DC Sinematik Evreni’nin genel bir başarısı sanırım tartışılamaz bir şekilde yok. Filmler hakkında tek tek tartışabiliriz, Man of Steel en iyi filmiydi diyebiliriz, Batman v Superman o kadar da kötü değildi diyebiliriz ama karşılarında Marvel Sinematik Evreni gibi bir örnek varken genel anlamda bu bütünün bize iyi gelen pek bir tarafı yok. Ancak öte yandan DC’nin tek işi sinematik bir evren değildi. Marvel’ın bu alanda eksikliğini çokça hissettiğimiz animasyon dalında da yapmaya çalıştığı bir şeyler vardı. Belki birçoğunuz farkındadır, belki de denk geldikçe açıp izlemişsinizdir ama 7 senelik bir süre içerisinde çıkardığı animasyon filmlerle kendilerine bir DC Animasyon Evreni kurmayı başardılar.
Bu evren, Mayıs ayının başında çıkan Justice League: Apokolips War filmiyle son bulmuş durumda. Ya da belki devam edecektir, animasyonunun sonunu izleyenler anlamıştır. Madem DC bize böyle bir iş bırakmış, biz de sizlere Apokolips War’a gelene kadar hangi animasyonlar çıkmış diye kısa, spoilersız bir rehber hazırlamak istedik. En sonunda da Apokolips War’ı izlemeyenler için önce kısaca tanıtıp sonrasında da izleyenler için incelememizi paylaşacağız.
Justice League: The Flashpoint Paradox (2013)
Çoğumuz Geoff Johns’un Flashpoint serisini okumuşuzdur. Animasyonumuz da bu seriyi baz alarak film evreninin başlangıcını yapıyor. Barry annesini kurtarmak için koşuyor ve Batman’in Thomas Wayne olduğu alternatif bir evrende buluyor kendini. Sadece Zoom’un sondaki repliklerini duymak için bile izlenebilir ama animasyonun kendisi de oldukça güzel ve doyurucu. Hatta animasyon evreninin en iyilerinden biri, izlemediyseniz sakın kaçırmayın.
Justice League: War (2014)
Yine Geoff Johns’un da parmağının bulunduğu, Jim Lee ile birlikte hazırladıkları Justice League: Origin çizgi romanından uyarlanmış bu animasyonumuz. Evrenimizin kahramanlarıyla da bu filmde tanışmış oluyoruz. Justice League’in kuruluşu ve artık izlemediyseniz bile Apokolips War isminden anladığınız üzere büyük kötümüz Darkseid’ın Dünya’ya ilk gelişini konu ediniyor. Eğer evreni takip edecekseniz izlenmesi elzem olan ancak senaryosu açısından çok da bir şey sunamayan bir animasyon filmi. Seyir zevki açısından da oldukça güzel, Batman kostümüne bayıldım.
Son of Batman (2014)
Evrende kendine ait filmi çokça bulunan bir karakter Batman. Burada da bu filmlerin ilkiyle karşılaşıyoruz. Grant Morrison ve Andy Kubert’in Batman and Son çizgi romanından uyarlanmış, benim gibi Batman’in kostümünü beğendiyseniz ve halihazırda kendisini de seviyorsanız oldukça tatmin olacağınız bir animasyon. Adından da anlayabileceğiniz üzere Damian Wayne bu filmle hikayeye dahil oluyor.
Justice League: Throne of Atlantis (2015)
New 52 döneminde çıkan aynı isimli çizgi romanını çoğu Aquaman takipçisi okumuştur. Bu animasyon da onun uyarlaması ve Aquaman’in Justice League’e katılmasını konu alıyor. Çizgi romanını beğendiyseniz ya da Aquaman izlemek hoşunuza gidiyorsa kaçırmamanızı tavsiye ederim. En azından filminden daha güzel, böyle de bir artısı var.
