
Spider-Man: Into the Spider-Verse, 2018’in en eğlenceli filmidir!
Belki önceki film veya dizi incelemeleri yazılarını okuyan olmuştur, benim küçük dünyamda ben sinema hakkında çok netim. Bir filmi seversem çok överim, ama sevmezsem de ölümüne gömerim kim ne der pek umurumda olmaz. Into the Spider-Verse benim bayıldığım, bir kere zorla kız kardeşimi, bir kere de kolundan tutup arkadaşımı götürdüğüm bir film. Bazı filmlerin kıymeti sinemada izleyince çıkıyor bence. Mesela yıllar sonra ”Şu şu filmi sinemada izlemiştim” demek müthiş bir duygu. Sinemada izlediğiniz için gurur duyduğunuz bir film illa vardır. Benim için Kralın Dönüşünü sinemada izlemiş olmak gurur duyduğum anlardan biri. Dark Knight da öyle, Yıldızlararası da öyle.
Bence Into the Spider-Verse de belki Kralın Dönüşü veya Dark Knight seviyesinde olmayacak ama, en azından animasyon seviyesinde insanların sinemada izlediği için mutlu olacağı filmlerden biri. İlk Incredibles filmini veya ilk Oyuncak Hikayesi filmini sinemada izleyenler gibi. Filmden önce kötü bir haber almış olsanız bile sinema salonundan gülerek çıkacağınızı düşünüyorum.
Şimdi, Spider-Verse’ün 2018’in en eğlenceli filmi olduğunu zaten yazının başında söyledim. Eğer sinemaya eğlenmek için sevgilinizle, arkadaşınızla veya ailenizle gidecekseniz, gerçekten vizyonda Into the Spider-Verse’ten daha iyi bir film yok. Spider-Man seviyorsanız, gitmemeniz büyük hata. Süper kahraman filmlerini takip ediyorsanız, Infinity War’dan sonra yılın en iyi süper kahraman işi. Aksiyonu, komedisi, karakterleri, karakterlerin kullanımı ve hikayesiyle mutlaka sinemada izlenmesi gereken bir film.
Into the Spider-Verse hakkında bu yazıyı yazmamın sebebi inceleme tarzı bir şey yapmak değil. Çoğu kişinin belki atladığı, bahsetmediği veya farkedemediği büyük bir başarı hakkında konuşmak istiyorum. Bu başarı büyük ihtimalle Sony’nin Spider-Man konusundaki en büyük başarısı.
Spider-Man karakteri 1962 yılında Stan Lee tarafından yaratıldığında, Jack Kirby tarafından çizildiğinde ve Steve Ditko tarafından boyandığında okuyucuya karşı en büyük karakteristik özelliği okuyucuyla karakterin bağ kurabilmesiydi. Çocuklar için yaratılmıştı, zaten kendisi de bir çocuktu. Liseli ergenin teki. O zamanlar çizgi romanların kapaklarında yer alan bütün süper kahramanlar koca koca adamlar ve kadınlardı. Çocuklara hitap eden karakter sayısı çok azdı, çocuklar çizgi romanları okurken kendisini göremiyordu, kahramanların bağ kurulabilecek özel hayatlarında yaşadığı sorunları yoktu. Spider-Man liseli ergen olarak geldiğinde her şey değişti. Peter Parker’ın kız arkadaş gibi, ergenlik gibi, okul hayatı gibi problemleri, çizgi romanı okuyan kişilerin de hayatında vardı. Sadece bu kadar da değil, Spider-Man kostümü baştan aşağı kapalı olduğu için, okuyan her çocuk kendisini o kostümde hayal edebilirdi.
Into the Spider-Verse, Stan Lee’nin bu sözlerini doğru çıkaran ilk Spider-Man filmi. Çünkü biz Spider-Man olarak her zaman Peter Parker’ı izledik. İlk kez Miles Morales bize ”Herkes Spider-Man olabilir” konseptinin çok doğru olduğunu gösterdi. Pardon sadece Miles Morales de değil, Gwen Stacy ve diğer karakterler de Spider-Man’in Peter Parker’dan ibaret olmadığını, herkesin bu maskeyi takıp bir kahraman olabileceğini gösterdi. Kimsenin nereden geldiğini farketmediği bu animasyon filmi, sinemanın Spider-Man külliyatında yepyeni bir sayfa açtı. Bazılarının Spider-Man sevgisini tazeledi, bazılarını sıkmaya başlayan diğer süper kahraman işlerinden kurtardı. Into the Spider-Verse, her yıl 4-5 kere izlediğimiz süper kahraman işlerinde çıtayı bambaşka bir yere çıkardı, kaliteyi ve orijinalliği arttırdı, başkalarını da bu kalitede işler yapmaya mecbur bıraktı. Son kez söylüyorum, bu film sinemada izlenmeyi kesinlikle hak ediyor.
İnceleme yazıları haricinde, zaten herkesin bildiği şeyler hakkında, başka kanallarda veya sitelerde çoktan konuşulmuş şeyler hakkında yeni yazılar yazıp aynı şeyleri tekrar tekrar anlatıp içerik üretmeyi hiç sevmem. Ama demin anlattığım Into the Spider-Verse’ün Miles Morales’le yakaladığı büyük başarı, benim internette çok denk gelmediğim bir detay. İlla ki benden önce anlatan olmuştur belki, ama anlatmasam da içimde kalırdı gerçekten.