Superman’in Mitolojik ve Dini Kökenleri

Felsefi manada Superman’i pek çok defa ele alıyoruz ancak Superman, yaratıcılarının hayat hikayelerinden ve felsefeden beslendiği kadar aynı zamanda mitolojiden de fazlasıyla beslenen bir karakter. Tabii hepsi bir örümcek ağı gibi birbirinin birer parçası şeklinde uzanan yani bağlantılı konular olmasına rağmen ayrı ayrı ele alınmasında fayda var. Mesela Joe Siegel ve Jerry Shuster ikilisinin Yahudi kökenli olduğunu söylüyoruz ancak belli başlı bariz noktalar dışında onların bu kökenlerini Superman’in hikayesiyle bağdaştırmıyoruz. Yani mensup oldukları toplumun mitleri ve bağlantılı diğer mitleri pek kurcalamıyoruz. Oysa Yahudi mitleri, en az Yunan, Roma, Mısır mitleri kadar zengin ve tıpkı bu mitleri gibi Sümer mitleriyle de bir o kadar bağlantılı. Sadece Superman değil, köken hikayeleri zaten Yunan mitlerinden alınan Wonder Woman’a baktığınızda büyü gücüyle canlanmış ve adı Yahudi mitlerinde geçen Golem’i, Golem’e baktığınızda da yine Sümer mitlerinde çamurdan yoğurularak oluşturulmuş ve hayat verilmiş insanı görebilmek ya da Aquaman’e baktığınızda Poseidon’u ve Poseidon’a baktığınızda Enki’yi ve hatta Darkseid’e baktığınızda Marduk’u görebilmekten bahsediyorum, özellikle New Gods ile pek çok mit arasında sıkı bir bağlantı olduğunu söylemekte yine faydar var. Özellikle Hint mitlerinden Kelt mitlerine kadar çizeceğiniz bir kuşakta, metinlerin birbirleriyle bağlantılı ve kimi noktalarda birbirinden uyarlama olduğunu görmek zaten zor değil, ancak bağlantıları kurabilmek ve halkların o zaman nasıl bu mitleri kendi kültürüne-dinlerine-fikirlerine uyarlıyorsa, bugün yine aynı mitlerin film, roman, çizgi roman şeklinde tekrar tekrar uyarlandığını bilmek önemli.

Superman karakteri hakkında duyacağınız ilk bilgilerden birisi, rokete konularak Dünya’ya gönderilen bebek hikayesi ile sepete konularak kaderine terk edilen Musa hikayesinin birbiriyle örtüştüğüdür. Bu noktada konu hemen yazar ve çizerin Yahudi geçmişlerine bağlanır ve ”sorun” çözülür. Yani karşınızda yapılabilecek en sığ araştırma örneğini görürsünüz. Oysa sepete konularak nehre bırakılma hikayesi Roma mitlerinde Romulus-Remus ikizlerinde de vardır, yine terk edilen bebek hikayesinin bir örneğine Oedipus da eklenebilir. Muhtemelen tüm bu hikayelerin kökeni olan Kral Sarru-ukin’in (bilinen adıyla Sargon) hayatını kendi ağzından yazdırdığı tabletlerdir; ”Annem yüksek bir rahibeydi, babamı tanımam. Babamın kardeşleri yüksek tepeleri severdi. Şehrim Euphrates (Fırat nehri) kıyısındaki Azupiranu’dur. Yüksek rahibe annem bana hamile kaldı ve sır gibi sakladı. Beni aceleyle bir sepete koydu ve yapağını zift ile mühürledi. Nehir beni sarmaladı ve su çekici Akki’ye taşıdı. Akki beni oğlu olarak aldı ve büyüttü, bahçıvanı olarak görevlendirdi. Bahçıvanlık yaparken Ishtar beni sevgisiyle ayrıcalıklı kıldı.”

