Çizgi roman dünyasında devam eden hikayelerin yanında bazen günümüzde geçen olaylardan daha bağımsız, daha serbest hikayeler ortaya çıkabiliyor. Superman: Red Son’ı buna örnek verebiliriz mesela, Superman eğer Rusya’ya düşseydi ne olurdu? JJ. Abrams ve oğlu Henry Abrams da Peter Parker’ın başına gelen bir olayın devamını anlatıyor bize. Şu ana kadar seriyi okumadıysanız okumanızı öneririm ama ben de hikayeyinin basit bir özetine yazının devamında yer vereceğim. Bundan sonrası spoiler içeriyor, dikkat edin.
Mary Jane Watson, Lois Lane’le birlikte çizgi roman külliyatının en önemli süper kahraman aşklarından biridir. İkisinin süper kahramanların üstünde bıraktığı etkiyi, yaşadıklarını hiçbir karakter yaşamamıştır. Bu hikayede de bize Peter’ın dünyada en değer verdiği şeyi, Mary Jane’i kaybetmesi anlatılıyor.
Mary Jane, Cadaverous adında bir düşmanla savaşan Spider-Man’i bitkin haldeyken yerden kaldırır. Karşılarına çıkan Cadaverous ve hafiften Ultron’un askerlerini anımsatan yaratıklar Spidey’e saldırırlar. Onu etkisiz hale getirdikten sonra da hayatının aşkı MJ’i karnından bıçak geçirerek öldürürler. Peter da onlardan kurtulup MJ’e doğru uçarken sağ kolunu kaybeder. Her şey için çok geçtir zaten. Bundan sonra da Peter ve MJ’in kızıl saçlı bir oğulları olduğunu görüyoruz MJ’in cenazesinde. Ardından da 12 yıl sonrasına sürüklüyor bizi hikaye.
Spider-Man’in oğlu Ben artık büyümüştür ve aynı Peter’ın ilk Spider-Man olduğu zamanlardaki halini anımsatır. May yengeyle yaşarken okulda da zorbalık yapan çocuklara haddini bildirir, Peter ile çok bir ilişkileri yoktur. Ben okulda bir çocuğu dövdükten sonra müdür Peter’ı çağırır, o da o sırada New York’a gelmiş olacak ki teşrif eder. Sağ koluna kanca takmış olan Peter, Spider-Man olmayı da muhtemelen on iki yıl önce tamamen bırakmıştır. Bundan sonra Ben’in babasından kendisine geçen Spider-Man güçleriyle tanışmasını görürüz, en sonda da May’in ona babasının geçmişinden kalan sakladığı şeyleri göstermesini. Ayrıca Cadaverous’un da mağara tarzı yaşadığı yerde bir kapsülün içinde tuttuğu genç bir kadın olduğunu ve onu kurtarmaya çalıştığını görüyoruz.
Evet, hikayeyi kısaca özetlediğimize göre yorumlayabiliriz. Öncelikle Mary Jane’in ölümü fikri çok da kötü bir fikir değil bence. Bazı sitelerde bu olayın “One More Day” hikayesine benzetildiğini gördüm ama orada Mary Jane ölmüyordu, bize geleceği anlatmıyorlardı. MJ öldükten sonra Peter’ın psikolojisi anlatılabilirdi ama orada da Spiderman: Blue var ki gelmiş geçmiş en iyi Spider-Man kitaplarından biridir ve Peter’ın ölen sevgillisinin ardından yaşadıklarını o kitaptan daha iyi anlatılabileceğini düşünmüyorum. Peter’ın az çok ne yaşadığını, Spider-Man yetenekleri olan oğluyla yaşadığı ilişkiyi bu kitapta muhtemelen ayrıntılı olarak göreceğiz zaten.
Bunların yanında, “büyük güç büyük sorumluluk getirir” sözünün artık Peter için bir anlamı kalmamış muhtemelen. Oğluna karşı bile sorumluluklarını yerine getirmediğine bakarsak bunu söylemek çok da zor değil. MJ’in ölümü her yönüyle onu değiştirmiş.
Son olarak bir de bu yeni düşmandan bahsetmek istiyorum. Cadaverous bana Dr. Ahtapot’u anımsatıyor. Fakat neden bu olay için yeni bir düşmana ihtiyaç duydular anlamıyorum. Spider-Man kadar geniş bir düşman havuzuna sahip hiçbir karakter yok neredeyse. MJ’i öldüren bence daha bildiğimiz ve yıllardır Spider-Man ile savaşmış bir düşman olmalıydı. Ama muhtemelen bu hikayede Ben’in Spider-Man oluşunu okuyacağımız için, onun karşısına yeni birini çıkarmayı düşünmüş olabilirler. Süper kahramanların yerine geçen karakterlere de genellikle bu tip yeni düşmanları vermeyi seviyor yazarlar. Mesela Batman: Black Mirror’da Dick Grayson’ın Batman’ine kendi Joker’ini vermişlerdi.
JJ. Abrams ve oğlu bence fena bir başlangıç yapmamış, ilerleyen sayıları okumam için bende yeterince merak uyandırdılar. Beş sayı sürecek hikayenin önümüzdeki sayısı 16 Ekim’de çıkacak. O sıralar görüşmek üzere, çizgi romanlı günler diliyorum herkese.