Çizgi Roman Uyarlamaları Nereye Gidiyor?

Bir önceki yazımda belirtiğim gibi, uzun bir inzivadaydım. Tabii inziva sadece çizgi romanlarda değil, çizgi roman uyarlamalarında da geride kalmama sebep oldu. Şimdi de Kaptan Amerika gibi elimde not defteriyle güncele yetişmek için uğraşıyorum. Filmler, animasyon filmler, diziler, animasyon seriler… Çizgi roman dünyası nasıl bir keşmekeş ise uyarlamalarının da bundan geri kalır yanı yok. Ayrıca herkes platform kurmuş, diziler yayınlanmaya başlamış. Peki ama hangisini izleyeceğiz? Hepsini izlemeye kalkarsak o zamanı nereden bulacağız?

Anlaşılıyor ki, bugün sinema, dizi izlemek ve kitap okumak isteyenler bir de zamanı iyi kullanabilmek için eğitim almalı, yaşam koçu tutmalı. Bunların hepsini bir arada yapabilmek için tekseniz sosyal hayatınızdan vazgeçmeli, bir aileyseniz evleneceğiniz kişiyi ortak zevklerinize göre seçmelisiniz. Yoksa aynı anda aynı filmi izleyemeyeceğiniz, aynı diziyi takip edemeyeceğiniz için tek sosyal aktiviteniz olan bir şeyler izlemeyi bile bir arada yapamaz hale gelebilirsiniz. Abarttığımı düşünebilirsiniz ancak bugün sadece devam eden dizilerin bir listesini önünüze alıp baktığınızda sadece çizgi roman uyarlamaları bile benim gözümü korkutuyor. Eğer ki çalışan ve ailesi olan biriyseniz maalesef tek bir tercih değil, tercih ettikleriniz içinden de ikinci bir tercih listesi yapmak zorunda kalabilirsiniz. Ya da örnek bir ebeveyn olarak çocuklarınızla -yalandan- beş veya on dakika oynadıktan sonra televizyonun karşısındaki yerinizi alırsınız.

Sırayla gidelim, bir yandan da seneyi değerlendirelim. 2019 çizgi roman uyarlamaları açısından kurak bir seneydi, 2020 de öyle olacak. Kurak olmasının sebebi uyarlama azlığı değil, kalite yoksunluğu ve artık sıkıcılaşmaya başlaması. Marvel Comics’in en büyük sinema olayı MCU’nun senelerdir bizi hazırladığı Avengers: Endgame örneği mesela. Başta şunu söyleyeyim, televizyon dizisi gibi bölüm bölüm bir şeyler izlemek istesem gerçekten dizi izlerim. Yanlış anlaşılmasın, bir evren konsepti çok güzel bir şey ancak hikaye örgüsü daha kısa tutulmalı, mesela üçlemeler şeklinde. Çocukken başlayan hikaye örgüsü ben askerdeyken bitti. Bunun adı sinema olmaktan uzak, epey uzak. Sinema perdesinde izlenilen yüksek bütçeli dizi denilebilir. MCU’ya dahil ve 2019 içinde sevdiğim tek film ise klasik formülünden azıcık uzaklaşmasının verdiği o güzel his ve benim çok sevdiğim 90lı yıllarda geçiyor olması nedeniyle Captain Marvel oldu. Avengers: Endgame ile bir hikaye örgüsünün son bulmasıyla hissettiğim tek şeyin yaşlanıyor olmak olması sebebiyle, Iron Man’den çok kendime üzüldüm. Zaten Iron Man için üzülmeye gerek yok, çünkü çoklu evren olayına girildi ve ihtiyaç olduğunda Iron Man bir yerlerden bir şekilde çıkıp gelir mutlaka. Zaten Spider-Man: Far From Home ile o veya bu şekilde Iron Man gölgesinin yeni hikayeler üzerinde gezineceğini anlamış bulunduk. Robert Downey Jr. gerekli zamanlarda Tony Stark olarak yine karşımıza çıkacaktır. Zaten Black Widow filmi içinde gözükeceğine dair haberler şimdiden çıktı. Ve evet, Avengers: Endgame’i beğenmedim.

