Devam Eden En İyi Dizi: Succession

Dört kardeş, bolca yönetici, sayısız düşman, milyarlarca dolar değerinde bir şirket ve bunların hepsini yöneten tek bir baba. Succession ikinci sezonunu geride bırakan ve üçüncü sezon çekimlerine hazırlanan bir HBO dizisi. Dizi, işlevsel olmakla uzaktan yakından alakası olmayan dört kardeş ve bir babalık bir ailenin, milyarlarca dolar değerindeki şirketlerini yönetmelerini ve her karakterin birbiriyle olan savaşını anlatıyor.

Esasında net bir drama dizisi gibi dursa da, Greg, Tom ve Roman karakterleri sayesinde komediye, Logan, Kendall ve Shiv sayesinde de dramaya dönüştüğü çokça oluyor. Ancak karakterler arasındaki dinamiklerden ötürü dizi bana göre bir politik gerilim hikayesi. Çünkü Succession’a 2020’de geçen Game of Thrones havası veren en büyük ayrıntı dizinin atmosferindeki gerilim. Bir aile anlatılıyor ama olabilecek en işlevsiz aile. Çoğu zaman birbirlerinin ayaklarını kaydırmaya çalışan düşmanlar gibiler. Çünkü bulundukları konumdan ötürü, yani babalarından sonra şirketin başına geçecek kişi olmak için girdikleri rekabetten ötürü birer rakibe dönüşüyorlar.

Succession’daki Roy ailesi, medya ve eğlence sektöründe uzun yıllardır söz sahibi olan Murdoch ailesinden ilham alınarak televizyona uyarlanmış bir aile. Uyarladıkları en büyük kişilik de Murdoch ailesinin babası, yani Succession’ın Logan Roy’u. Dizi tamamen Logan Roy’un merkeze alındığı ancak çocuklarının da bu merkeze çok çok yakın olduğu bir hikayeye sahip. Dizi bir araba olsaydı, motoru Logan Roy olurdu. Çünkü hikayenin şekillenmesi ve ilerlemesindeki en büyük pay sahibi karakter kendisi. Acımasız, duygusuz, sevgisiz bir baba ve zorba, habis ve yalancı bir patron. İşlerin kendi istediği gibi olması için ellerini kirletmekten çekinmeyen, hatta kendi götünü kurtarmak için çocuklarını otobüsün altına şutlamaktan daha da çekinmeyen birisi. Bütün bunlara rağmen kontrolü kendisinde tutan şey ise algı kontrolü ve çevresini manipüle etmekte muhteşem başarılı olması. Logan adeta yürüyen bir Yunan trajedisi. İhanet, kendi kanından birini feda etme, intikam, çatışma ve zafer gibi kavramlar Succession’ın hikaye anlatımında çok önemli yerlere sahip. Logan da verdiği kararlarla ve aksiyonlarıyla diziye Yunan ve Roma trajedilerinden bir hava katıyor.

Çoğu zaman karakterler arasındaki diyaloglar şiirsel bir alt metne sahip gibi geliyor. Diyaloglar ne kadar önemliymiş gibi gelse de, hatta Succession aynı Mindhunter gibi bir diyalog dizisi gibi gelse de pek öyle değil aslında. Karakterlerin çıkarları ve yapılarından ötürü söyledikleri her şey karmaşık bir hava akışından ibaret. Çoğunlukla söyledikleri şeylerin arkasında değiller ve karşılarındaki karakterlerle yaptıkları diyaloglar avantaj kazanmak veya rakibinin zırhında bir açık bulmak için cephanelerinde bulunan bir silah adeta. Succession bir aksiyon dizisi. Diyaloglar, nasıl bir aksiyon alacaklarını belirliyor. Logan’ın en büyük silahı bu işte. Kelimeleri söyleyiş şekli, söylediği şeylerle yarattığı algı, karşısındakini manipüle etmesi işleri istediği yönde değiştiriyor. Karşısındakinin alacağı aksiyonu değiştiriyor.