Ziftle kaplanan sepet yine Yahudi anlatılarında Musa peygamberde de vardır. Firavunun İbranilerin erkek çocuklarını nehre atarak öldürmesinden dolayı Musa, annesi tarafından sepet içerisinde nehre bırakılır. Sonrasında Musa firavun ailesi tarafından bulunacak, bir süre sarayda tıpkı firavun ailesi gibi ayrıcalıklı bir konumda yaşayacak, bir prens gibi yetişecek -bu sırada gerçek anne ve babasından gerçek kimliğini de öğrenecek- ve sonra Mısır’dan kaçmak zorunda kalacak, döndüğündeyse İbranilerin lideri olacak ve yeni firavuna baş kaldıracaktır. Firavun ve Musa iki lider olarak karşı karşıya gelecek ve kazanan Tanrının yardımıyla Musa olacaktır.

İşte tanrılar ve liderler arasındaki ilişkilerde Romulus ve Remus ikizlerine değinmeden geçmemek lazım. Alba Longa şehrinin kralı olan Numitor’un kardeşi Amulius tarafından tahttan indirerek oğlunu öldürmüş ve yine Numitor’un kızı Rhea Silvia’yı da babasının soyunu devam ettirememesi için Vesta rahibesi yapmıştır. Ancak sonrasında savaş tanrısı Mars, Rhea’yı gördüğünde beğenip tecavüz etmiş ve bekaret yemininin bozulmasına sebep olmuş, bu da yetmezmiş gibi Rhea ikizlere hamile kalmıştır. Doğumdan sonra amcası Amulius’un bunu fark etmesiyle, Rhea yeminini bozması nedeniyle ya öldürülmüş ya da ömrü boyunca bir zindana atılmış, ikizlerin Tiber nehrine atılarak öldürülmesini emretmiştir ancak nehir onları alıp götürmüş ve dişi kurt Lupercal (Lupa) onları bularak emzirmiştir. Bu sırada Faustulus adlı bir çoban onları bulmuş ve karısı Acca Larentia ile sahiplenerek büyütmüştür (Faustulus hikayeye sonradan eklenmiştir). Gelecekteyse Romulus, Roma şehrinin kuruluşu konusunda kardeşi Remus ile anlaşamamış ve kardeşini öldürmüştür.

Nehre atılan bebek anlatılarının ilk örneğini saymazsak, elimizde iki güçlü ve günümüzde kitlelerce bilinen örnek vardır. Bu ikisindeki ortak nokta karşıt ve denk iki karakteri barındırıyor olmasıdır. Musa-Firavun ve Romulus-Remus ikililerinin Superman çizgi romanlarındaki karşılığı Superman (Clark Kent)-Lex Luthor ikilisidir. Lex Luthor, kötü bir adam olarak bazen firavun rolünü üstlendiğinde (şehrin zalimi) Superman de Musa yani kurtarıcı rolünü üstlenir ancak Superman Romulus rolünü üstlendiğinde Lex Luthor’un Remus rolünü üstlendiği pek nadirdir. Mesela Remus da Romulus da şehir kurmak üzere hak iddia ettiğinde ve son kararı vermek için bir oyun oynadıklarında, Remus kendisiniin altı tane kuşu ilk gören kişi olduğunu iddia edecek ve Romulus da on iki kuş gördüğünü söyleyerek şehir kurma hakkının kendisinde olduğunu söyleyecektir. Peki gerçekte kim haklıdır? İşte bu soruyla, üstün insanın Superman mi yoksa Lex Luthor mu olduğu sorusu farklı kulvarda ancak temelde ortak sorular olur.

Remus’u ölüme götüren, Romulus’un hak iddia etmesinden sonra onunla dalga geçmesidir, ısrarcı olmasıdır. Lex Luthor da hikayelerde pek çok defa Superman ile alay etmiş ve her seferinde kaybetmiştir, kaybetmekte de ısrarcıdır. Ancak dediğimiz gibi Remus-Lex Luthor ilişkisi pek nadir ortaya çıkar. Ancak Superman’i Romulus haline getiren nokta aslında Musa haline getiren noktayla aynıdır. Romulus, Roma şehrini bir avuç eski mahkum ve suçluyla kurmuştu. Musa da İbranilere liderlik ederken elbette içlerinde pek çok günahkar bulunuyordu ve amacı halkını firavundan kurtarırken aynı zamanda Tanrının kurallarını da kabul ettirebilmekti.

