ancak bizim bu yazımızda üstünde duracağımız sadece bir tanesi.
Kripton gezegeni, Dünya gibi Andromeda’da bulunan Rao isimli kızıl bir güneşin sisteminde yer alan bir gök cismiydi. Dünya’dan yaklaşık 50 ışık yılı uzaklıkta olan ve aynı bizimki gibi Yeşil Fener Birliği’nin bir sektörü olarak karşımıza çıkan bu gezegen, genellikle buzlu ya da çorak bir şekilde çizilir ve kristallerden oluşan harika manzaralara da sahiptir. Gezegende hakim tür olarak, insan ırkına benzeyen ama daha çok Daxamitelar ile ilişkilendirilen Kriptonlular yaşamaktaydı ve bu halk, bilimsel olarak oldukça ileride bir teknolojiye sahipti. Yine de Rao isminde bir tanrıları da vardı. Gezegenle ilgili şu ana kadar olan cümlelerimin yüklemlerindeki zaman eklerini fark etmişsinizdir. Hepinizin de bildiği gibi Kripton, gezegenin jeolojik durumundan ötürü yok olmuştur ve bu yok oluştan kurtulabilen çok az Kriptonlu vardır. Bunlardan en önde geleni tahmin edebileceğiniz gibi Kal-El, bizim bildiğimiz adıyla Superman’dir. Hikayesi ilerledikçe kurtulan tek Kriptonlu olmadığını öğrendiğimiz için, kurtulanların anlattıkları sayesinde gezegenin yok olmadan önceki durumu ve halkı ile ilgili de bazı bilgilere sahibiz. Ancak bu bilgile her zaman hikayenin ana hatlarını yansıtmıyor. Çünkü DC Comics’in çağ değişimleri ile beraber bu bilgiler de değişime uğramıştır. Yani yukarıda yazdıklarımızla aşağıda yazdıklarımız ters düşerse suç bizim değildir. Bu yüzden bu yazıda da bu bilgileri değişimleri açısından sırasına göre ayrı ayrı vermek istiyoruz.
Altın Çağ Kripton’u
İlk bahsedildiği zamanlar Kripton sadece yok olduğu bilgisiyle karşımıza çıktı. Doğal olarak Superman’in maceraları içinde gezegenle alakalı şeyler oldukça ilgisizdi ve bu yüzden bahsedilmezdi. Çünkü Dünya dışından gelmiş olması, süper güçlerini açıklamak için yeterli bir durumdu. Bir süre sonra çıkan Superman çizgi romanlarında bu durum değişti ve Kripton, Dünya’nın evrimleşmiş hali olarak gösterildi. Bu şekilde Dünya’dan daha eski ve olabilecek gelişimlerin tümüne sahip bir durumda gösterilmesi, gezegenin yaşlılıktan patlamasıyla da uyumluydu. Kripton’un böyle tanımlanması Superman için de süper insanların ırkından biri şeklinde ve “Yarının İnsanı” etiketiyle tanınmasına yol açtı. Bu şekilde insan olarak tanımlanmalarına rağmen Kriptonlular, evrimleşmiş hallerinden dolayı gezegenimiz insanlarından, hem entellektüel hem de fiziksel olarak daha üstünlerdi. Buna oranla da Kripton gezegeni daha ağır bir yerçekimine sahip olarak tanıtıldı. Ve gezegen, bilim insanlarının hükümdarlığı altında, narin ve sanatsal kulelerle dolu şehirlerinde, Alex Raymond karakterleri tarzında kostümlerle çizildi.
1939 yılında başlayan Superman çizgi romanları Kripton hakkında daha çok bilgi içermeye başladı. Superman #61 ile beraber Clark’ın kendisi Kripton’u ve mirasını öğrendi. Süper hızlara ve süper güçlere sahip olarak tanıtılan gezegen halkının arasından belli isimler de çıkmaya başladı. Tahmin edebileceğiniz gibi bu isimler Superman’in anne ve babasına aitti. Jor-L ve Lora olarak karşımıza çıkan isimler 1940 yılının sonlarına doğru “Jor-El” ve “Lara” olarak yenilendi. Aynı zamanda ilerleyen sayılarında Clark, babasının Kripton yok olmadan önce sürgüne yolladığı üç Kriptonlu ile de karşı karşıya gelmişti.
