En İyi Superman-Elseworld Hikayeleri

Sitenin görünümünü değiştirirken çoğu liste görsel olarak niteliğini kaybettiğinden ufak bir geriye dönüş ve hatırlatma yapmak ve de tarzını biraz daha değiştirerek hikayeleri neden önerdiğimizi biraz daha açmak için bunu bir fırsat olarak görerek işe koyuldum. Başlıktan da gördüğünüz gibi ”En İyi Elseworld-Superman Hikayeleri” başlığını tekrardan ele alacağız. Ancak burada küçük birkaç serzenişte bulunmak istiyorum. Bu tarz listelerde örneğin Kingdom Come gibi Superman: Red Son gibi ya da Batman: The Dark Knight Returns gibi artık listeler-üstü ve bizim onları ”en iyi” olarak nitelememize gerek kalmayan yani kendini ispatlayalı çok olmuş hikayeleri koymaktan vazgeçmek gerekiyor. Bizim onları en iyi olarak adlandırmamıza gerek kalmadan en iyi olanları bir kenara bırakarak görece daha geri planda kalmış ancak hikayeleri iyi olan eserlere odaklanmak bir kültür oluşması adına daha faydalı olacaktır, okuyucuyu duymadığı şeylerle buluşturacaktır.

Peki bu en iyileri belirlerken çizgi roman adına neleri kıstas almak lazım. Çok basit, sadece hikaye önemli değil, bir çizgi roman için aynı zamanda çizimler de önemlidir. Yani muhteşem bir hikayeyi kötü çizgilerle okuduğumuzda oluşacak o kekremsi tadı hepimiz biliyoruz. Ancak iyi bir çizimin ne olduğu ise subjektif alana en çok kayılabilecek bir konu. Örneğin ben Tim Sale, Klaus Johnson, David Mack, Kelley Jones, George Perez, Leinil Francis Yu -bu liste uzun- ve daha sayılabilecek pek çok çizerin çalışmalarını severim. Ancak bir başkası farklı çizerlerin çalışmalarını seviyor ve takip ediyor olabilir. Burada da objektif olabilmek adına eserlerin anlatmak istediği hikaye ile görsellik uyumuna, çizimlerdeki arkaplanlara-mekan detaylarına, renklendirmelere -ki artık dijital yapıldığından pek çoğunda tat vermemeye başladı- bakmak gerekiyor. Mesela George Perez’in iki sayfayı kaplayan çiziminde en küçük detayına kadar her şeyin ince ince işlendiğini görürsünüz, bu konuya bir örnek olması açısından çalışmalarını incelemek gerekir. Jeff Lemire ise bazen öyle paneller çizer ki, elinizdeki kitabı okuduğunuza okuyacağınıza pişman olabilirsiniz -en azından ben oldum-, mesela A.D.: After Death’i sırf bu yüzden ilk kitabından sonra okumadım.

Konumuza gelelim. Elseworlds (Başka Diyarlar) kavramı gidip yerine yeni moda Multiverse (Çoklu Evren) kavramı geleli çok oluyor -Convergence hikayesinden beri resmi olarak böyle- ancak ilk başlıkta o kadar çok eser var ki, görmezden gelinemeyecek derecede fazla sayıdalar. O yüzden başta Superman olmak üzere atıldığımız bu yolculukta temelde beş tane hikayeyi, neden en iyi olarak seçtiğimizi açıklayarak, sizlere tanıtacağız. Ayrıca listede çizgi romanları hangi sırayla verdiğimizin bir önemi yok, yani en sonda değindiğimiz en iyi olan çizgi roman olmayacak.

 