Succession aynı zamanda bir korku dizisi. İnanılmaz zorba bir baba olan Logan Roy’un çocuklarına geçirdiği devasa korkunun bir hikayesi. Çocukları Kendall, Shiv, Roman ve Connor her ne kadar babalarını sevmiyor ve yerine geçmek istiyorlarsa da, aynı zamanda babalarından ölümüne korkuyorlar da. Bu korkuları özgüvensizliklere, sosyal olarak yetersizliklere sebep olup, kendi istediklerinin peşinden gitmelerine engel oluyor. Ne kadar kendisinden nefret etseler de, bir şekilde diğer kardeşlerinin arasından sıyrılıp babalarının gözdesi olmak istiyorlar. Çünkü hayatları boyunca baba sevgisini hiç tatmamışlar, bunun yolunun gerekirse kardeşlerine kazık atıp, şirketin başına geçmeleri olduğunu sanıyorlar. Roy imparatorluğunun veliaht adaylarının hepsinin çocuklukları travmatik anılarla dolu. Birbirlerine hem fiziksel hem de psikolojik olarak işkence etmek kendi aralarında bir şakalaşma biçimi. Biz çocukluğumuzda kardeşimize kapının arkasından çıkarak şaka yapardık, Roy çocuklarının şaka anlayışı ise içlerinden birini köpek kafesine kapatıp köpek maması yedirmekten ibaret. Aslında sadece bundan ibaret değil, daha birçok boktan durumdan da ibaret. Dizi her bölümde bu dört kardeşin ne kadar boktan bir çocukluk geçirdiğini, söyledikleri ve yaptıkları şeylerle belli ediyor. Dördü de bambaşka bir karaktere sahip, birbirlerine benzemeyen apayrı uçlarda olan insanlar. Hatta kardeşten çok, aynı şirkette çalışmak zorunda olan kişiler gibiler. Çok çarpık bir aile anlayışları var.

Tabii ki böyle büyüyen kişilerin yetişkinlikleri de çok sağlıklı olmuyor. Roy kardeşlerin karakteristik özelliklerindeki eksiklikler, tuhaflıklar ve ”yanlışlıklar” bunu her bölümde ortaya koyuyor. Böyle bir ailenin alanında dünyanın en büyük birkaç şirketinden birini yönetmeleri ve aynı zamanda bu şirketin başına geçmek için girdikleri çıkarlarla dolu, pis ve her şeyin mübah olduğu savaş diziyi inanılmaz ilgi çekici kılıyor. Televizyonda ”kötü karizması” diye bir şey var. House of Cards’ın Frank Underwood’u mesela, ya da Hannibal’ın Hannibal Lecter’ı. Yaptıkları şeyler yanlış, yasadışı veya etik değil ancak öyle bir karakter var ki karşınızda, alır sizi ekrana kitler ve hayranlıkla izlemek zorunda kalırsınız. Succession’da şirketin başına geçmek için yapılan ve mübah olmayan bu savaşta da karşınıza birden çok kötü karizması çıkıyor. Karakter seviyeleri inanılmaz seviyede, bazen izlerken dizi birkaç insanın birbirlerine hakaret etmesiymiş gibi geliyor ancak hakaretleri bile o kadar kaliteli ve altı dolu ki. Özellikle biri hakarete uğrarken veya insan içinde ölümüne gömülürken kameranın gömülen kişiyi yakın plan çekmesi karakterin yaşadığı duyguları izleyene de hissettiriyor.

Aynı şekilde oyunculuklar da öyle. Dizinin oyunculuk performansları hikayeyi bambaşka bir boyuta taşıyor, çünkü izlediğiniz kişi samimi ve inandırıcı gelmezse, canlandırmaya çalıştığı karakter de samimi ve inandırıcı gelmez. Böylece hikayenin de çok bir önemi kalmaz. Succession çok net bir şekilde şu anda televizyondaki en iyi oyunculuk performanslarına sahip. Zaten olağanüstü bir seviyede olan senaryosuyla, karakterleriyle ve oyunculuklarıyla bana göre devam eden en iyi dizi.

HBO’nun meşhur sloganı gerçekten çok doğru; ”It’s not TV, it’s HBO.”

Yorumlar