Altın Çağ Kripton’u neredeyse en başından beri çok az sayıda bilgiyle karşımıza çıktığından dolayı yazarlar tarafından başka bir forma çevrilebilir şeklinde görülüyordu ve bu durum birkaç hikayede de karşımıza çıkıyordu. Yazarların Altın Çağ süresince Kripton ile ilgili bu değişiklikleri de daha çok Superman ile alakalı olarak değişmekteydi. Superman’in nükleer patlamalara bile dayanıklı hale geliyor olması, eğer Kriptonlular böyleyse neden bu güçlerine rağmen yok oldular şeklinde sorulara sebep oluyordu. 1960’lı yıllardaki DC Multiverse tanıtımlarından sonra resmen uygulandı ve az önce bilgilerini verdiğimiz Kripton gezegeni ve Superman’i, Earth-2 evreninin bir versiyonu olarak ilan edildi. Bu aynı zamanda Supergirl’ün, Power Girl olarak tanıtıldığı All Star Comics’in de başlangıcı oldu.
Gümüş Çağ Kripton’u
DC Comics, gümüş çağını yaşamaya başladığında Krypton, Superman hikayelerinde daha çok yer edinmeye başladı ve bu durum gezegen hakkındaki bilgilerimizi de arttırdı. Ancak bunlar yeni bilgilerdi. Kryptonlular’ın bilimsel buluşları ve araştırmaları ile yansıtılması aynı kalsa da, halkın günlük hayatlarına dair yeni bilgiler oldukça değişikti. Küçüklükten eğitimlerinin nasıl olacağına karar veren robotlar ve bilgisayar sistemleri ile büyüyen bir nesil vardı mesela.
Eğer hikayeleri okumadıysanız bu bilgilerin nasıl yansıtıldığını merak etmişsinizdir. Zamanda yolculuk yaparak Kripton patlamadan önceki zamanlara yolculuk etme fikri, bu konu için birkaç Superman hikayesinde kullanıldı. 1960 yılında çıkan “Superman’s Return to Krypton” bunlardan en bilineniydi. Hikayede güçsüz bir şekilde gezegende dolaşan ve gelecekteki anne babası ile tanışan Kal-El, aynı zamanda bir kıza da aşık olmuştur. Aynı zamanda “What If Krypton Had Not Exploded?” isimli hikaye de Krypton’un patlamadığı bir gerçeklikte olayların nasıl olacağını ele alarak gezegen hakkında bize bilgi sunmuştur. Normal hikayelerinde Superman’in, Kripton’u ve mirasını hikayelerinin başlangıcından beri biliyor olması büyük bir artıydı çünkü hikayelerinin devamında bu durum, Superman’in robotlar yapması ve halkının geleneklerini öğrenmesi gibi bilgilerin bize aktarılmasına vesile oluyordu. Çoğunda parlak ve canlı çizimlerle yansıtılan Kripton’un metal yiyen yaratıklarla dolu ormanları, mücevher dağları ve volkanik arazileri de göze çarpıyordu.
Gümüş çağ serileri Kripton’un şehirleri hakkında da birkaç şey öğrenmemizi sağladı. Gezegenin ilk başkenti Kandor bu çizgi romanlardan birinde, Superman’in düşmanı olarak tanıdığımız Brainiac tarafından küçültülerek kaçırılmıştı ve Kriptonopolis, gezegenin yeni başkenti haline gelmişti. Kandor’un kaderi bu şekilde sonlanmadı tabii, Superman ile ilk karşılaşmasında Brainiac’ın bir şişe içinde şehri sakladığını öğrenmiştik. Superman de şehri, bir gün büyütebilme umuduyla yanına alıp Dünya’ya getirmişti. 1970ler’in sonunda da bunu başarmış ve Kandor halkı şişesinden kurtulduktan sonra Rokyn adlı bir gezegende yaşamak üzere Dünya’dan ayrılmışlardı. Başkentleri haricinde öğrendiğimiz bir başka bilgi de, Kripton’un iki tane ayı olduğuydu. Ve bunlardan biri, gezegenin bilimcilerinden biri olan Jax-Ur tarafından uzay yolculuğu keşifleri esnasında yok edilmişti. O zamanlarda Kriptonlular kendi aylarını kolonileştirmiş bir halktı ve bu deney sırasında parçalanan aydaki koloni de yok olmuştu. Bu felaket sonucunda Jax-Ur, “Phantom Zone” olarak bildiğimiz, Jor-El’in keşfettiği Kripton hapishanesine gönderilen ilk mahkum olmuştur. Ve bir başka sonuç olarak Kriptonlular’ı yöneten Bilim Konseyi uzay yolculuklarını tamamen yasaklamıştır.
