Çizgi Roman Dünyasının Son Bir Yılı

Kasım ayıyla bir seneyi deviren bir süreçten sonra tekrar çizgi roman okumak için kolları sıvadım. Tabii bir senelik bir ara çizgi roman okumak adına uzunca bir araydı. Bu yüzden gündemi yakalayabilmek, firmaların yeni yayınlarını tespit edebilmek için bir araştırmaya giriştim. Yeni neler var, benim bıraktığım noktadan itibaren karakterler ve yayınlar adına neler değişti, özellikle bu senenin birkaç önemli filminin etkileri neler oldu? Araştırmanın kısa süreceğini düşünüyordum ama yanılmışım. Bitmek bir yana dursun, sıkıldım ve araştırmaya bir nokta koydum. Zira firma politikaları epey değişmekle kalmamış, tarzlar değişmiş, bir senedir Doomsday Clock gibi sınırlı yayınlar bitmek bilmemiş, Heroes in Crisis gibi hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan hikayeler ortaya çıkmış, daha bağımsız olması beklenen yayınlardan yeni hikayeler fırlamış. Tam bir keşmekeş. Görsel medya ayağınaysa ikinci bir yazıda değineceğim.

Öncelikle DC Comics’in yeni bir başlangıç için hazırlandığı konuşuluyor. Ancak firmada bir kafa karışıklığı olduğu çok açık, bir sene önce büyük heveslerle duyurulan pek çok hikaye çoktan final yapmış ve unutulup gitmiş bile. Geriye ellerinde Batman, Superman ve kısmen Wonder Woman gibi hikayeler kalmış ve geriye kalan pek çok yayın geri plana itilmiş. Bu üç büyük kahramanın hikayeleri dışında maalesef özensizlik ve umursamazlık varmış gibi bir his kaplıyor zihninizi. Ters köşeler bile ters köşe olmamaya başlamış, hatta sıkıcılaşmış. DC Comics maalesef okuma heyecanını yitirmiş. Çok büyük bir heyecanla duyurulan ve benim en başından beri eleştirdiğim Rebirth süreci pek bir halta da yaramadığı gibi, Watchmen gereksiz bir süreç için tamamen popülaritesinden kaynaklı boş bir sömürüye kurban gitmiş. Brian M. Bendis’in gelişiyle Marvel Comics tadında hikayeler çıkmaya başlamış, yani Bendis kendiyle beraber bir tarzı da DC Comics’e getirmiş ancak maalesef bu da tatsız-tuzsuz ve okuyucu beklentilerinden epey kopuk gerçekleşmiş gibi duruyor.

Maalesef film ayağı gibi çizgi roman ayağı da tüketicilerini anlamaktan çok uzak. Fazlasıyla eleştirdiğim New 52 süreci bile mevcuttakinden çok daha orijinal ve daha keyifliydi. Çok ama çok basit bir örnekle Superman’a kırmızı donunu tekrar giydirilmesi bile okuyucuyu hiç anlamadıklarını gösteriyor. Çünkü okuyucu New 52’deki tasarım yeniliklerini fazlasıyla olumlu karşılamış ve beğenmişti. Yine DC Comics’in ”Black Label” etiketiyle yayınlanan hikayelere göz gezidirdim ancak eskiden Vertigo etiketiyle yayınlanan hikayelere alternatif olması beklenirken, hikayeler o kaliteye yaklaşmaktan uzak kalıyor, yine de alternatifin çok olması sebebiyle bu etikette bir nebze daha kaliteli işler var. Superman: Year One hikayesi için duyurulmasından sonra neredeyse bir sene beklenmiş olmasına rağmen son sayısıyla o da koca bir hayal kırıklığından öteye gidemiyor maalesef. Frank Miller artık herhangi bir popüler kahramanın hikayesine değil de aklındaki bağımsız işlere yönelirse daha iyi olacak gibi. Çünkü Batman ve Superman gibi karakterler için yakın zamanda çıkardığı hiçbir hikaye beğenilmedi, sadece eski dönemlerinin ekmeğini yedi, o kadar. Batman: Damned de maalesef beklentinin karşılığını veremedi. Şimdilik DC Comics’ten Tales of The Dark Multiverse ve Black Label’dan ise Batman: Curse of White Knight oldukça güzel gidiyor, bu hikayenin ardından da üçüncü bir hikayeyle final yapılacağı ve hikaye çalışmalarına başlandığı konuşuluyor. Son olarak bazı serilerdeki yayın aralığı o kadar açık ki okuma zevki yerlerde sürünmeye başladı, yeni çıkan her sayıyı okumak için eski sayıları tekrar okumanız gerekiyor, mesela Batman: Last Knight on Earth gibi ve Doomsday Clock’u artık saymıyorum bile.