Ayrıca Disney de kendine bir platform kurdu. Birçok Marvel Comics uyarlaması MCU konsepti içinde yayınlanacak ve Loki dizisi ile Doctor Strange filmi birbirine doğrudan bağlantılı olacak. Dizi gibi ilerleyen film evrenine bağlı diziler. Dizi içinde dizi. Harika fikir. Sonra Martin Scorsese ”Sinema bu değil” minvalinde eleştirdiğindeyse kötü adam ilan edildi. Tabii adama ısrarla MCU hakkında soru sorup, sonra sanki kendi kendine eleştirmiş gibi davranılması da ayrı bir komedi. Evet, Martin Scorsese MCU’yu çok kıskanıyor, kesinlikle.

Sinemanın DC Comics cephesi ise Shazam ve Joker ile doldu. Benim hala anlamadığım şey, Warner Bros evren konseptinden vazgeçti mi? Bir yanda bir evrene dahil devam eden filmler çıkıyor ve çıkacak. Öteki yanda en önemli kahramanı Batman için DCEU içinde yer almayan bir üçleme çekiliyor. Öteki yandan Ben Affleck, DCEU’daki Batman rolünden ayrıldı ve yeni bir oyuncu seçimi yapılmış değil. Evren konsepti dışında filmler yapılacağı söylenmişti ancak evrenin en önemli karakteri için apayrı bir üçleme çıkarmak da hiç beklenecek bir hareket değildi. Bu mantıkla Superman için üç farklı oyuncuyla üç farklı film de çekilebilir. Esas sıkıntılı olan ise, Reeves’in Batman’i tutarsa bu evrene ait Nightwing, Batgirl vs gibi farklı filmler çekileceği söylentisi. Joker’in devam filminin geleceğiyse kesin gibi, aynı oyuncular ve yönetmenle olmasa da Joker benzeri filmler göreceğiz. Bunların ötesinde DCEU içinde Themyscira ve Amazonları konu edinecek bir film ve Trenchleri odak noktasına koyacak ayrı bir film geleceği de kesinleşti. Kahramanları bıraktık, onların dost veya düşmanlarını konu edinen filmlere sıra geldi. Kaç farklı evren, kaç farklı karakteri nerede ve nasıl izleyeceğiz? Hiçbir evrene dahil olmayan bir Booster Gold filmi söylentisi de cabası. Son zamanlarda Michael B. Jordan’ın da Superman rolü için Warner Bros ile görüştüğü ortaya çıktı, Henry Cavill ile yeteri kadar film çekilmiş gibi… Uzaktan bakınca, kurtulmak için çırpınan ama karaya da çok uzak olan birini görüyorum. Zira bunların hiçbiri mantıklı hareketler değil.

