Doctor Who Nasıl ve Neden Bu Kadar Kötüleşti?

Steven Moffat'tan Chris Chibnall'a kalite baş aşağı düşüşte.

Steven Moffat’ın Doctor Who’nun başından ayrılıp yerine Chris Chibnall’ın geldiğini öğrenince Russell T. Davies ertesinde yaşananların yaşanacağı aslında belliydi. Steven Moffat diziyi ele alır almaz eskiyle arasına bir mesafe koyup izleyiciye daha farklı şeyler göstermek istediği anlaşıldı, hatta ilk sezonun finalinde bilinen tüm düşmanlara karşı Doktor’u oldukça iddialı bir monologla karşı karşıya getirdi ve sezon finalinde hem evreni yeniden başlattı hem de tüm düşmanlar basit ama etkili biçimde devreden çıkarılmış oldu. Steven Moffat’ın ikinci sezonunda yepyeni bir düşman ve hikaye örgüsüyle karşımıza çıktıklarında eskiyle olan o mesafenin ne kadar fazla olduğunu gördük. Oysa Russell T. Davies döneminde büyük sezon finalleri Dalekler ve/veya Cybermen ile yapılıyordu. Üçüncü sezon finali ve yılbaşı özel bölümündeki veda da Master ile yapılmıştı. Steven Moffat ise Matt Smith’in Doktor olduğu ikinci sezonu ve üçüncü sezonunda Daleklere ve Cybermenlere saygı duruşu niteliğinde bölümler çekse de özellikle Dalekler ile ilişkisini hep sınırlı tuttu. Moffat’ın ilk sezonunun ana konusu uzay-zaman dokusunda oluşan çatlaklardı, ikinci sezonunun konusu Silence tarikatı ve imkansız astronot ve üçüncü sezonunun ana konusu ise imkansız kız ve büyük zeka idi. Her ne kadar sezon içindeki her konu uzatılmadan sezon sonunda bir çözüme kavuşuyor olsa bile Steven Moffat takip edebilmemiz için küçük kırıntılar bırakıyordu, zira Matt Smith’in tüm sezonlarının ana konuları The Time of The Doctor bölümünde birleştirildi ve aslında üç sezonun üçünün de birbiriyle bağlantılı olduğunu görmüş olduk. Dorium Maldovar’ın da ikinci sezon finalinde söylediği gibi, uzay ve zamanda yankılanan tek bir soru vardı; Doktor kim?

Steven Moffat Matt Smith’in son, Modern Doctor Who’nun da yedinci sezonunun bitiminde bir şey daha yaptı, Doktor ellinci yılını kutlarken Russell T. Davies döneminden kalan bir noktaya daha dokundu. Öyle ki, modern seri aslında tüm o eğlenceli başlangıcına karşın Doktor’u çok daha karanlık bir noktaya çekmiş ve kendi gezegeninin ”mecburi” katili yapmıştı. Steven Moffat bu hikayeyi derleyip toplarken çok da ince düşünerek izleyicinin ekran karşısında gördüğü hiçbir Doktor’u katil ilan etmeyerek tamamen yeni -ama aslında eski- bir rejenerasyon karşımıza çıkardı. Öyle ki Doktor bile bu rejenerasyonun varlığını reddediyor ve saklıyordu, Doktor adını ona uygun görmüyordu. Moffat bu hikayeyi işlerken çok güzel bir noktadan izleyiciyi yakaladı, üç Doktor ile üç farklı görüşü bize gösterdi ve bir tartışma ortamı yarattı. Reddedilen Doktor yapması gerekeni yapacak olan katil olmaya hazırlanan bir Zaman Lordu, Onuncu Doktor yaptığından dolayı vicdan azabı çeken pişman bir Zaman Lordu ve On Birinci Doktor ise her şeyi geride bırakıp yoluna devam eden yalnız bir Zaman Lordu… Aynı kişinin bu üç farklı dönemini yansıtan hikaye bu üç fikri de yan yana getirip bir tartışmaya sokuyor ve bölüme etik bir boyut katıyordu. Özel bölüm öncesinde yayınlanan ve hazırlık niteliği taşıyan The Night of The Doctor kısa bölümünde gördüğümüz üzere Zaman Savaşı nedeniyle Zaman Lordları ve Dalekler arasında hiçbir fark kalmamış ve korkulur olmuşlar ve neredeyse hiç bitmeyecek bir savaşa girerek gerçekliği tehdit etmeye başlamışlardır, işte bu yüzden Doktor’un tüm evreni kurtarmak adına kendi gezegeninden vazgeçmesi gibi bir motivasyona da sahiptir.