Marvel Comics için söylenecek çok şey var. Kevin Feige ile yapılan son röportajlarda çizgi roman yayınlarının filmlere daha çok yaklaştırılacağı imasında bulunmuş. Maalesef güzel karşılanacak bir haber değil. Çünkü uyarlamaların esas materyale yaklaşması gerekir, tam tersi değil. Marvel Comics’i takip etmek zaten gayet zordu son dönemlerde, çünkü birbiri içine geçen hikayeler, ana hikayenin çevresinde neredeyse tüm karakterlerin kendi serilerine yayılan ve bir karakteri bağımsızca okumanıza zarar veren hikaye örgüleri mevcuttu. İp bir noktadan kopunca maalesef geri dönüşünüz imkansız bir hal alıyordu ve öyle de oldu. Hangi serinin bittiğini veya başladığını hiç bilmemekle beraber Marvel Comics ile olan okuyucu ilişkisini birkaç karakter hariç maalesef sınırlandırmak durumunda kaldım, çünkü yetişebilmek için neredeyse sayılar arasında boğulduğumu hissettim.

Ayrıca Conan’ın yayın haklarını alan Marvel’in karakteri Marvel Evreni’ne deyim yerindeyse ”kitlediğini” gördüm. Savage Avengers adıyla çıkan seride oldukça alakasız ve eğreti duran Conan’ın eski ve esaslı okuyucularına iyi şanslar diliyorum. Disney ve Marvel ortaklığıyla hakları elinde bulunan veya sonradan alınan her karakter veya evrenin hikayelerini yağmur gibi üzerimize yağdırmaları özellikle benim gibi zamanı kısıtlı insanlar için hiç iyi değil. Ayrıca Star Wars için de çizgi roman yağmuru söz konusu. Maalesef, bir film serisini-bir markayı takip etmek bütün her şeyini ona vermek demek değil. Yeni sırlar keşfetmek, filmde doğru düzgün işlenmeyen karakterin altının dolması için çizgi roman okumak gereksiz, anlamsız, tam anlamıyla saçmalık. Bir gün maalesef 24 saat ve ben hayatımdaki tüm anları takip ettiğim tek bir film veya çizgi roman serisine açıkçası veremem, yeni şeyler keşfetmek, öğrenmek, gezmek, dolaşmak, yeni oluşumlara dahil olmak veya en basitinden hiçbir şey yapmasanız bile insanların arasına karışmak gerekli. Hele ki evli ve hatta çocukları olan bir bireyseniz zaman sizin için daha kıymetli bir hal almaya başlıyor. Ancak maalesef firmalar bizi, ne verirsek tüketen, filmleri, filmlerinden fırlayan ve ”ana hikayeyi etkileyecek olan” dizileri, yeni sırları açığa kavuşturduğu çizgi romanları ile durmadan oturduğu yerden kalkmayan ve temel ihtiyaçlardan arta kalacak zamanları onlara vermemiz gerekiyormuş düşüncesiyle hareket ediyorlar. O yüzden, özellikle Marvel Comics yayınları ile artık fazlasıyla mesafeliyim, çünkü çizgi roman ile ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.

Bu iki firmayı hayattan kopmadan, bir arada takip etmeye çalışanlaraysa kolay gelsin. Başarılı olanlaraysa tebriklerimi sunuyorum.

Valiant Comics ise tipik yayın hayatına devam etmekle beraber, takip edilmesi en kolay evren konsepti olma özelliğini hala koruyor. Hala popüler olamadıysa da en azından takip edenleri için bu çok büyük bir nimet. Çünkü popülerlikle beraber ipin ucunun kaçması örneklerini görüyoruz. Image Comics’te ise Spawn’ın 300. sayısı kutlandı ve en uzun soluklu serisi olarak çizgisini hiç bozmadan ama hikaye kalitesi açısından dalgalı bir şekilde devam ediyor. Yine Image Comics en güzel bağımsız hikayeleri, en güzel olmasa bile en sıradışı şeyleri bize sunan bir yayınevi olarak gönlümüzdeki sarsılmaz yerini koruyor. The Walking Dead ise son buldu ve bitmesi gereken noktada bittiğini düşünüyorum, seneler sonra belki bir kez daha okunmak için geri dönülüp eski günler yad edilebilir. Dynamite Comics ise zamanının popüler dizi ve filmlerini hatta müzik gruplarını (KISS) veya popülerliği kalmamış Vampirella vs gibi karakterleri çizgi romana uyarlamaya devam ediyor ve benim için hala Red Sonja gözde serilerden. Dynamite Comics’ten Black Terror yine gayet okunası ve kolay bir evren konseptine dahil. Zenescope Comics ise, okuyanları bilir, hala masal dünyasını ve mitolojik hikayeleri çizgi roman ve aksiyonla buluşturmaya devam ediyor, senelerdir takipçilerine standardın üzerine pek çıkmayan bir okuma deneyimi yaşatıyorlar ancak benim gibi okuyucular için -fazlasıyla subjektif oldu- bunun kötü olduğu söylenemez. Dark Horse Comics’te ise Yine Mignolaverse yani Hellboy ve etrafındaki karakterlerden oluşan yeni hikayeler mükemmel. Zamanında aldıkları radikal bir karardan geri dönmüyorlar ama bunun eksikliği de geçmişe dönük hikayelerle hiç hissettirilmiyor. Karşınızdaki devasa Hellboy külliyatı gözünüzü korkutmasın, -İngilizce biliyorsanız- istikrarlı bir okuma süreciyle birkaç haftada günceli yakalayabiliyorsunuz. Ayrıca DC Comics ile Dark Horse Comics’in ortak yayını olan Black Hammer/Justice League: Hammer of Justice gibi alternatif bir crossover hikaye de var, okumak isteyenler için duyurulur.