Batman vs Robin (2015)
Damian Wayne’den nefret edebileceğiniz, The Court of Owls ve Batman and Robin: Born to Kill çizgi romanlarının karışımı olan Son of Batman’in devamı niteliğinde karşımıza çıkan animasyondur. Genel olarak evrenle bir alakası olmadığı için eğer Son of Batman’i izlemediyseniz bunu da izlemeden atlayabilirsiniz. Ama uyarlandığı çizgi romanları okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Batman: Bad Blood (2016)
Evrenin ilk orijinal hikayesi J. M. DeMatteis’in elinden bu animasyonla karşımıza çıkıyor. Son of Batman ve Batman vs Robin ile oluşturulmaya çalışılan minik Damian üçlemesinin son animasyonu olarak da düşünebilirsiniz. O yüzden bu ikisini izleyenler için izlenmesi gereken bir diğer animasyon budur. Aynı zamanda Batwoman ve Batgirl’ün de evrene tanıtıldığı filmdir.
Justice League vs Teen Titans (2016)
Batman’in Damian’ı, daha fazla başına bela olmasın diye Teen Titans grubuna yolladığı bu filmde Justice League üyelerini ele geçirmeye çalışan Trigon ve adından da anlaşılabileceği gibi Teen Titans üyeleriyle tanışıyoruz.
Justice League Dark (2017)
Peter Milligan’ın aynı isimli serisinden uyarlanan animasyon filminde, Apokolips War’da da oldukça etkili olacak karakterlerden John Constantine ile tanışıyoruz. Zatanna, Etrigan, Deadman ve Swamp Thing gibi karakterlerin de evrene katıldığı animasyonu izlemenizi öneriyorum çünkü evrenin son filminin tam adı Justice League Dark: Apokolips War olarak geçiyor. Ayrıca Etrigan’ın kafiyelerini duymak da oldukça hoş.
Teen Titans: The Judas Contract (2017)
Marv Wolfman ve Geroge Perez’in The Judas Contract çizgi romanından uyarlanmıştır. Çizgi romanını okumuş olanlar için belki çok iyi bir izlenim bırakmayacaktır ancak okumamış olanları da çizgi romanına bakmaya yönlendirecek kadar güzel bir animasyon.
Suicide Squad: Hell to Pay (2018)
Alan Burnett tarafından yazılmış senaryosu ile yine sinema filminden daha güzel olmuş bir animasyon filmi ile karşılaşıyoruz. Hem evrenin ilk filmi Flashpoint Paradox hem de son filmi Apokolips War ile bağları bulunduğundan da kaçırılmaması gereken bir film.
The Death of Superman (2018)
Kendi ismiyle çıkmış olan çizgi romanının uyarlaması olan animasyon kimisine göre evrenin en iyi filmlerinden biri olabilir. Daha önce Superman: Doomsday adıyla da animasyon dünyasına adım atmış olan hikayenin bu versiyonu da çoğu kişiye göre eskisinden daha güzel. Sonuç olarak sizi hayal kırıklığına uğratmayacak bir iş çıkardıklarını gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.
Reign of the Supermen (2019)
Superman’in ölümünün altı ay sonrasında geçen, yani The Death of Superman’in devamı niteliğinde karşımıza çıkan animasyon bize Superboy, Steel, the Eradicator ve Cyborg Superman karakterlerini tanıtıyor. Hikayeyi biliyorsanız animasyonun biraz büyüsü kaçıyor gibi ancak yine de Death of Superman’den sonra oldukça iyi gidiyor.
Batman: Hush (2019)
Aynı isimdeki çizgi romanının uyarlaması olarak karşımıza çıkan Hush’ın evrenle çok bir alakası yok. Ancak sadece adı bile kendisini izletmeye yetecektir diye düşünüyorum. Her uyarlama gibi orijinal halinin üstüne çıkamıyor ama yine de beklentinizi yüksek tutmazsanız hayal kırıklığına uğramayacağınız bir Batman hikayesi sunuyor size.
Wonder Woman: Bloodlines (2019)
Yine evren açısından çok bağlantılı olmadığı için izlememeniz dahilinde çok bir şey kaçırmayacağınız bir Wonder Woman hikayesi. Diana’nın geçmişine de odaklanması sebebiyle sevenleri için tatmin edici bir animasyon olmuş.
Justice League Dark: Apokolips War (2020)
Animasyon, bu zamana kadar gördüğümüz tüm kahramanların Darkseid’a karşı birleşmesini anlatıyor. Genel olarak Infinity War ve Endgame karışımı olarak düşünebilirsiniz filmi. Bu kadar kısa sürede böyle bir hikayenin anlatımı insanı yoracakmış ya da eksik kalacakmış gibi geliyor ancak film size bu duyguları yaşama şansı bırakmıyor çünkü harika bir aksiyonu ve aksiyonun olmadığı yerlerde bile hiç düşmeyen bir gerilimi var.