Modern serinin yedi sezonluk ”Yalnız Zaman Lordu” hikayesini The Day of The Doctor ile sonlandırarak ve kendi üç sezonunu da Time of The Doctor hikayesiyle toparlayarak Moffat, Peter Capaldi dönemine yeni bir konuyla girmiş de oldu, eskinin cevabı yeninin sorusu haline geldi ve Doktor’a kurtarılmış Gallifrey’in nerede olduğunu bulmak kaldı. Yalnız burada yine anlamlı bir değişim daha oldu ve Steven Moffat, Doktor’un yeni yüzünü bir yerlerden hatırladığını fark ettirdi. Yani Doktor bu yüzü önceden hatırlıyordu. Böylelikle Russell T. Davies dönemine saygı duruşunda bulunuldu ve Peter Capaldi’nin ilk bölümünden itibaren Missy karakteri yavaş yavaş işlenmeye başlandı. Yaşlı yüz için eski düşmanlar tekrar sahneye çıktı ve On ikinci Doktor’un üç sezonunda da Missy ve Cybermen başta olmak üzere Dalekler ve Zygonlara yer verildi. Kısacası On Birinci Doktor dönemi ne kadar yeniyse On İkinci Doktor dönemi o kadar eskiydi, yeni karakterler görüyorduk fakat ağırlık eski düşmanlardaydı. Ayrıca yeni rejenerasyon döngüsüyle beraber oluşan karakter karmaşası da işleniyordu, Doktor yeni olduğu kadar rejenerasyon döngüsü de yeni olduğundan Doktor’da oluşan eski-yeni karmaşası da karakterde gözlemlenebiliyordu, eski Doktorlardan kalan bazı alışkanlıklara kendisi de sahip gibiydi.

Steven Moffat kendi döneminde fazlasıyla eleştiriliyordu, eleştirilerin en büyüğü ise Clara Oswald’ın artık diziden ayrılması gerektiğini söyleyen izleyiciler tarafından geliyordu. Aslında Death in Heaven bölümünde karakter için yazılan son oldukça kabul edilebilir ve diğer yol arkadaşlarından çok daha farklı bir sondu. İki karakter de birbirine yalan söyleyerek, sanki mutlu bir sonmuşçasına sakince birbirinden ayrılacakken hem Moffat’ın Jenna Coleman’ın rolden ayrılmasındaki gönülsüzlüğü hem Clara Oswald’ın devam etmesini isteyen hayranlar hem de Jenna Coleman’ın role devam etmek istemesi üzerine Peter Capaldi’nin ikinci sezonunda da Clara Oswald’ı gördük, bedeli ise koca bir sezon oldu. Clara Oswald karakteri Matt Smith döneminde hikaye örgüsüne dahildi ve bir gizem unsuruydu ancak Peter Capaldi döneminde Clara Oswald birden izleyicilerin sesi oluverdi ve yeni Doktor’u -tıpkı izleyiciler gibi- yargılar olmuştu. Sırf Clara Oswald ve izleyici arasındaki bu bağlantıyı kurabilmek için Peter Capaldi’nin daha ilk bölümünde Matt Smith bir telefon sahnesiyle göründü. Tam Peter Capaldi’nin ilk sezonunda artık bu ilişki sonlanacak dediğimizde ise Last Christmas bölümüyle beklenti sona erdi ve Moffat’ın inadı yüzünden Peter Capaldi belki de en talihsiz sezonunu geçirdi. Zira yol arkadaşının hikayesi için dizinin esas kahramanı olan Doktor’dan fazla ödün verilen bir sezondu ve Peter Capaldi her ne kadar harika performans sergiliyor olsa da Death in Heaven’den itibaren kötü yazım kurbanı olmaya başlayan Clara Oswald karakteri o döneme dek hiçbir yol arkadaşının olmadığı kadar öne çıkıyordu. Ayrıca On Birinci Doktor döneminde ne kadar mantık ön plandaysa On İkinci Doktor zamanında da metafizik unsurlar ön plandaydı. Artık tüm sorunlar aşk, sevgi, merhamet gibi metafizik güçlerle çözülür olmuştu. Steven Moffat artık yorulmuş gibiydi çünkü On İkinci Doktor’a karmaşık bir olay örgüsü yerine üç sezon sürecek karakterler arası ilişki ağını yeğliyordu, özellikle Doktor ve Missy arasında. Ama nihayetinde ilk üç sezonunda fazlasıyla kafa yorulan ve sonraki iki sezonunda bu emeğe yaslanarak tek soru etrafında şekillenen yani toplamda beş sezon süren bir hikaye örgüsüyle Gallifrey, Doctor Who evrenine geri döndürülüyordu.