Bu hikayelerde Kripton ile alakalı bu tür bilgilerin oluşu yanında, gezegenin yok oluşu ile ilgili bilgiler de bulunmaktaydı. Bunlardan birinde Kripton’un uranyum çekirdeğinde meydana gelen bir iç basınç sebebiyle patlaması, gezegenin parçalarını bugün de bildiğimiz ve “kriptonit” dediğimiz, kurtulan Kriptonlular’ı olumsuz bir şekilde etkileyecek olan radyoaktif maddeye çevirmiştir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi altın çağ Kripton’undan kurtulan sayılı kişiler vardı ancak gümüş çağ dönemi açısından Kripton’un yıkımından kurtulan kişi sayısı biraz daha fazlaydı. Hayalet Bölge’ye hapsedilen Kripton suçluları, Superman’in kuzeni olarak karşımıza çıkan Supergirl ve Superman animasyonlarından tanıdık gelecek olan süper köpek Krypto bunlardan birkaçıydı. Az önce bahsettiğimiz Kandor şehri sakinleri de sayının ne kadar fazla olduğunun bir başka göstergesidir. Ancak kurtulan tek şehir Kandor değildi. Argo City, gezegenin asteroit boyutunda bir parçasının üstünde kurtulan bir başka şehirdi. Ve gezegenin bu parçası da patlama sonucu kriptonite dönüşmüştü. Nitekim Kriptonlular’ın bilimi, şehirlerini bu radyasyondan arındırmaya ve kendileri için şehrin çevresine bir koruma kalkanı yapmaya yetti. Ancak bu kalkan bir asteroid fırtınası sonucu kırıldı ve şehir tekrar kriptonit radyasyonuna maruz kaldı. Hikayenin bu kısmında Superman hikayesinin bir benzeri yaşandı ve bir uzay gemisi içinde, Kara Zor-El babası tarafından Dünya’ya yollandı. Kuzeninin yanında Dünya yaşamına alışan Kara, hepinizin bildiği gibi Supergirl ismini aldı. Hikayesinin devamında Kara, ailesinin Hayalet Bölge benzeri bir paralel boyutta hayatta kaldıklarını öğrenerek onları kurtardı ve Kara’nın ailesi, Kandor’un kurtarılışından sonra, şehrin halkı ile beraber yaşamaya Rokyn gezegenine gittiler.
Gezegenle alakalı bilgiler her zaman bu şekilde genel bir açıdan yansıtılmıyordu. 1979’da yayımlanan World of Krypton isimli mini seri, yıkılışından hemen önceki Kripton hakkında bilgiler sunmanın yanında, Jor-El hakkında da bilgiler içermekteydi. Daha da fazlası, 1981 yılında The Krypton Chronicles isimli üç sayılık bir seride karşımıza çıktı. Bu seride, Roots isimli bir televizyon serisinden etkilenen editörünün verdiği Superman’in ailesi ile alakalı bir makale yazma görevinden ötürü Clark ve kuzeni, El ailesinin tarihini öğrenmek üzere kurtulan Kandor şehrinin sakinlerini ziyarete gidiyorlardı. 1985 yılında ise Superman Annual #11’de Alan Moore, bizlere arka planı aynı olan ama gelişimi açısından daha değişik olan bir Kripton hikayesi verdi. Justice Leauge Unlimited animasyonunda da ele alınan hikayede Superman rüyasında patlamamış olan ve o zamana kadar olan yaşamını kendi gezegeninde ailesi ile birlikte geçirdiği bir Kripton görmekteydi.