Yine Justice League: Snyder Cut konusunda izleyicinin ezici bir ağırlığı üzerlerine binmiş durumda, bazı isimlerden yönetmenin yaptığı işe saygı duyulması gerektiğini söyleyen açıklamalar da eklenince Warner Bros fazlasıyla olumsuz bir rüzgarla karşı karşıya. Senelerdir hiç değişmeyen bir tutumla, yönetmenin eserine saygı duymadan ve tamamen kendi kafasındaki fikri ekranda görmeyi isteyen bir stüdyo olarak Warner Bros Justice League: Snyder Cut’un tamamlanmadığını söyleyerek, dediğim dedik tavrını sürdürüyor ve izleyicinin isteğini ”Gerçek olmayacak bir istek” olarak görüyor. Joss Whedon’un Justice League filmini neredeyse tamamen değiştirdiği ortaya çıktı, film çıkar çıkmaz yazdığım değerlendirme yazısında bu filmin Zack Snyder’e ait olmadığını ilk söyleyenlerden biri olarak, yönetmenin dilini ayırt edebilmiş olmanın keyfini yaşıyorum. Matt Reeves ise tüm bu kaosun içinde garip bir şekilde at koşturuyor. Ben Affleck’in senaryosunda ne beğenilmedi de reddedildi gerçekten sırf bu yüzden merak ediyorum. Arkham’da geçen bir Batman filminin sanırım eğlenceli olmaması, Warner Bros kadrosunda bir korku oluşturmuş. Eğlence, sadece eğlence istiyoruz, yukardan düşüp bacağını sakatlayan Batman esprisi istiyoruz. İşte bu yüzden Matt Reeves ne diyerek stüdyoyu ikna etti, çok büyük bir merak içindeyim ve film hakkında çıkan her yeni bilgide sırtımdan enseme doğru bir ürperti kaplıyor içimi. Matthew Vaughn olsa gönül rahatlığıyla çıkacak işi bekleyebilirdim ama Matt Reeves daha şimdiden müzisyen seçimiyle bile beni germeyi başardı. Oyuncu seçimlerine hiç ama hiç girmeyeceğim. Şu kadroyla çıkacak işten beklentim düşük olduğundan, sanırım çok kötü olmadığı sürece çıkan her işi beğeneceğim.

Birileri WB-DC Comics ikilisini durdursun. Birisi bir yerden bir akıl vermiş olacak ki, sürekli aynı şeyi yapıyorlar. Bir dizi çekiyorlar, Superman dizisi ama içinde Superman yok. Yine bir dizi çekiyorlar, Superman olmuyor ama S sembolü var, bütün olaylar onun dedesi zamanında geçiyor. Bir dizi çekiyorlar, Batman dizisi ama içinde Batman yok. Bir dizi çekiyorlar, ismi Pennyworth, yahu hiç mi akıl yok? Bir dizi çekiyorlar, Green Arrow dizisi ama Green Arrow değil, Batarrow. Bir dizi çekiyorlar, ismi Watchmen ama Watchmen ile alakası az buçuk. Bir Joker filmi çekiyorlar ama Joker değil, alakası yok. Birds of Prey çekiyorlar ama içinde Birds of Prey üyesi yok, sadece Huntress-Black Canary vs. olduğu iddia edilen karakterler var. Harika, bu fikri kim verdiyse tebrikler. Yarın da Marslı olmayan bir Martian Manhunter filmi teklifimi ileteceğim, Marslıyı geçtim içinde Mars bile olmayacak, kesinlikle kabul edileceğini düşünüyorum. Gerçi bu öyle bir durum ki, bunu eleştiren ben, Watchmen izlemeye başladım. Bir şekilde ”Bunu beğenmediyseniz şu var” diyerek birini izletmeyi başardılar.

Bir de Berlantiler var. İzleyicinin başına bela oldular. CW’de yayınlanan her dizide parmakları var. En son Batwoman eleştirileri yerlerde süründürüyordu diziyi ama W.B. tabii ki elindeki projeleri yine gitti Berlantilere verdi. Hem de Green Lantern ve Superman projeleri dahil. Bir de Booster Gold yönetmenliğine Greg Berlanti geçecek deniyor, akıllara zarar. Bir de tabii yılın televizyon olayı, 5 bölümlük bir Crisis on Infinite Earths crossover bölümleri olacak, Brandon Routh’u tekrar Superman olarak görmeyi istemekle birlikte sadece o bölümleri izleyip uyarlayamadıklarını görmek ve sinirlenmek için can atıyorum. En sevdiğim hikayeyi, kaliteli bir hikayeyle sinemada izlemek isterdim ama fazla şey istediğimi yeni anlıyorum. Neyse, CW dizilerinin ne kadar kötü olduğundan bahsetmeyeceğim. Sadece Batwoman’a sırf içinde ”Bat” geçiyor diye şans verip 4 bölüm izledim ve CW uyarlamalarından uzak durmakla ne kadar akıllıca bir iş yaptığımı anlayarak ekran başından kalktım, senaryo-oyunculuklar-kostümler-karakterler komple kötü mü olur? Evet, olmuş. Ama hayret verici bir biçimde içinde Berlanti adı geçip güzel olan iki dizi var. Biri Titans ve öteki de Doom Patrol. Şimdilik herhangi bir pişmanlığım yok, izleyicilerin geneli de dizileri sevmiş durumda. Hatta subjektif bir yorum yapacak olursam, Titans’ın birinci sezon finali, izleyeceğiniz en güzel çizgi roman uyarlaması bölümü olabilir. Yine de WB-DC Comics cephesi kalite ve memnuniyet açısından hızla çakılıyor, bu durumdan sıyrılmayı başarırlarsa bu ders kitaplarında okutulmalı. Onlarda olan bu özgüvenin yarısı bende olsa, gezen tavuk yumurtası üretmek için hiç gerekmemesine rağmen milyonlarca liralık kredi çeker ve kendi işimi kurardım.

