Star Wars – Bir Hikayenin Sonu

Star Wars ile bugünkü pek çok hayranı gibi çoçukluk günlerimde tanıştım. Tüm filmlerini o günlerden bu güne defalarca izledim ve her izlediğimde yeni şeyler keşfettim. Sonrasında biraz da eğitimime bağlı olarak tüm olaylara farklı bir pencereden bakmaya başladığımdaysa hikayenin alt metnindeki yepyeni şeyleri keşfetmem seriye olan saygımı daha fazla arttırdı. Ama kim ne derse desin, ben daha çok ikinci üçlemeden keyif aldım ve bu bugün de hala değişmiş değil. Özellikle yaşıtlarımın yaşadığı dönem itibariyle ikinci üçlemede işlenen konuların hayatlarımızla paralellik gösteriyor oluşu üçlemenin içine daha çok girmemi ve kendimden bir şeyler bulmamı sağladı. Bu yüzden ikinci üçleme her zaman favorim, Revenge of The Sith ise her dönem en sevdiğim filmlerden olacak, Cumhuriyet’in alkışlarla son bulup Galaktik İmparatorluk’un doğduğu sahneyse her seferince beni etkileyecek.

2010’lu yıllara veda edip yeni bir on yıla girerken bir hikaye de son buldu. Skywalkerların hikayesinin sonu olma iddiasıyla reklam-tanıtım bombardımanı eşliğinde bizlere sunulan Rise of Skywalker seneye damgasını vurdu, ama tüm hikayenin en kötü filmi olma özelliğiyle. Şimdi burada serinin tüm üçlemeleri hakkında ufak bir görüş belirtmesiyle başlayayım ki, neyi neden beğenmediğim iyice anlaşılsın. Episode I-II-III bize hem Anakin Skywalker’in dönüşümünü hem de Jedilerin sonunun nasıl geldiğini ve her şeyin nasıl kaybedildiğini anlatma misyonuyla karşımıza çıktı ve üç filmle misyonunu başarıyla yerine getirdi. Phantom Menace için dile getirilen eleştirilerden ders alınarak hareket edilse de esas plandan hiç sapılmadan üçleme bitirildi. Orijinal üçleme yani Episode IV-V-VI zaten ikinci üçlemenin doğmasını sağlayan esas materyaldi, bireysel olarak baktığımdaysa bu üçlemeyi fazla sevmemekle beraber zaten günümüze gelene kadar da ana konudan sapmamak kaydıyla çok fazla değişime uğradığı için de bende hep eksik bir filmmiş hissiyatı yaratır. Özellikle İmparator Palpatine’in Luke Skywalker’ı öldürmeye kalkıştığı sahnede Darth Vader’a yoktan eklenen ”Hayır” nidaları işin tadını kaçıran son nokta olmuştu bende. Ama bu filmler boyu güç kullanımı hiç abartılmadan belli bir çıtada tutuldu, her filmin ismi filmin konusuna sadık ve alakalıydı, filmlerin birbiriyle bağlantıları ve kurulan sebep-sonuç ilişkilerinde boşluk yoktu ve karakter gelişimleri de oldukça iyidi. Ama Episode VII-VIII-IX ile işler karıştı. Disney her şeyde olduğu gibi eline aldığı bir işte daha ne yapacağını şaşırdı.

Normalde ben herhangi bir film serisinin, dizinin veya herhangi bir şeyin içinden fırlayan yan ürünlere ilgi göstermem. Eğer bir film çekiliyorsa bana vereceklerini o filmde vermeli. Ben bunun için ayrıca kitaplar okumak, diziler izlemek veya başka kaynaklardan bilgi edinmek zorunda kalıyorsam bu filmin bana vermesi gerekeni vermediği anlamına gelir. Ancak bu konuda Star Wars’a bir istisnalık tanıdım ve ülkemizde yayınlanan romanlarını okuyup animasyon dizilerini takip ettim. Clone Wars dizisini pek sevmemekle beraber romanları için epey ilgiliydim. Çizgi romanlarınaysa hiç bakmadım ve hala bakmıyorum. Rebels’i hiç sevmediğim halde Darth Vader görebilmek için izlesem de zaman yolculuğu imasında bulunduğu noktada zaten benim için dibe vurdu. Zaman yolculuğu mevzusu benim için artık mide bulandırıcı gelmeye başladı desem bile yeridir.