Şimdi gelelim komple subjektif kısma. Ben daha çok bağımsız-alternatif işlere yöneldiğimi söyleyebilirim. Zira ana akımdaki sevdiğim karakterlerin neredeyse hepsinde ipin ucu kaçmış durumda. DC Comics’ten başlarsak, Batman’i okumak neredeyse eziyet haline geldi, tahammül sınırlarımı zorladı. Yarasa ailesinden Nightwing ise öyle saçma bir noktaya savrulmuş durumda ki serinin var olma amacının ne olduğunu düşünmeye başladım. Amaçsızca girişilen ve büyük bir olaymış gibi sunulan Rebirth dönemi tamamen kof çıktı, olan Watchmen gibi bir çizgi romana oldu. Tabii Hellblazer gibi seriler de New 52’den beri sürünüyordu, Rebirth döneminde de kaybolup gitti, şimdilik yeniden bir ilk sayı yayımlandı. Tek öveceğim ise New 52 dönemindekinin aksine, üç tane Justice League serisinin olması. Bunun da filmin başarısızlığından dolayı olduğunu düşünüyorum. Genel bir eleştiri yapacak olursak, derin bir okuma yapmanın imkanı da kalmadı, çünkü hikayeler oldukça sığ. En eski çizgi romanların bile hiç değilse dönemsel politik okumalarını yapmak bir nebze mümkündü, amaçlı yayınlardı. Şimdi limitli hikayeler dışında yani sürekli yayınlarda bir ruhsuzluk, yeni hikayeler için arayış -ama bulamayış- söz konusu.

DC Comics’in yayın politikası eski Marvel Comics gibi karmaşıklaşırken, Marvel Comics ise tamamen kıyamet yerine döndü. Bir dönem DC Comics’e geçeceği söylenen ve merakla beklenen J. Hickman ise Marvel Comics’te X-Men serilerinin başına geçti ve efsanevi bir hikaye için kollarını sıvadığı söyleniyor. Hickman’ın yazdığı serilerin altının hem felsefik açıdan dolu olması hem de hikaye örgüsüne önem vermesinden dolayı yeni X-Men’lere bir şans vermeyi düşünsem de, Secret Wars’a kadar sündürülen hikaye aklıma geldikçe korkmuyor da değilim. Çünkü Hickman fazlasıyla uzun ve çapraşık başıyla sonu arasında epey sayı ve zaman olan hikayeler yazıyor. Hikayeler belli bir takvimle yayınlanıyor olsa dahi, hikayenin sonunu okuduğunuzda başını unutuyorsunuz. Ama harika bir haber daha var, Marvel Comics’in meşhur alt kolu olan MAX Comics etiketiyle altı sayılık bir Punisher: Soviet hikayesi yayınlanmaya başladı. Bu da Spider-Man ve Daredevil gibi mahallemizin dostlarını kaybettiğimiz-evren konseptine kurban ettiğimiz bir dönemde ilaç gibi gelecek eminim. Çünkü MAX Comics’teki işler daha yetişkinlere hitap ediyor ve Punisher de zaten bunun hakkını gayet veriyor.

Kısacası Ocak 2018’den beri Türkiye, Kasım 2018’den beri de Dünya piyasasını takip etmiyordum. Dünya piyasasına verdiğim arayı sonlandırırken yaşadığım şok üzerine bu yazıyı yazmaya karar verdim, bu sayede küçük bir tavsiye yazısı haline de geldi. Peki sizin bu döneme dair herhangi bir eleştiriniz var mı? Mevcut durumdan ne kadar memnunsunuz? Görüşlerinizi bekliyoruz!

Yorumlar