Tıpkı Russell T. Davies dönemi gibi iki veya bazen üç bölümlük kısa olay örgüleri tercih edilen Capaldi döneminin özellikle son sezonu bunun en açık örneği. Ancak Dalekler, Russell T. Davies döneminin en güçlü ve en belalı düşmanıyken ve neredeyse her sezon finalinde karşımıza çıkarken Steven Moffat son üç sezonun ikisinde Doktor’u, Missy -Master- tarafından piyon gibi kullanılan Cybermen ile karşı karşıya getiriyordu. Aslında Steven Moffat’ın tüm sezonlarına baktığımızda genel olarak Dalekleri ilk dört sezonun aksine çok da önemsemediğini fark ediyoruz, bu boşluğu da Cybermen ve Zygonlarla doldurduğunu görüyoruz fakat yine de Cybermen de Dalekler gibi Steven Moffat’tan nasibini aldı dersek haklılık payımız olur. Ama yine de World Enough and Time ve The Doctor Falls bölümleriyle Missy’e kattığı yeni perspektif ile de oldukça iyi bir iş çıkarıyor ve Missy/Master’ı sadece kötülük düşünen bir deliden daha fazlası yapıyor.

Herkes Russell T. Davies döneminden övgüyle bahsediyor ancak Russell T. Davies dönemini güzelleştiren esas faktör sanırım David Tennant. Çünkü çoğunlukla övgüler bölümlere değil Onuncu Doktor’un kendisine gidiyor, dönemin en iyi bölümler listelerine giren bölümler de aslında Steven Moffat’ın kaleminden çıkma. Ayrıca River Song, Captain Jack Harkness, Ağlayan Melekler gibi karakterleri yaratan kişi de bizzat Steven Moffat. Yine dizinin başında kendisi olduğu dönemde Doctor Who için yeni pek çok şeyi yaratan da kendisi, külliyatı zenginleştirip pek çok sorunu çözen de. Kullanılabilecek karakterler açısından epey zengin bir miras anlayacağınız. Yine Doktor’un on ikiyle sınırlı rejenerasyonu konusunda yeni bir rejenerasyon döngüsü vermesi ve buna herhangi bir sınır koymayarak karakterin önünü epey açması, rejenerasyon sırasında yeni rejenerasyonun herhangi yeni bir şey gerekmeden kadın olabileceği ve hatta eski yüzlerinden birini bile alabileceği şeklinde çeşitlilik yaratacak rahatlıklar, Gallifrey’i tekrar devreye sokarak ileriye dönük yeni hikayeler ve yeniden kurulmuş Skaro ile kendisi kullanmasa da gelecekte kullanılabilecek yeniden toparlanmış bir Dalek İmparatorluğu, aynı anda farklı Cybermen ırklarını kullanarak geçmişin yeniyle rahatlıkla buluşturulabileceği geriye dönük besleme ve The Name of The Doctor ile River Song’un ölmüş olsa da bir şekilde geri dönebileceğini ima etmesiyle kendisinden sonra da kullanılabilecek pek çok şey bıraktı. Yukarıda saydığımız her şey aslında hafif yeni başlangıç -soft reboot- dediğimiz The Big Bang bölümünün tersine hikaye içine yedirilerek zamanla ve hissettirmeden yapılan yeni başlangıçlar.