Bir kere konudan soğumama neden olan ilk etken, Disney’in markayı almasından sonra her şeyin Legends-Canon diye ikiye ayrılmasıydı. Okuduğun ve takip ettiğin her şeyin bir saniyede çöp olması bütün keyfimi kaçırdı. Özellikle Thrawn Üçlemesi tüm Star Wars hayranları gibi içime oturdu. Yine de bu fazla özgüvenli hareketi seyrederek nereye varacağını kestirmeye çalıştım. Sonra Force Awakens geldi, ama tabii ki akıllar sorularla dolu. Skywalkerlar güce denge getirmemiş miydi? Jediler geri dönmemiş miydi? Kehanet yerini bulmamış mıydı? Nereden çıktı bu İlk Düzen? Güç uyanıyor da bu bir çelişki değil mi? Direniş hala mı direniyor?

Şimdi Force Awakens direkt A New Hope hikayesinin yeniden yazımı olduğundan zaten kendisine olan saygıyı bir nebze yitirmişti. İsmiyle filmin alakası zaten yoktu. Ama filme olan bazı eleştirileri haksız bulmakla beraber, en azından hiçbir şey çığrından çıkmadığından daha kabul edilebilirdi. Star Wars hayranları daha sakindi. Gerçi Return of The Jedi’nin son verdiği hikayeyi bir çırpıda yok sayıp boşa çıkarması ayrı bir faciaydı ama sonuçta bu bir üçlemeydi ve Luke Skywalker hala ismen de olsa evrenin bir parçasıydı. Mesela herkes Snoke’un kim olduğunu sorguluyordu ancak bu üçlemeyi orijinaliyle karıştıranlar, her şeyin başında İmparator Palpatine’in kim olduğunu bilmemekle aynı kefeye koyuyorlardı. Unuttukları şeyse şuydu, orijinal üçleme zaten kurulu bir düzeni anlatıyordu ve kaybedenler tekrardan baş kaldırarak bu kurulu düzeni yıkmaya çalışıyorlardı. Bu noktada elbette İmparator Palpatine’in kim olduğunu önemsemeye pek gerek yoktu, o oradaydı ve onunla mücadele ediliyordu. Ancak Return of The Jedi ile bu kişiye karşı ”nihai” bir zafer elde edilmişti. Force Awakens ile bu boşa çıkarıldığındaysa elbette ki insanlar Snoke’un kim olduğunu merak edeceklerdi, çünkü film bir serinin devamı olma iddiasındaydı ve kendinden bir önceki filmi de boşa çıkarıyordu ve seriye ait bir film olarak baş düşmanın altı bir türlü dolmuyordu. Madem böylesine büyük bir olay vardı, o aradaki boşlukta ne olmuştu da Snoke diye birisi bütün galaksiyi İlk Düzen boyunduruğuna sokmuştu. Ortadaysa uyanan bir güç zaten yoktu, olduğu gibi orada duruyordu ya da biz öyle zannediyorduk. Bu film tüm kopyala-yapıştır haliyle rafındaki yerini aldıktan sonra olacak olanlar oldu.

The Last Jedi… Tüm Star Wars hayranlarını bıçak gibi ikiye böldü. Tüm üçlemenin içinde en orijinal film olma özelliğini koruyor. Açıkçası bu film hoşuma gitmekle beraber Star Wars’a Kathleen Kennedy-J. J. Abrams’ın yaptığı kötülüklerden fazlasını yapmadı, hatta sonunda Skywalkerlar soyundan biri imparator yaparak farklı bir soluk da getirdi. Ancak film tüm bir efsaneyi boşa çıkarıp sadece kendi var olmak istediğindeyse doğal olarak tüm köklü hayranların saldırısına uğradı. Çünkü filmin kendinden önceki her şeye garezi vardı, Jediler, Sithler, Luke Skywalker ve hatta yeni üçlemenin başlangıcı olan Force Awakens ve daha fazlasına… Ayrıca güce farklı bir yorum getirip, karanlık yükseldikçe aydınlık da yükseliyor mantığıyla güce yeni eklemeler yapıldı. Bu belki de tüm hikayeye yapılan en büyük kötülüğün kapısını araladı ve Rise of Skywalker’da göreceğimiz gibi J. J. Abrams da bu kapıyı resmen tekmeleyerek kırdı. Ancak yine de güç sahiplerinin ”force ghost” olarak arada sırada gözükebildiği bir evrende güç aracılığıyla görsel iletişim kurmanın çok da sakıncası yok gibiydi. Ayrıca gücün herkesin içinde olan bir şeymiş gibi yansıtılması da pek hoş değildi. Ama tüm filmi Rian Johnson’un hatası gibi görmek de başka bir saçmalık. Sonuçta filmin senaryosu son haline gelene kadar kim bilir kaç elden geçiyor. Burada suç Rian Johnson’un değil önce J. J. Abrams’a kopyala-yapıştır film yaptırıp sonra bambaşka bir Star Wars yaratma hevesiyle kendinden önceki tüm her şeyi silme tutkusuyla gözü hiçbir şey görmeyen marka sahiplerinin. Dediğim gibi, kabul edilebilir hatalarla beraber The Last Jedi üçlemenin en orijinal filmi.

