Ursula Le Guin… Ursula’nın herhangi bir kitabını okumuş biriyseniz, bu adı duyduğunuzda muhtemelen aklınıza, okuyucusuna yeni bir evren vaat eden, daha önce okumadığı karakterlerle karşılaşacağını garanti eden, betimlemelerle onun zihnini abluka altına alan büyük, feminen bir kalem gelecektir. Özellikle de Mülksüzler’i okumuş ve beğenmiş biriyseniz, bu ismin algılandığı andan itibaren yüzde tebessüm etkisi bırakma olasılığı fazlasıyla yüksek. Ancak şunu da belirtmekte fayda var: Ursula’yı henüz okumamış ve bu kitapla başlamayı düşünen biriyseniz, lütfen düşünmekle kalın. Aksi takdirde Ursula’nın hayal dünyasıyla olan ilişkiniz sağlıklı başlamayabilir. Size tavsiyem “Mülksüzler” kitabıyla Ursula serüvenine başlamanızdır. Bunun sebebi de Mülksüzler’in aşırı derece sürükleyici bir kitap olması ve kitabın ana karakterinin okuyucuyla kurduğu bağın çok samimi olmasından kaynaklı. Sonuçta hangimiz hayatımıza dahil edeceğimiz yeni bir yazarın okuyacağımız ilk kitabına vurulmak istemeyiz ki?
Ursula, Anlatış kitabında okuyucusuna salt bir roman değil, bir yolculuk vaat ediyor. Kitap, ilk başta okuyucusunda, kocaman bir çölün ortasında bırakılmış hissi yaratıyor. Ancak daha sonra sayfalar çevrildikçe o küçük kum tanelerinin bir araya gelip kocaman bir kale haline gelmesine şahit oluyorsunuz. Olaylar sadece bu kalenin içinde geçmekle kalmıyor, aniden bulunduğunuz mekanın ötesinde bir yerlerde buluveriyorsunuz kendinizi. Okuma serüveninize çölün ortasında başladığınızı unutturacak kadar seyahat ettiriyor sizi bu kitap. “Sutty” adlı karakterin gözünden tanık olduğunuz olayların herhangi bir ucu bucağı olmuyor. Kitap bu konuda son derece doyurucu. Sığlığa sığınan kitapların karşısında dikiliyor adeta. Okuma yolculuğunuzda Ursula’nın karakteristik şekilde değindiği siyasi ve cinsel ögelerine de rastlamak her zamanki gibi mümkün. Özellikle bir bölümde 1984’ü okumuş biriyseniz Orwell’a çakılan selamı alacağınızdan eminim. Son olarak, kitaba adını veren “Anlatış” kavramına değinmek ve neden adını bu kavramdan aldığı konusunda okuyucuyu aydınlatmayı istemiyorum dürüst olmam gerekirse. Bence bu kavram üzerinde okuyucu kendi çözümlemesini yapmalı. Yolunu kendisi bulmalı ve yorumunu kendisi yaratmalı. Kitaba adını veren bu kavram, bence okuyucunun kendi yorumuyla ele alınmayı hak ediyor.
Basın Bülteni
Karanlığın Sol Eli ve Sürgün Gezegeni gibi unutulmaz kitapların dahil olduğu Hainli Döngüsü’nün özenli bir parçası olan Anlatış, 1974’te yayımlanan Mülksüzler’in ardından Le Guin’in yazdığı ilk Ekumen ve şimdilik, yazarın kaleminden çıkmış son bilimkurgu romanı.
Bu kitapta Le Guin, çoğu eserinde olduğu gibi yine ötekilik ve iletişim gibi temalara eğilerek önyargılarımıza ayna tutuyor. “Din” kavramını sorguluyor ve son derece politik bir bilimkurgu sunuyor. Yine de Le Guin, tüm bunların ötesinde edebiyatın kendisine dönüyor, çünkü bu romanın odağında birçok önemli değeri simgeleyen bir kültür, usul usul sürdürülen bir gelenek var: Hikâye anlatıcılığı.
Edebiyat ve tarihle arası iyi olan Sutty, baskıcı bir rejimin altında değerlerin nasıl kaybolduğunu, tarihin nasıl silindiğini görmek, bu rejimin ulaşamadığı noktalardaki direnişi incelemek, efsanelerde bahsedilen hikâye anlatıcılarının dünyasını keşfetmek için Aka gezegeninde bir yolculuğa çıkar. Geride bıraktığı dünya ile vardığı dünya arasındaki farklar dehşete düşürücü, benzerlikler ise düşündürücüdür.
Anlatış, dinlemek, anlamak ve inanmakla, hakikati tanımlamaya çalışmakla ilgili bir yolculuk öyküsü.