Peki Steven Moffat döneminde cevaplanmayan sorular nelerdi? İlk soru Listen bölümünde gördüğümüz Orson Pink kimdi? İkinci soru yine Listen bölümünde battaniyenin altında gördüğümüz varlık neydi? Üçüncü soru Valeyard lakabını almasına neden olan olay neydi? Son sorumuz da Gallifrey’in yıkıntıları üzerinde duracak melez ırk kimlerin meleziydi? İlk iki soru maalesef hiç yanıt bulmayacak çünkü Moffat döneminin yan karakterini kendinden sonraki hiçbir yazar, hele ki karakter ölmüş ise kimse tekrardan alıp işlemeyecektir. Üçüncü soru karanlık bir Doktor öngördüğünden hangi baş yazar kendi Doktor’unu o çizgiye çekmeye cesaret eder bunu yaşayarak göreceğiz. Son soru için ise zaten yakın zamanda cevaplanması beklenemeyecek bir soruydu, çünkü Gallifrey evrene daha yeni geri dönüş yapmıştı. Moffat bu noktada sonraki yazarların işini kolaylaştırarak, Zygon-İnsan, Dalek-Zaman Lordu, İnsan-Mire gibi melezler yarattı. Ayrıca Doktor kendisine de melez yakıştırması yaptı ve hatta bunu sonlandırmak için hafızasının belli bir bölümünün silinmesine sebep oldu. Fakat Doktor’un bu bakış açısından bakacak olursak, Zaman Savaşı’ndan kurtarılan Gallifreyliler de birer melez olarak görülebilir zira bu savaş ile Dalekler ve Zaman Lordları arasında hiçbir fark kalmadığı dile getirilmişti. Fakat bu cevaplardan herhangi biri için oldukça erkendi.

Her sezonları gibi R. T. Davies ve S. Moffat döneminde de gerçekten oldukça kötü bölümler vardı. Mesela Davies döneminde Aliens of London, Love & Monsters veya Moffat döneminde Robot of Sherwood, Kill The Moon kesinlikte Doctor Who tarihine geçecek kadar kötü bölümlerdi. Ancak Chris Chibnall kötü dediğimiz bu bölümleri bile mumla aratacak kadar kötü bir performans sergilediği için bu bölümlere hiçbir şey söyleyemiyoruz.

R. T. Davies dönemi karikatürize bir Doktor izliyorduk ama yaratıcıydı. Düşük bütçeye rağmen dizi kendini izletiyor ve sevdiriyordu, kimi zaman elinde kendi yaptığı makinelerle dolaşan Doktor günü bir şekilde kurtarıyordu ve ekran karşısındaki izleyiciyi düşük bütçesi ve karikatürize haline rağmen tatmin ediyordu. Moffat dönemi ise büyük olayların dönemiydi, en basit hikaye bile gümbür gümbür bir anlatımla bir heybete kavuşuyordu, görsel efektler önceye göre daha tatmin ediciydi, Doktor’u oynayan her iki oyuncunun performansı harikaydı ama yukarıda da bahsettiğimiz gibi Clara Oswald inadı hem Peter Capaldi’nin bir sezonuna hem de reytinglere mal oldu. Bu nedenle Steven Moffat’ın görevi bırakacağını duyduğumda sevindim, çünkü son üç sezon fazla dalgalı ve istikrarsız gidiyordu.

İzleyicilerin Chris Chibnall’dan beklentileri belliydi, son on sezondur çok yakın olan Doktor-yol arkadaşı ilişkilerine belli bir sınır koyması ve o sınırı geçirtmemesi, eğer bir hikaye örgüsü yazacaksa bunu metafizik ilişkilerle çözmemesi ve hakkını vermesi, Steven Moffat’ın özellikle ilk üç sezonda yaptığı gibi kendisinden önceki dönemlerle bağlarını kesmemesi. Steven Moffat ilk üç sezonunda sanki River Song ve Ağlayan Melekler’in olduğu bölümler haricinde çekilmiş hiçbir bölüm yokmuş gibi davranmış ve sırf bu yüzden aldığı tepkiler son üç sezonunda nostaljik gezintilere çıkmamıza yol açmıştı, işte bu konu bir denge gerekiyordu. Bunun haricinde Jodie Whittaker’dan herkes umutluydu, hem ilk kadın Doktor olacağı için hem diziye hem de karaktere yeni bir soluk getireceğinden herkes emindi, oyunculuğu konusunda bir şüphe yoktu ancak kendinden önceki Doktorların performanslarından çıkaracağı notlar vardı. Bugün, Jodie Whittaker’in rolü kabul ettikten sonra C. Chibnall’a eski Doctor Who bölümlerini izleyip izlememesi gerektiğini sorduğunda Chibnall’ın yepyeni şeyler deneyecekleri gerekçesiyle buna gerek olmadığını söylediğini öğreniyoruz.