Rise of Skywalker… Bir hikayenin sonu. Ama benim için. Tam da bu yüzden Star Wars’a dair her şeyi bu filmden sonrasına bıraktım ve Mandalorian’ı dahi izlemedim. İyi ki de izlememişim çünkü son verdiğim kararla bu kadar saçmalığa dayanamayarak seriyi bırakmaya karar verdim. Bundan sonra markaya dair hiçbir şeyi takip etmeyeceğim. Force Awakens’i yerden yere vurup neredeyse tüm önemli karakterlerini soft-reboot yöntemiyle ortadan kaldıran Rian Johnson ile bu filmde hesaplaşan J. J. Abrams neredeyse tüm filmi onun yaptıklarını yeniden soft-reboot ederek geçiriyor. Sonradan öğrendiğim üzere, The Last Jedi ile Rise of Skywalker filminin arasını doldurmak için Aftermath kitapları çıkmış ancak umrumda bile değil. Dediğim gibi, filmin bana vermesi gerekeni veremediği noktada kalkıp bu kitapları okumaya gerek yok, demek ki filmler gayet başarısız. Önceden çıkan bu tarz işler filmlerin eksikliğini kapatmak yerine evrene dair bilmeseniz de olacak ara hikayeler anlatırdı ancak şu an eksik kapama görevini görüyor. Benim de bu saçmalığa ayıracak vaktim maalesef yok. Ayrıca ortada ne yükselen bir Skywalker var, ne de olaylar herhangi bir çözüme kavuşmuş durumda. Bu film kendinden önceki tüm her şeyi bir kalemde silip atarak -güya- dokuz filmlik serinin finali oldu. Sekiz filmi izlemeseniz de olur, hatta üçlemeyi de izlemeyin çünkü üçleme kendi içinde bile bir şey anlatmıyor, aşık atışması gibi film çekildiğine ilk defa şahit oldum.

Disney’in genel izleyici kitlesine yönelik filmlerine artık sabredemeyen ben, Star Wars’ın getirildiği son noktayla birlikte şirketin ne yaptığını da anlamaya çalışırken buldum kendimi. Eskiden süper kahraman filmlerinin bir dengesi vardı, ancak tüm piyasayı çocuk filmleri yapan bir şirket domine edince ortada ne denge ne de bir çıta kaldı. Star Wars da maalesef bundan nasibini aldı ve son filmde artık çocukların bile inanmayacağı bir saçmalık ortaya çıktı. Palpatine ”Ben tüm Sithlerim” dedikten sonra kayışı kopardım, zaten bütün film boyu saçmalık izlemişken bu cümleyle birlikte kendisini artık ciddiye almayan bir markayı neden ilgiyle ve ciddiyetle takip ettiğimi sorguladım ve Rise of Skywalker artık gerçekten bir hikayenin sonu oldu. Üçlemede hiçbir filmin adıyla alakası yoktu, karakter gelişimleri desen Rise of Skywalker ile zaten baltalandı, insanlar ne Snoke’dan ne de Palpatine’den bir şey anladı, neredeyse hiçbir karakterin altı dolmadı, Kylo Ren ise Force Awakens’teki yeni nesil Darth Vader olma misyonunu bu filmde aydınlık tarafa geçerek tamamlandı. Bomboş bir üçleme eşliğinde bir efsanenin tüm filmleri lime lime edildi. Ayrıca ağır hayranların şu olay bu kitapta bu olay bu oyunda bu mevzu şu çizgi romanda var diyerek bazı şeyleri mantığa oturtmaya çalışmasına üzülüyorum ve cevaben de diyorum ki, demek ki bunları -florasan imparator, force ilkyardım, force kargo- filmlerde görünce epey saçma oluyormuş. Palpatine kiminle ne ara çocuk yaptı? Bundan nasıl haberi oldu? Han Solo force ghost olarak nasıl gözüktü, zira kimse vicdani görüntü demesin gördüğümüz apaçık force ghost?  Ne ara Rey ve Ren aşık oldu? Son Düzen ne alaka?  Ren Şövalyeleri kim? Her neyse… Geçmiş olsun.

Yorumlar