Bu ikiliklere tabii ki Nietzsche’nin Apollon-Dionysos karşıtlığını eklemezsek olmaz. Mitolojiden yola çıkılarak yapılmış bu ayrımda, Apollon aklı temsil ederken Dionysos ise duyguları temsil eder. Superman for All Seasons hikayesi bu ayrımdan doğan en iyi hikayedir, tabii kendi yorumunu da katarak. Ancak genel görünüşte, Dionysos’u Superman, Apollon’u ise Lex Luthor temsil eder. Bu yüzden çizgi romanlarda veya filmlerde Lex Luthor’u sürekli bilim ile uğraşırken ve planlar yaparken görürüz, Superman ise o kadar güce karşın insanlara beslediği sevgiden yola çıkarak hareket eder, insanlarla kurduğu bağ da özellikle Lois Lane ile doğrudan ilişkilidir. Mesela Lex Luthor’u yenildiği için Metropolis’ten çekip giderken göremezsiniz ancak Superman sırf bir insanı kurtaramadığı için kendini sürgünle cezalandırdığını ya da yanlışlıkla Lois Lane’i öldürdükten sonra karakterinin birden değiştiğini görebilirsiniz.

Artık rokete konulan bebek ve onu bulan Martha ve Jonathan Kent çiftinin esas hikayesini ve Infinite Crisis hikayesinde Alexander Luthor Jr.’un da bahsettiği Superman-Lex Luthor ikiliğini de anlamış bulunuyoruz. Ayrıca beslenilen ilk kaynak, en azından bu konuda, doğrudan Yahudi mitleri değil, öyleyse bile bu mitten pek çok kültürde neredeyse benzer şekillerde bulunduğundan bir anlam ifade etmiyor, bunu da göstermiş oluyoruz.

Ancak bir konu var ki, Yahudi mitlerinin kesinlikle buna kaynaklık ettiği yorumunu yapabiliyoruz. Superman çizgi romanlarındaki en bilindik isimler… Jor-El, Jonathan Kent, Clark Joseph Kent (Kal-El), Jonathan Samuel Kent, Lois Lane, Lana Lang, Lex Luthor en tanıdıklarımız, diğerleri ise Lois Lane’in kardeşi Lucy Lane, Lex Luthor’un kardeşi Lena Luthor diye uzayarak gidiyor. Bu isimlere doğrudan bu yorumu yapabilmemizin nedeni, özellikle Yahudi inanışlarında Tanrı isimlerinin (kişi isimlerinde de sık rastlanılır) ‘J” ve ”L” harfleriyle ilişkili olması. İbranice Yahweh, Latince olarak yazıldığında Jehovah olarak çevrilmiştir, ki bugünkü Yahudi tek tanrılı inanışında (Musevilik) Tanrının ismidir, kullanılış tarihi ise çok tanrılı dinler dönemine dek uzanır. Kısa yazılışı ise Jah olarak geçer. El ise doğrudan Yahudilerin çok tanrılı inanışlarıyla alakalı olup yine Tanrı anlamına gelmektedir, çoğulu ise Elohim’dir ve bugün Musevilikte Tanrı’nın yedi isminden biridir. Bugün kullanılan melek isimlerinde (Gabriel -Cebrail-, Michael -Mikail- gibi) ve hatta İsrail (Israel) de bu örneklerin içine girer.