İlk başta değineceğimiz çizgi roman Superman: Secret Identity. Peki neden? Hikayenin üzerine kurulan konsept gerçekten ilgi çekici. Süper kahramanların sadece çizgi romanlarda olduğu bir dünyada bir genç süper güçler kazanırsa ne olur? Ayrıca yazar Kurt Busiek’in bu hikayeyi yazarken Crisis Üçlemesi’ndeki (daha ziyade Crisis on Infinite Earths hikayesindeki) Superboy-Prime’dan ilham alarak bu hikayeyi yazdığını biliyoruz, ki Superboy-Prime da kendi evrenindeki tek süper kahraman. Superman: Secret Identity hikayesinde de Picketsville kasabasındaki çiftliklerinde yaşayan David ve Laura Kent çifti, Superman’in gizli kimliğinden ilham alarak çocuklarının adını Clark koymuşlardır ancak Clark Kent alay konusu olmaktadır ve bu nedenle zorbalarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Günlerden bir gün Clark Kent tıpkı Superman gibi süper güçlere sahip olur, ancak ilk sayı boyunca gelişen olaylar yüzünden tıpkı çizgi romanlardaki gibi kimliğini gizli tutmaya karar verir. Yıllar sonra Manhattan’a taşınır, Lois Chaudhari adında bir kadına aşık olur, bir yandan süper kahramanlık yaparken bir yandan da gerçek hayatın dertleriyle boğuşur. Mesela devlet görevlilerinin sürekli peşinde olması gibi… Konusu hakkında bu kadar bilgi sanırım yeterli olacaktır. Şöyle söyleyelim, Kurt Busiek çizgi roman dünyasının altın madeni olan bir yazar, ne yazsa okunacak türden. Bu yüzden hikaye zaten belirli bir çıtayı aşıyor aşmasına ancak esas nokta eğer bugün Dünya’da gerçekten bir süper kahraman olsaydı neler yaşardı görüyorsunuz. Kurt Busiek hikayeyi geniş bir zaman aralığında kurguladığından karaktere dair tüm meraklar son sayıda gideriliyor ve ayrıca genel olarak aklınızda hikayeye dair de akılda soru işareti kalmıyor. Aynı zamanda Superman’e dair ufak detayları hikayeye öylesine yediriyor ki, Superman okurunun kitabın başından gerçekten mutlu ayrılmasını sağlıyor. Çizer Stuart Immonen’e zaten diyecek bir şey yok, ancak hikayenin çıtasını yukarı taşıyan çizimler ve renklendirmelerle bitmeyen bir okuma keyfi yaşatıyor ve gerçek bir dünyada geçen hikayeye gerçekçi çizimleriyle hayat veriyor. 2004’te yayınlanan bu dört sayılık hikaye gerçekten bulunması zor ve kesinlikle her çizgi roman okurunun bir akşamını ayırması gerekenlerden.

Sıradaysa Son of Superman var. Yabancı bir ülkede birdenbire ortadan kaybolan Clark Kent yaklaşık on beş yıldır hiç ortalarda görünmemiştir, dolayısıyla Superman de. Lois Lane ve oğlu Jon Kent’in hayatları, bir gün Jon’un güçlerini öğrenmesiyle değişir ve babasının yolundan gitmek için bir kahraman olmaya karar verir ancak bu süreçte bildiğimiz manada justice League çoktan dağılmış ve devlet de yozlaşmıştır. Ayrıca Superman’in adını kullanarak terörist faaliyetlere girişen bir grup türemiştir. Jon Kent kahraman olmaya karar verdiğindeyse yolu önce onlarla kesişir ve babasını aramaya başlar. Grubun yöneticileriyse tanıdık isimlerdir, ekonomik desteği sağlayansa daha bir tanıdıktır. Eski dostluklardan geriye kalanları, beklenmeyen işbirliklerini ve daha fazlasını okuduğumuz bu hikayede Justice League’in neredeyse tüm önemli kahramanlarını okuyucuyla buluşturarak merkezinde Superman olan muhteşem bir hikaye işleniyor. Yazarların Howard Chaykin ve David Tischman olduğu bu hikayede, J.H. Williams III ise çizerlik koltuğunda oturuyor. Ters köşelerle dolu bir hikaye ve hikayeye özgü ve ilgi çekici karakter tasarımlarıyla diğer Superman hikayelerinden sıyrılan Son of Superman’i kesinlikle okumanızı tavsiye ediyoruz. Ayrıca şimdilerde Jon Kent’in devamlılık dahilinde olduğu düşünülürse, kitap daha ilgi çekici hale gelecektir.