Buradan sonra Apokolips War’ı bolca spoiler dolu bir şekilde konuşacağız, o yüzden henüz izlememiş olan varsa öncesinde bir koşu gidip izlemek isteyebilir.
Animasyon daha başlangıcından itibaren gerilimini hiç düşürmeyecek bir şekilde yükseltiyor. Kahramanlarımızın savaşı Apokolips’e taşıması ve sonrasında da bu savaşı hiç görmeden sonuçlarına gitmemizden dolayı zaten filmin karanlık bir tonu olacağı anlaşılıyordu. Bu kısımda film çok az yapacağı hatalardan ilkini daha başından yapıyor. Batman gibi bir karakterin, Superman’e ait gibi gözüken savaşı Apokolips’e taşıma fikrini böylece kabul etmesi hemen göze çarpıyor. Yaşanan tüm karanlık olayların ve gerilimin sonunda bir geri dönüşün olacağını buradan anlıyorsunuz çünkü Batman’in her zaman ikinci, o da işe yaramazsa üçüncü, kısacası işe yarayana kadar ekstra bir planı vardır.
Evrenin genel olarak New 52 çizgi romanlarının uyarlamaları olduğunu hepiniz gördünüz. Bunun da yine New 52 döneminin The Darkseid War çizgi romanının bir uyarlaması olacağını düşünebilirdik izlemeden önce ancak yakınından bile geçmiyor. Bunun en önemli sebebi de filmin aslında bir Justice League filmi olmaması. Apokolips’te yaşanan kıyımdan sonra Dünya’yı ve diğer kahramanlarımızı kurtaracak ekip ilk başta Raven ve Clark ile başlayıp sonrasında Constantine, Etrigan, Lois ve süper kötülerin katılmasıyla karmaşık bir gruba evriliyor. Clark Kent gibi bir karakterin neden böyle bir grupla birleştirildiği, daha doğrusu niye böyle kendine ters bir karaktere evrildiği kafalarda soru işaretleri bırakabilir, daha filmin başında bile Apokolips’e gitme fikrine karşılık söylenenlere verdiği ekstrem tepkiler gözden kaçırılacak gibi değildi. Ancak Apokolips’te yaşanan savaşın yıkıcılığı ve özellikle Clark’a uygulanan psikolojik şiddetin boyutu bu durumu anlaşılabilir bir seviyeye taşıyor.
Animasyonun çekinmediği konulardan biri de dökülen kanın miktarı. Evrenin son filmi olması özelliğini sonuna kadar kullanarak şiddetten ve bu şiddeti göstermekten hiç geri durmuyor. Özellikle kahramanların ölümleri ya da çektikleri acıları göz önünde bulunduracak olursak önceki şiddet içerikli animasyonlarından bile öteye geçmiş. Bu kadar şiddete ve kana rağmen, animasyonun duygusal yönleri de kendini gösterebiliyor. Clark ve Lois’in aralarında olanlar, Damian’ın mahzeninde gördüklerimiz ve Apokolips’te babasıyla yaşadıkları ve John’un Zatanna olan ilişkisi de bunlara örnek gösterilebilir. Zatanna ölürken John’un kaçması sahnesi zaten kendiliğinden akıl kurcalatıyor bu konuda.
Filmin belki de hata sayılabilecek bir diğer konusu da sonu elbette. Aslında animasyonun böyle bitmesiyle alakalı şahsi olarak hiçbir problemim yok. Hatta evrenin ilk filmine göndermeleri açısından da oldukça tatmin edici ve duygusal bir son oldu benim için. Bu sona ulaşmanın hızı ve kahramanlarımızın bu raddeye gelmesi konusunda şikayetlerim var. Trigon’un, Apokolips’e salıverilmesi konusunda bu kadar geç kalınması, Trigon’un serbest kaldıktan sonra da bu şekilde davranmasını tam olarak anlayabilmiş değilim hala. Sonuç olarak küçük hataları da olsa oluşturdukları evreni harika bir kapanış ile bitirdikleri ve animasyonun gerilimini bu şekilde sürekli olarak dozunda tutabildikleri için şahsım adına ortaya, Infınity War ve Endgame’den bile daha güzel bir şey çıktığını söyleyebilirim.