Gerçekleştirilen pek çok tartışmada Jor-El ve Kal-El isimleri üzerine pek çok fikir görüyoruz. Öne sürülen fikilerlerde, Kal-El ya ”Ağırlığı Olmayan Tanrı” -ışık gibi hafif- (ilk yaratıldığı haliyle yükseklere zıplayabilmesini hatırlayın) ya da okunuş farkından dolayı ”Tanrının Sesi” olabileceği yönünde fikirler var. Her iki anlamda da ismin kökeni İbraniceden geliyor. Ancak babası Jor-El’in isminin bu şekilde bir karşılığı yoktur, en mantıklı açıklama yine Yahudi peygamberi olan Joel’in isminden (ki bu isim de Jah ve El birleşimidir) uyarlanmış olabileceğidir.

Özellikle Jerry Siegel, karakterleri yaratırken neden L.L. baş harfleri üzerinden hareket etti ve bu nasıl bir gelenek haline geldi bilmiyoruz, ancak gözlemlediğimiz ilk şey bir L.L. ikiliğinden çok doğrudan neredeyse her esas karakterinin isminde bir L harfi olması. Lex Luthor’un adı öncelerde sadece Luthor olarak geçse ve Lex adını 1960’larda görebilsek de, muhtemelen editörler L.L. geleneği yaratmak veya varsa bozmamak adına bu tercihi yaptıkları anlaşılıyor. Bunu bir sır olarak saklamayı tercih eden Jerry Siegel’in böyle bir şey yapmasının nedeni de İbranice kaynaklara dayanıyor olabilir. Çünkü El isminden yapılan tüm uyarlamalarda ”-L” harfi bir temel teşkil edip sesli harfler kültürden kültüre veya zamanla değişiyor, hatta El’in antik Kenan toprakları ve çevresindeki ilk kullanımı ‘ll (LL) şeklindedir. Örneklere bakacak olursak, Sümer kökenli Enlil bu kullanımların ilk örneklerindendir ve kimi kültürde Ellil şeklinde kullanılır, yine Akadça’da ilu, Ugarit dilinde il, Amoritlerde ll, diğer Semitik dillerdeyse Elah, El-ilah, Elim, Elohim şeklinde tarih boyunca farklı toplumlarda kullanılduğu görülür. Çok tanrılı kullanımın Palmira’da son örneklerinde ”Dünya’nın yaratıcısı El” ile Yunan mitlerinin tanrısı Poseidon’un karşılaştırıldığı ve denk kabul edildiği keşfedilmiştir. Anlayacağınız, Superman’in dostu veya düşmanı olsun çevresinde pek çok L.L. kısaltmasıyla yazılacak isimlerin olmasıyla yukarıda anlattıklarımız oldukça ilişkilidir.

Peki El kimdir? Tıpkı Sümer tanrısı An gibi El de diğer tanrıların babası olmak gibi bir konuma sahiptir, her şeyin yaratıcısı yani yaratılışın başlatıcısıdır, yaratıcıların yaratıcısı, ölümsüz tanrı veya insanların babası gibi lakaplara da sahiptir. Çizgi romanlarda Jor-El ise ilk başlarda böylesine tanrısal özelliklere sahip olmasa bile 1978 tarihli Superman filmiyle başlayan bir tanrısallaştırmadan söz edilebilir. Tıpkı bir tanrı gibi, dokunulamaz ve ulaşılamazdır ancak oğlu Kal-El’e ”bilgiyi” vererek ve yolu göstererek Yalnızlık Kalesi’ne girişinden çıkışına kadar süreçte onu insanoğlu için bir kurtarıcı haline getirir ve tıpkı Musevi anlatımındaki haliyle nasıl ki Musa peygamber Tanrı ile doğrudan konuşabilme şansına sahipse, Kal-El de çoktan ölmüş olan babası Jor-El ile konuşabilme şansına sahiptir. Ancak,Yahdi-Musevi anlatılarının Superman üzerindeki hakimiyeti sınırlıdır. Sepetteki bebek hikayesi bir noktadan sonra yerini Hristiyanlık sembollerine ve anlatılarına bırakır. Man of Steel filmindeyse bu doruğa ulaşır, dini sembollerle bezenen görüntüler eşliğinde Superman adım adım insanoğlunun kurtarıcısı olur. Batman v. Superman: Dawn of Justice filminde de Kal-El, Hristiyan sembollerinin yoğun kullanımıyla ”geri döneceği” bir ölüme uğurlanır. Zack Snyder’in de doğruladığı sembollerden birisi olan Kriptonit mızrak aslında Longinus Mızrağı’nı (Kutsal Mızrak da denir) temsilen filmdedir. Hatta mızrağın sahibi olan (aslında İncil’de adı geçmemesine rağmen) ve Hristiyanlıkta önemli bir kişi kabul edilen Roma İmparatorluğu askeri Longinus ile Batman’in ilişkisi de bu noktada paraleldir, çünkü Longinus gibi taraf değiştirmiş, Superman’in iyiliğine kanaat getirmiştir.