Chibnall dönemini özetlememiz gerekse, sadece soruların sorulduğu ama cevapların neredeyse hiç verilmediği bir dönem olarak özetleyebiliriz. Chibnall’ın ilk bölümü olan The Woman Fell to Earth ve yine ilk sezondaki The Battle of Ranskoor Av Kolos bölümünde oldukça tehlikeli bir ırk olarak tanıtılan Stenzalar ve Stenzaların gördüğümüz yüzü Tzim-Sha kim? Yine ilk sezonda Rosa bölümünde izlediğimiz Krasko isimli ırkçı zaman yolcusu kim, motivasyonu ne, kimin yardımıyla zamanda dolaşarak ırkçı eylemlerine başlamış? İkinci sezonun ilk bölümünde gördüğümüz Master neden tekrar böylesine delirmiş? Oldukça tehlikeli olarak anlatılan ve başka boyuttan geldikleri söylenen Kasaavinler kim? Kasaavinlerin boyutunda hapsolan Master nasıl tekrar geri döndü? Master, Galliffrey’i tek başına nasıl yok etti?

Şimdi, Doktor’un bu ismini kullanmasının bir tarihi var. O yüzden Birinci Doktor, yani Hartnell öncesi bir enkarnasyonun Doktor adını kullanıyor olması bir mantık hatası. Yine Birinci Doktor, TARDIS’i çalan kişi, çaldığı TARDIS’in de bir hikayesi var ve mavi polis kulübesi olarak kalmasının da bir tarihi var, artık şekli değişemiyor çünkü gittiği yere uyum sağlayan kamuflaj devreleri bozuk olduğu için hep böyle kalmak zorunda. Öyleyse Hartnell öncesi bir Doktor’un mavi polis kulübesi kullanması da burayla çelişiyor. Doktor ve Master’ın çocukken birlikte eğitildiklerini ve arkadaş olduklarını da biliyoruz ancak Zamansız Çocuk hikayesiyle Doktor’un çocukluğu çok uzak bir geçmişe atılıyor, böylelikle bu çocukluk arkadaşlığı imkansız oluyor, hatta Modern Doctor Who döneminde Russell T. Davies ve Steven Moffat bu arkadaşlığa sık sık değiniyordu. Ayrıca tüm Zaman Lordlarının bilgilerini içeren, kehanetlerin de bulunduğu Matrix öyle kolayca hacklenebilecek bir şey de değil ama Master hem hacklediğini hem de istediği her bilgiye kolayca ulaşabildiğini söylüyordu. Name of The Doctor bölümünde Doktor’un ölümünün ardında kalan ”zamandaki yara izini” yani Doktor’un tüm geçmişini biliyoruz, Clara Oswald bunun içine girmiş ve Doktor’un neredeyse tüm tarihine şahit olmuş, tüm yüzlerini görmüştü fakat Hartnell öncesi rejenerasyonlara dair herhangi bir emare zaten yoktu. Time of The Doctor bölümünde rejenerasyon sayısı tükendiği için ölmek üzere olan bir Doktor vardı. Yine Listen bölümünde Clara Oswald ve Doktor, Gallifrey’e, Doktor’un çocukluğuna gidiyorlardı ve hatta ebeveynlerinin kendisi hakkında asla bir Zaman Lordu olamayacağı hakkındaki konuşmalara tanık oluyorduk. Buraya kadarki kısım Chibnall öncesi dönemden kalan soru işaretleri, bir de Chibnall döneminin oluşturduğu soru işaretleri var. Mesela Zaman Lorları tarafından böylesine gizli tutulan ve hatta uğruna Matrix’ten çoğu bilgilerin silinmesine sebep olan bir bilgi, Ghost Monument bölümündeki Remnants tarafından nasıl ve nereden biliniyor? Doktor’un böylesine geçmişe dönük bir bilgiyi elde etmesiyle eline geçecek olan ne? Master’ın bu bilgiyi elde etmesinden sonra bir sinirle Gallifrey’i yok etmesiyle tüm Zaman Lordları yok mu oldu? Yok olmadıysa neredeler? Yok oldularsa yine başa mı döndük? Ayrıca Tecteun dediğimiz karakterin dizide üstü örtülmüş olsa bile Doktor’un ilk enkarnasyonlarını defalarca ve defalarca öldürdüğünü tekrar işlemeyi düşünüyorlar mı yoksa Doktor’un aslında her renkten ve ırktan enkarnasyonlarının olduğunu göstermek adına politik doğruculuk için yapılan bu bayağı hareket öylece geçiştirilecek mi?