Kendi gezegenleri dışında Kriptonlular ile alakalı başka hikayeler de çizgi roman sayfalarında yazılmaya başladı. Yazımızın en başında geçen Daxamitelar tam olarak bahsetmek istediğim hikayelerin temelinde yer alıyorlar. Daxam gezegeninin Kriptonluları olarak bahsedilse de, o zamanki hikayelerde Daxamitelar, evreni keşfetmek için gezegeni terk eden Kriptonlular için kullanılan bir isimdi. Dünya’da, bizim sarı Güneş’imizin altında benzer güçler kazanan bu Kriptonlular için farklılık kurşundan kaynaklanıyordu. Superman’in kriptonit zehirlenmesi yaşadığı gibi Daxamitelar da kurşun zehirlenmesi yaşıyordu. Bu durumun sebebi ise Eradicator isimli bir robottu. Kripton kültürünü korumaya programlanan bu robot, Daxamitelar’ın doğum matrislerini değiştirerek onların kurşuna karşı zehirlenmelerini sağladı. Böylece eğer bu kaşifler pek de Kripton geleneklerine uygun olmayan yolculuk tutkularına karşı koymazlarsa kurşun zehirlenmesinden öleceklerdi. Bu zehirlenme öldürüyordu çünkü kriptonit gibi bir Daxamite’ın çevresinden uzaklaştığında etkisini yitirmiyordu. Bu durum kurşun zehirlenmesi yaşayan bir Daxamite’ın, 30. yüzyılda bulunacak olan bir tedaviye kadar Hayalet Bölge’de saklanmasına kadar devam etti. Mon-El bu zehirlenmenin ardından Brainiac 5 tarafından tedavi edilen ve sonradan Legion of Super-Heroes birliğinin bir üyesi haline gelen, Supergirl dizisinden adına aşina olduğumuz karakter olarak karşımıza çıktı. Daxamitelar ile alakalı tek hikaye bu olmamakla birlikte farklı hikayelerde farklı başlangıç hikayeleri ile karşımıza çıktıkları da görülmüştür. Ancak bu hikayeler kendi uzun anlatımlarını gerektirdiğinden burada onlara değinmeyeceğiz.
Crisis on Infinite Earths ve Sonrası
1985 yılında altın ve gümüş çağı dahil olmak üzere tüm DC evreninin tarihini silerek yeniden başlatan Crisis on Infinite Earths serisini hepiniz bilirsiniz. Kriz sonrası gümüş çağ Kripton’u da tüm DC evreni gibi yenilenme hareketinden nasibini aldı çünkü Superman hikayesi de yenileniyordu. Yine de Kriz sonrası The Sandman #48‘de, Ölüm ve Yıkım ile alakalı bir geriye dönüş sahnesi sırasında gümüş çağ Kripton’u, Kriz’in tüm gerçekliği değiştiren olaylarından etkilenmemiş bir şekilde küçük de olsa karşımıza çıkmış bulundu.
Kriz sonrası John Bryne’a verilen Superman hikayesini yeniden yazma görevi 1986’da Man of Steel serisi ile başladı ve bu serinin hem başlarında hem de sonlarında Kripton hikayesi de bizlere yeni haliyle anlatılıyordu. Kripton’un kendisi ana konu olarak 1980ler’in sonunda World of Krypton isimli mini seri ile ele alındı. Aynı isimde, 1979’da yayımlanan mini seri ile karıştırmayın lütfen. Bu seride John Bryne tarafından kaleme alındı ve Kripton tarihi çoğunlukla bu seri aracılığı ile şekillendi.