Tabii ki konu filmlere gelmişken yine 1978 tarihli Superman filmine ve 2013 tarihli Man of Steel filmine ve bunlara bağlı çizgi romanlardaki referanslara değinmeden geçmeyelim. Musa peygamberin hayatıyla paralellik gösteren noktalardan birkaçını aydınlığa kavuşturalım. Mesela Musa, İbranileri kurtarmak için yola koyulmadan önce önce Tanrı ile konuşarak yani onay alarak görevine başlar, öncesinde de haksızlıklar karşısında duruyor olsa da bir kurtarıcı olarak ortaya çıkışı Horeb Dağı’nda (Sinai Dağı da sık sık metinlerde geçer ve Tanrı’dan On Emir’i buradan alır) Tanrı ile konuşmasından sonra olur. Kal-El ise tıpkı bununla örtüşürcesine Jor-El ile iletişime geçtikten sonra Superman olur, öncesinde de kahramanlıkları olsa da kırmızı pelerini giymesi genellikle Jor-El’i tanıdıktan sonra gerçekleşir. Yine Yalnızlık Kalesi, dıştan bakıldığında bir dağ görünümüne sahiptir, hatta Superman: Earth One hikayesinde bir kaleden daha çok mağaradır. Man of Steel filmindeyse en başta yine bir buz dağı görünümüne sahiptir ve uzay gemisi dağın içindeki bir mağarayı andırır. Kısacası, bu nokta Musevi anlatımlarla birebir örtüşmektedir. Bu konuyla ilgili son verilmesi gereken bilgi de, Supergirl olarak bildiğimiz Kara Zor-El’in ismininde (Dünya’da kullandığı ilk isim Linda Lee -L.L.-) köklerinin İbranice kaynaklarda geçtiğidir. Elbette bu detaylar çoğaltılabilir ama Yahudilerin geçmişten günümüze inançları fazlasıyla karmaşık olduğundan, benzerlikler ancak karşılaşıldıkça veya fazlasıyla derinlemesine incelendikçe ortaya çıkabilir. Özellikle ülkemizdeki kaynak yetersizliği göz önüne alınınca bunun incelemesini ancak yabancı kaynaklardan yapmak mümkündür.

Ancak Musa peygamber hikayesi bir noktadan sonra İsa peygamber hikayesi ile karışmıştır. Mesela Smallville dizisinin ilk sezonunda gördüğümüz çarmıha germe sahnesi buna bir örnektir. Özellikle Man of Steel ile başlayan yeni film evreninde İsa peygamber ve Hristiyanlığa ait noktalar daha ağır basmaktadır. Ölümü esnasında yıkıntılar arasındaki haçlar-haçı andıran molozlar, yukarda bahsettiğimiz mızrak detayı, yine kendi takipçilerine ve karşıtlarına sahip olması ve karşıtlarının ilk etapta takipçilerinden fazla olması, Justice League filminde normalde olduğundan daha güçlü geri dönüşünün olayların bütün seyrini değiştirerek İsa Mesih söylemine uygun biçimde beraberindekilerin savaşta galip gelmesini sağlaması gibi detaylar bunu bize gösteriyor. Yabancı medyada Man of Steel ve Batman v. Superman: Dawn of Justice hakkında yapılan tartışmalarda Zack Snyder’in Superman’i görsel açıdan Hristiyan öğeleriyle nasıl bezediğini anlatan pek çok yazıyı ve videoyu bulmanız mümkün.