Bir diğer soru oluşturan hikaye ise Yalnız Cyberman hikayesi. Bu hikaye Zamansız Çocuk hikayesiyle paralel işlendi ve kendi içinde yine çok tutarsızdı. Yalnız Cyberman yani Ashad tam olarak kimdi, diğer Cybermen üyeleri tarafından neden tecrit edildi ve neden hala kendine ait bilinci vardı? Jack Harkness, Yalnız Cyberman’i nereden biliyordu ve Yalnız Cyberman zaman yolculuğu yapmayı nasıl başarmıştı? İçinde yüzlerce savaşçı Cyberman olan bir gemi nasıl olmuştu da unutulmuştu? Yalnız Cyberman bulduğu bu savaşçılara işkence ederken ne amaç güdüyordu ve yaptığı değişiklik ne işe yarayacaktı? Siber Savaşı’ndan kaçan insanlar Gallifrey’e sığınıyorlardı fakat Gallifreylilerin onları hemen kabul ettiğini nereden biliyoruz? Ayrıca Gallifrey uzay ve zamanın sonuna gizlenmişken böylesine kolay biçimde kendisine ulaşılmasına izin vermişti? Rejenerasyon geçiren Cybermen-Zaman Lordu melezleri nasıl oluyor da hala Cyberman olarak kalıyor? Zırhların rejenerasyon geçirir geçirmez bilinci tekrardan yok edip Zaman Lordu’nu Cyberman yaptığını düşünsek bile bu sefer aynı Cyberman kıyafetleri nasıl oluyor da Yaz ve Graham zırhın içine girdikten sonra onları birer Cyberman’e dönüştürmüyor? Ayrıca üç paragraflık tüm bu soruların cevabını izleyici olarak biz bulacaksak diziyi neden izliyoruz?

Yukarıda gördüğünüz sorular, sezon finaline kadar cevaplanmamış ve hala cevabı olmayan sorular. Bir de sezon finalinden sonra neredeyse tüm Doctor Who tarihine ait oluşan sorular ve mantık hataları var. Chris Chibnall, Steven Moffat döneminden hıncını çıkarırcasına hikayelerini kaleme aldığından özellikle Moffat dönemine dair büyük bir boşluk oluştu. Kendi dönemine baktığımızda Russell T. Davies biçiminde ilerlemeyi daha uygun gördüğü kesin lakin sezon için bir hikaye de öngörüyor, yani tam bir karmaşa. Sezona yedirilmiş bir hikayedense iki veya üç bölümlük hikayeler şeklinde ilerlemeyi uygun görüyor ancak o hikayeleri de orada bitirmiyor, sorular çoğaldıkça çoğalıyor ama ortada bir cevap olmuyor. Chris Chibnall’ın senaristlik kariyerini düşündüğümüzde acemice diyemeyeceğimiz, fakat haddinden de fazla kalitesiz denilebilecek bir yazarlık örneği. Ayrıca Russell T. Davies’i taklit etmek isterken kötü bir parodisini sunmaktan öteye de gidemiyor.