Batman: Nosferatu, Wonder Woman: The Blue Amazon ve Superman’s Metropolis üçleme bir hikaye, ilk bölümüyse Superman’s Metropolis. İsimler kendini zaten gayet belli diyor, önemli eserlerden uyarlama olan bu hikayelerin kaynağı Alman Dışavurumcu sineması. Hikayemiz ise bilinmeyen bir gelecekte başlıyor. Jon Kent’in oğlu Clark Kent-son, sınıf ayrımlarının keskin şekilde hissedildiği Metropolis’te, Lois ile tanışır ve bu tanışma Clark Kent-son’un toplumsal eşitsizliği fark etmesini sağlar. Şehir bir devrimin arifesindeyken Clark tarafını seçer, önce ikna yolunu tercih etse de Lutor buna mani olur. Superman’in ise Lutor ile geçmişten gelen ancak sonradan öğreneceği düşmanlıkları ortaya çıktığındaysa geriye bir tek çözüm kalır, o da savaşmak. Fritz Lang’in ünlü filmi Metropolis’ten Jean-Marc Lofficier ve Randy Lofficier tarafından uyarlanan bu hikayede, Dışavurumcu ressamlığın da örneklerinden biri sergiliyor Ted Mckeever, yani tam da uyarlandığı kaynağa uygun bir biçimde hikaye karşımıza çıkıyor. Her üç ismin kendi alanlarında başarılı ve özellikle yazar kadrosunun çizgi romandaki gerçekten hem Avrupa hem Amerika’daki ünlü çalışmaları göz önüne alınınca dikkat çeken bir uyarlama olarak Superman’s Metropolis tavsiyeler listesinde yerini alıyor. Bu hikayeyle ilgili son olarak söylenebilecek şey ise okuyucusunu kesinlikle şaşırtmayı başardığı, özellikle Lutor karakteriyle.

Superman: War of The Worlds ise, yine uyarlama bir hikaye. H. G. Wells’in ünlü romanı War of The Worlds’ten uyarlanan hikayemiz 1938 yılında geçiyor. Tıpkı romandaki gibi Marslıların Dünya’yı işgal etmesi etrafında dönen hikayede, Superman’e dair bildiğimiz ne varsa her şey neredeyse aynı aslında. Ancak ilk yaratıldığı haline sadık kalınarak yazılmış bu hikayede Superman’in güçleri oldukça kısıtlı, Lois Lane sadece bir iş arkadaşı, Lex Luthor hep bildiğimiz gibi… Ancak Michael Lark’ın çizimleriyle Altın Çağ dönemini görsel olarak yaşıyoruz, normal bir hikaye birdenbire okuduğunuz en güzel hikayeye dönüşüyor. Esasında çizgi romanda çizgilerin önemini en iyi gösteren eser diyebiliriz. Ayrıca Roy Thomas tarafından uyarlanan hikaye zaten bir kült olduğu için, Superman mitiyle harmanlanınca ortaya çıkan sonuç da hiç fena değil.

Son olarak da Superman: The Dark Side ile yazıyı noktalayalım. Başlangıç noktası çok basit, Kripton’dan yola çıkan roket Apokolips’e düşse ve Kal-El, Darkseid tarafından yetiştirilse ne olurdu? Aslında DC Comics, Superman’in kökeni üzerinde değişimler yaparak çok fazla sayıda hikaye çıkardı, en popüleri Superman: Red Son ama onun dışında da minik Kal-El’i taşıyan roket Nazi işgalindeki Çekoslavakya’ya düşse veya Kal-El’i kendini dış dünyaya kapalı Amish topluluğu yetiştirse (Justice League: Nail) ya da Amerika’ya düşse ancak devlet tarafından kapalı tutulsa (Flashpoint) neler olurdu gibi pek çok sorunun yanıtını verdiği, Superman, Darkseid tarafından ele geçirilse neler olurdu sorusunun da yanıtı olan Earth-2 serisinin de bulunduğunu düşünürsek pek çok alternatif Superman hikayesi aslında hali hazırda mevcut. Bu hikayeyi burada yazıyor olmamızın nedeniyse, DC Comics’in kozmik yanında geçen bir hikaye olması. Yani okuması biraz daha ustalık isteyen, Darkseid’in kötü olmadaki motivasyonunu ve müritlerini nasıl ve ne amaçla yetiştirdiğini bilen okuyucunun daha fazla zevk alacağı bir hikaye olması. John Francis Moore tarafından yazılan ve Kieron Dwyer tarafından çizilen bu hikayeyi kozmik hikaye severlerin mutlaka okuması kesinlikle tavsiye edilir.

Sonuç olarak, özellikle Elseworlds etiketinin kaldırılmasıyla kenara itilen bu hikayeleri okumak kesinlikle ayrı bir deneyim. Elbette okuyucular için bunların dışında beğenilere göre hoşlanılacak hikayeler çıkacaktır, bunu keşfedebilmek için de elbette burada yazılanlardan fazlasını okumak gerek. Burada yazılalar sadece güzel bir başlangıç yapabilmeniz için. Bol çizgi romanlı günler!

Yorumlar