Dini öğelerin ardından tekrar mitlere dönersek, Superman’in Yunan-Roma mitolojisindeki karşılığı Heracles-Hercules’tir. Babası Zeus olan (Roma mitolojisinde Jupiter) Heracles, yarı tanrı olduğu kadar aynı zamanda kahraman olma vasfına da sahiptir. Özelliklerine baktığımızdaysa, inanılmaz derece güçlü ve cesurdur ayrıca kendisine verilen on iki görevi yerine getirerek yeryüzünü insanoğlu için güvenli bir yer haline getirmiştir, yani insanlığın koruyucusudur da denilebilir ve Heracles bizzat öldürdüğü bir aslanın derisini yüzerek üstüne giymiştir. Aynı zamanda Heracles’in farklı bir babadan olma Iphicles ikizi de vardır, Zeus’un Amphitryon kılığına girerek Alcmene ile ilişkiye girdiği gün gerçek Amphitryon ile de ilişkiye girdiğinden farklı babalara sahiptirler. Ancak babadan bir kardeşi ve aynı zamanda atası olan Perseus da vardır. Ayrıca Perseus mitlere göre Dionysos ile de savaşmıştır ve onu öldürmüştür, Dionysos da elbette Zeus’un oğludur. Tabii konudan çok sapmadan, Action Comics #1 kapağındaki detayı söylemek gerekir. Kapağın çiziminde Antonio del Pollauiolo’nun 1475 yılında resmettiği ”Hercules ve Hydra” etkisi olduğu kabul edilir, yine Action Comics #27, Action Comics #243, Superman #165 gibi sayılarda, Superman: Peace on Earth grafik romanında ve Superman Unchained #2 alternatif kapağında Superman ile aslanlar arasındaki ilişkiyi fazlasıyla görebilirsiniz. Tabii Superman Annual #6 sayısında kaplan derisinden yapılmış ilkel bir kostüm giyiyor olmasını da ekleyebilirsiniz.

Sonuç olarak, çizgi roman ve uyarlamalarında mitlerin etkisi yadsınamaz diyebiliriz. Yukarıdaki örnekler bir temel teşkil ettiği için başka hikayelerde başka mitlerden izler bulmak elbette mümkün. Superman Returns filminin sonlarına doğru Daily Planet küresini omuzlarında taşıyan Superman, yine Yunan mitlerindeki Atlas’a bir göndermedir ya da örneği yine Superman’den verecek olursak kimi zaman yine Yahudi mitlerindeki Samson ile özdeşleştirilir. Hatta bu ikisini All-Star Superman hikayesinde birer karakter olarak görmemiz bu yüzden tesadüf değildir. Anlayacağınız, mitler hem karakter ve hikaye uyarlamada hem karakter olarak kullanmada sık sık başvurulan kaynaklardır. İzlediğiniz her filmde ve okuduğunuz her kitapta yazarın içinden çıktığı toplumu ve kültürünü bilerek veya bilmeyerek yansıttığı bir gerçek, bu nedenle Jerry Siegel ve Joe Shuster ikilisinin ve sonrasında gelenlerin yukardaki öğeleri kullanmış olması eleştirilecek veya olumsuz manada bir örnek yaratmak için kullanılacak şeyler değil. Aksine çizgi romanda karakter yaratımına bir örnek teşkil etmesi bakımından muhteşem bir örnek olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca felsefi ve mitolojik olarak Superman’in kendi kötü karakteriyle birlikte doğmuş olması ise karakterin bir diğer artısıdır. Kısaca Superman sadece yazılan kadar değil, ötesidir. Tek bir seferde pek çok konuyu tartıştırabilecek ve aynı zamanda pek çok yeni bilgiyle tanıştırabilecek nadir karakterlerdendir.

Yorumlar