Şimdi, üç bölüm boyunca korkulacak bir düşman olarak izleyiciye gösterilen, Jack Harkness’in on saniyeliğine sırf kendisi için geri döndürülüp uyarısı yaptırılan Yalnız Cyberman, küçük bir tuş hamlesiyle yok edilince maalesef izlediğiniz şeyden keyif alamıyorsunuz. Koskoca üç bölüm -Fugitive of The Judoon bölümüyle dört bölüm- süren Cyberium ve Yalnız Cyberman konusu, boş lakırdı haline geliyor. Gallifrey’in yıkıntıları üzerinde duracak melezin Cyberman-Zaman Lordu melezi olması fikri pek çok soru işaretini beraberinde getirmekle beraber, Chibnall’ın büyük izler bırakıp kehaneti kendi döneminde gerçekleştirmek istemesi ile geri döndürülmesi beş sezon süren Gallifrey iki bölümde geri döndürülemeyecek biçimde yok ediliyor. Bir sonraki baş yazar döneminde geri döndürüldü diyelim, biz izleyiciler her seferinde Gallifrey’in bir yok edilip bir geri dönmesini mi izleyeceğiz? Ayrıca üç sezon işlenen Missy/Master-Doktor ilişkisi neden bir çırpıda çöp ediliyor? Bir ara şu an izlediğimiz Master’ın Missy’den önceki enkarnasyonlardan biri olduğu iddia edildiyse de bu bizzat Chibnall tarafından reddedildi. Kısacası Chris Chibnall, Steven Moffat dönemini spatulayla kazır gibi kazımaya çalışırken seride büyük yaralar açıyor. Bu özgüveni nereden aldığını ise kimse henüz bilmiyor, gelen eleştirileri okumadığını söylerken biraz da pişkince ”Şimdiye kadarki tüm Doctor Who serilerini sevenler ve sevmeyenler oldu” yanıtını vermekten de geri durmayarak beğenmeyenleri umursamadığını da açıklamış oldu.

Chris Chibnall ilk sezonda tıpkı Steven Moffat gibi eski karakterlere hiç dokunmadan, kendi yarattığı dünyada ilerlemek isterken her ne olduysa yılbaşı özel bölümünde ve ikinci sezonda eski karakterlerin yakasını bırakmadı ve önümüzdeki yılbaşı özel bölümünde de bırakmayacak. Oysa bu izleyicinin istemediği şeylerden biriydi, eskiden kopmadan yeninin anlatılması isteniyordu. Elbette hiç kimse her bölüm Dalekleri, Cybermen veya Zygonları görmek istemiyor ancak eskiyi komple reddedercesine bir veya birkaç sezon kenara itilmelerine de kimse razı değil. Sanırım bu süreçlerden en çok zarar gören ise Cybermen oldu çünkü Steven Moffat da Chris Chibnall da bu ırkın içini boşaltıp basitleştirdi. Ayrıca ikinci sezon, eski sezonlardan ”esinlendiği” belli olan ”yeni” şeyler de görmedik değil. Mesela herkes tarafından dışlanan, yalnız kalmış, çalışmalarının değeri sonradan anlaşılan bilim dehası Nicola Tesla’yı anlatan bölüm ile ile yine herkes tarafından dışlanmış, yalnız kalmış, yaptığı tabloların değeri sonradan anlaşılan Vincent van Gogh’u anlatan bölüm arasındaki benzerlik ve paralellikleri, yine iki kötü Tanrı ile mücadele edilen Can You Hear Me? bölümü ile şeytan olduğu ima edilen varlıkla mücadele edilen The Impossible Planet ve Satan Pit bölümleri arasındaki benzerlik ve paralellikleri bulmamız oldukça kolay.

Bir de bu kadar şeyin üzerine Chris Chibnall, U.N.I.T.’i sadece tek bir cümleyle kaldırdı. Doctor Who dizisiyle özdeşleşmiş ve evrenin işler bir parçası olan U.N.I.T hangi akla hizmet kaldırıldı bilmiyoruz, tek bildiğimiz Chris Chibnall’ın koskoca bir bilim kurgu markasına zarar verdiği ve tüm bu sürecin sonunda posasını çıkarttığı diziyi yeni bir yazara verirken ortada hiçbir şey bırakmayacağı. Bunu da sadece ve sadece kendi döneminin Doctor Who tarihinde iz bırakması için yapıyor lakin düşen reytingler yüzünden çoktan diziye damga vurmuş gibi gözüküyor. Geçmişe burun kıvırırken kendi sunduğu ve kattığı hiçbir şey yok. Ancak kendisinin ve kurduğu yazar kadrosunun çoğu zaman politik doğruculuk ve mesaj verme kaygısı adına Doctor Who’yu lime lime etmelerini izliyoruz. Gerçekten, neredeyse birer saat süren bölümlerin sonunu bile mesaj verme kaygısı yüzünden bağlayamayacak kadar kalitesiz bir kadronun elinde dizi heba ediliyor.