Yeni hikayesinde Kripton, yazının en başında verdiğimiz Dünya ile karşılaştırmalı bilgileri ile karşımıza çıkıyordu. Yaklaşık Dünya boyutlarında olan gezegen, bizden 50 ışık yılı uzaklığındaydı. Ve bu Kripton gezegenindeki bilimsel ilerlemişlik, Kriptonluların hastalıkların çaresini bulmaları, yaşlanmayı geciktirmeleri ve kusursuz klonlamayı geliştirmeleri kadar ütopik bir seviyedeydi. Bu klonlama geliştirmeleri sayesinde Kriptonlular yaralanma durumlarında klonlarını bir yedek parça misali kullanarak hayatlarına devam ediyor ve neredeyse ölümsüz ve sürekli genç bir yaşam sürmelerine olanak sağlıyordu. Yine de bu toplumun sonu da her hikayesinde olduğu gibi yıkımdı ve bu yıkımın tohumları, klonların hakları ile alakalı olarak başlamıştı. Anlaşmazlıkları sonucu çıkan şiddetli tartışmalar sonucu Kripton bilimi silah üretiminde kullanılmaya başladı. Gümüş çağ Kripton’un da karşımıza çıkan “The Eradicator” ve “The Destroyer” bunlardan, gezegene en çok etki edecek olan iki silahtı. Eradicator’ün etkisi gümüş çağdakine benzerdi. Cihaz Kriptonlular’ın DNA’sını, gezegenden ayrıldıkları halde ölecekleri şekilde değiştirdi. Destroyer’ın etkileri ise daha muazzamdı. Klon bankalarına karşı çıkan Black Zero isimli bir terörist grup tarafından, Kripton hükümeti klon bankalarını kapatma kararı vermelerine rağmen kullanılan cihazın amacı gezegenin çekirdeğinde patlayıcı bir reaksiyon zinciri başlatmaktı. Ancak hükümetin kararı sonrası cihaz durdurulmuştu ve gezegen sakinleri de cihazın amacını yerine getiremediğini düşünüyordu. Sonradan Jor-El tarafından cihazın etkisinin durdurulamadığı ve çok büyük bir oranda gezegenin yok olma sürecinin yavaşlattığı keşfedildi.
Bu keşif öncesinde Kripton’da yaşanan iç savaştan sonra yüzyıllar geçmişti ve bu yüzyıllar içinde gezegen halkı da değişmişti. Gezegenin hayat dolu toprakları cansız çöllere dönüştü ve Kriptonlular da iç savaşlarından önceki toplumlarının aksine daha içlerine kapanık ve teknolojik şehirlerinde birbirlerinden ayrılmış bir şekilde yaşıyorlardı. Duygusal açıdan ölen bu medeniyetin üreme şekli de bu durumdan nasibini aldı. Doğum, artık halk için doğum matrisi olarak isimlendirilen yapay bir rahim içine yerleştirilecek uyumlu genetik materyalleri seçme meselesi haline geldi. Gezegene hakim olan hükümet her alanda uzay araştırmalarını ve halkın diğer dünyalarla iletişim kurmasını yasakladı. İşte bu şartlar sırasında yaşayan bir Kriptonlu olan Jor-El, halkının “Yeşil Veba” dediği hastalığın araştırmasını yaptığı sırada Destroyer cihazının etkisiyle alakalı keşfini yapmış ve hükümeti, geleneklerini bırakarak kaçmaya teşvik etmeye çalışmıştı. Hükümetin ikna olmaması ve gezegenin sonunun yaklaşması sebebiyle Jor-El, doğmamış oğlu Kal-El’in doğum matrisini alarak bir gemiye yerleştirdi. Hepimizin bildiği gibi geminin rotası Dünya idi ancak fark edebileceğiniz gibi geminin içinde henüz doğmamış bir Kal-El vardı. Jor-El, doğum matrisini, gemi yeryüzüne inip açıldıktan sonra doğumu yapacak şekilde ayarlamıştı. Bu yüzden Kriz sonrası Superman hikayesinde kahramanımız teknik olarak Dünya’da doğmuş oluyordu. Karakterin devam eden hikayesinde de Kal-El, bu uzaylı mirasını, onu Dünya’ya getiren geminin içinde bulunan holografik bir programı beynine yükleyerek öğrendi.