The Walking Dead ise epey kan kaybetmesine rağmen benim gibi zombi sever bir kemik kitle tarafından hala izleniyor. İzlemeyi bırakanlar için söylüyorum, neden izlemeyi bıraktıysanız her şey hala aynı, o yüzden lütfen tekrar izlemeyi düşünüp de sonra platformlarda şikayetlenmeyin. Ama zombi teması yeni düşman grupla beraber tekrar işlerlik kazandığından zombi severler epey memnun. Negan mı? Hala döktürüyor. Uyarlandığı seriden zamanla oluşan bariz farkları nedeniyle de tuhaf bir keyif alıyorum, çünkü merak duygusunu bu dizide gerçekten hissediyorum.

X-Men’in hakları artık geri döndü. 20th Century Fox’a ait son film New Mutants’ı ise merak eden zaten kimse kalmadı ama sinemadaki son filmi The Dark Phoenix, X-Men: The Last Stand filmini mumla arattı. Gerçi iki filmin de yazarı aynı, tek fark ikincisine yetmezmiş gibi yönetmesi için de Simon Kinberg’e filmi vermeleri. Her neyse, Fantastic Four adına neredeyse hiçbir şey görmedik, X-Men’de gördüklerimiz ise Deadpool ve birkaç X-Men filmi dışında berbattı. Nostalji için arada izlenebilir. Üzerinde çok da durulacak bir şey yok, Simon Kinberg senelerce bir markayı kendi eliyle rezil etti.

Son olarak bir sinema uyarlamasını pas geçiyorum; Hellboy. Bunun hakkında daha sonra konuşacağım.

Gördüğünüz gibi daha üzerine hiç konuşmadığım diziler ve filmler var. Ancak her gün uyarlamalar kervanına bir yenisinin eklendiği bu ortamda bilindik bir taktiği uyguluyorum. Dizileri bitmeden ve mümkünse popülerliği de kaybolmadan izlememeye karar verdim. Güncel takip ettiğim birkaç dizi dışında diğerlerini tek bir solukta ve hızla bitirmek için bu yolu tercih edeceğim. Sinemadaysa özellikle evren fikri artık yorucu gelmeye başladığı için, beni gerçekten etkilemediği sürece sinemada da uyarlama izlemiyorum. Bunun yerine sevdiğim yönetmenleri takip ediyor veya sevdiğim diğer türlere ait, merak ettiğim filmleri izliyorum. Çizgi roman uyarlamalarındaysa nostalji gezintileri yapıyorum. Şimdilik en başta belirttiğim not defterime aldığım notlarla bir şekilde günceli kovalasam da, yaşanan son gelişmelerle birlikte, kalınca bir çizgiyle set kurup, olup-biteni dışardan izlemek en mantıklı hareket gibi. Peki siz uyarlamalar hakkında neler düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi bekliyoruz!

Yorumlar