Burada küçük bir parantez açmakta fayda var. Eleştirenlerin tümü Jodie Whittaker’ın senaryo kurbanı olduğuna hemfikir. Hatta dizideki yol arkadaşları da buna dahil. Sonuçta bizim izlediklerimiz onlar için yazılmış metinler ve senaryo kötü yazıldıktan sonra iyi oynasalar da pek kurtulamıyorlar. Ancak bireysel fikrimi de burada belirtmek isterim, Jo Martin’in Doktor rolüne daha çok yakıştığını düşünüyorum. Ayrıca yol arkadaşları içinde Graham rolünde Bradley Walsh en iyi performansı sergileyenlerden. Tabii Graham demişken, Can You Her Me? bölümünün sonundaki Doktor-Graham diyaloğu o kadar kötüydü ki, on sezonda Doktor’u Doktor yapan belli başlı noktaların anlaşılmadığı çok belli oluyordu. Ayrıca yol arkadaşlarıyla bu kadar duygusuzca kurulan ilişki ağının sonunda, Jodie Whittaker’ın Doktor’u rejenerasyon geçirirken önceki sezonlardaki gibi eski arkadaşlarına son ziyaretlerini yaparsa David Tennant, Matt Smith ve Peter Capaldi dönemindeki o yoğun duyguları hissedebilecek miyiz? Yine rejenerasyon demişken Doktor’un ”ne” olduğunu ve ”ne” olamayacağını özellikle Steven Moffat dönemindeki rejenerasyon sahnelerinden anlayabilirsiniz, Peter Capaldi’nin son monoloğunda ne varsa yeni dönemde onun olmadığını da anlayabilirsiniz.

Rosa, Arachnids in the UK, It Takes You Away, Spyfall, Orphan 55, Praxeus, Can You Hear Me? bölümleri, yazar kadrosunun sonunu nasıl bağlayacaklarını bilemediklerinden mahvettikleri bölümler. Aynı zamanda bu bölümler Modern Doctor Who tarihinin şimdiye kadarki en kötü bölümleri. İşin özünde her iki sezon da istisnasız kötü, her bölüm bir mesaj verme ve politik doğruculuk yapma çabasının senaryo kalitesinin önüne geçtiğini görüyorsunuz ama Doctor Who üzerinden bir senaryonun nasıl yazılmaması gerektiğini öğrenmek istiyorsanız yukarıdaki bölümleri izlemeniz yeterli. Ayrıca Doktor ve yol arkadaşları arasındaki ilişkinin belli bir sınırda kalmasını isterken şu an izleyici karşısında ilişkiyi sınırlı tutan ama sağa sola koşturan ve gerçekten başından beri pek de iyi yazılamayan üç tane yol arkadaşı var. Ryan, Yaz ve Graham üçlüsünden ikisi önümüzdeki yılbaşı özel bölümünde gidecek ve geriye sadece Yaz kalacak ama bu gidişle diziyi izleyen izleyici kalmayacak. Sonuç olarak yıllardan beri takip ettiğim Doctor Who’yu Chris Chibnall yazar kadrosundan ayrılana ve tüm yaptıkları düzeltilene kadar ben de izlememeye karar verdim ve Star Wars ile birlikte bıraktığım ikinci bilim kurgu oldu. Bir dönem Neil Gaiman’ın bile senaryo yazdığı ve Murray Gold’un müziklerinin Doctor Who kadar popüler olduğu bu dizinin geldiği nokta içler acısı. Son iki sezondur eğlenmem ve keyif almam gereken dizi, beni yoran ve keyif almaktan çok mesaj yağmuruna tutulduğum bir sosyal sorumluluk projesi haline geldiğinden sanırım bazı şeylerin düzeldiğini hissedene kadar izlemeyi bırakmak en doğru karar.

Yorumlar