Kriz sonrası Superman hikayesinin yaradılışındaki ana tema, “The Last Son of Krypton” isimlendirmesinden de belli olacağı üzere Kal-El karakterinin yıkımdan kurtulan tek kişi olması üzerine kuruluydu. Yani gümüş çağ karakterlerimiz Supergirl ya da süper köpek Krypto gibi karakterler yeni hikayede bulunmuyordu. Yine de Kripton ile alakalı karakterler bu hikayede de karşımıza çıktı. Kripton gezegeninin antik zamanlarında, uzaylı bir bilimci olan Bertron’un kendi zamanında genetik mühendisliği aracılığı ile yarattığı Doomsday, Superman hikayesinin ana düşmanı olarak yer aldı. Doomsday’in Bertron tarafından yaradılışı, Kripton halkının yükselişinden önceye dayandığı için, Kriptonlular’ın kendi bilimsel gelişmelerini nasıl elde ettiklerinin de oldukça tatmin edici bir açıklaması haline geliyordu. Yeni hikayenin kriptonit ile bağlantılı anlatımı da 1980ler’in sonunda tanıtıldı. Superman’in gezegeninin enkazına bakması için uzayda yolculuk ettiği bu hikayede gümüş çağda olduğu gibi patlama sonucu radyoaktif bir hale gelen gezegen parçaları Superman’i etkiledi ve değişik bir etki olarak Kal-El’in, tüm Kripton halkının onunla beraber Dünya’ya geldiğini gördüğü bir halüsinasyona sebep oldu. 1990lar’da çıkan Starman çizgi romanı ile beraber, Jor-El’in neden Dünya’yı seçtiği de bir açıklığa kavuşturuldu. Seride, uzay ve zamanda kaybolmuş olan Jack Knight isimli kahramanımızın, patlamasından önce Kripton’a gelerek genç Jor-El ile tanışması, Jor-El’in diğer dünyaları araştırması ile sonuçlanmış ve oğlunu Dünya’ya göndermesine yol açmıştı.
2004 yılında çıkan Superman: Birthright hikayesi ile Superman’in ve de Kripton’un günümüze yakın halleri şekillenmeye başlamıştı. Değişimin sebebi Kriz sonrası John Bryne’ın hikayesinin tutmamış olmasıydı. 2001 yılında başlayan Smallville dizisinin sevilmesi ve Superman filmlerinin popüler hale gelmesi ile beraber Mark Waid, hikayeyi baştan yazmakla görevlendirildi. Kripton’u Dünya’dan 6 milyon ışık yılı uzaklaştıran Waid, seride gezegenin çoğu detayını Smallville ve Superman filmlerinde anlatılan hallerine benzer bir şekilde yorumladı. Superman kostümündeki “S” harfi de bu yorumlamadan kendine pay aldı. Gümüş çağda ailesinin sembolü olarak anlatılan, John Bryne’ın versiyonunda ise Superman kelimesinin baş harfini ima eden “S” kalkanı artık resmi olan Waid’in hikayesinde umut anlamında kullanıldı. Bryne’ın hikayesinden yapılan bir başka değişiklik de Superman’in yıkımdan kurtulan tek Kriptonlu olmaması ile alakalıydı. Supergirl ve Kandor gibi hikayelerin geri dönüşü demekti bu. Bu gelişmelerle birlikte Birthright hikayesi, Superman’in ve dolayısı ile Kripton’un güncel hikayesi olarak kalmadı. Geoff Johns ve Superman filminin yönetmeni Richard Donner işbirliği ile tekrar yenilenen hikaye, General Zod ve başka Hayalet Bölge mahkumlarının tanıtımını da beraberinde getirdi. Adam Kubert’in çizimleri ile Birthright’da yansıtılan Kripton toplumu, Kriz öncesi dönemdeki ve yönetmen Donner’ın filmlerindeki Kripton anlatımlarının bir karışımı olarak sunulmuştur. Bu çizimler Kripton’un ve toplumunun yansıtılışı konusunda çizgi romanlar üzerindeki son büyük değişiklikler olarak günümüze ulaştı.
Bu süreçten sonra Superman’in hikayelerinde Kripton gezegenine ve halkına dair değişik bilgilerin yazıldığı çizgi roman serileri pek fazla görücüye çıkmadı. Çıkan filmler ve dizilerde de Kripton, buraya kadar anlattığımız versiyonlarından esinlenerek yansıtıldı. Son olarak, hepinizin bildiği gibi DC Sinematik Evreni’nin ilk filmi olarak çıkan Man of Steel filminde bu esinlenme beyaz perdede görülmüştü. Kripton’un tarihi, halkının gelenekleri ve yaşantıları ile bilgilerin hepsini verdiğimizi iddia etmiyoruz ve bunu da amaçlamıyoruz. O yüzden yazımızın sonuna gelirken, yukarıda bahsi geçen çizgi roman serilerini okumanız açısından bunun bir teşvik yazısı olmasını istiyoruz. DC Kozmik Dosyası yazılarımızla tekrar sizlerle olmaya devam edeceğiz.