Rus yazar Zamyatin tarafından 1920 yılında kaleme alınan ancak 1988 yılına kadar anadilinde yayınlaması mümkün olmayan, otoriteler tarafından sansür ve yasağa maruz kalmış olan ‘’Biz’’ bildiğimiz birçok yazara ve distopyaların neredeyse tümüne ilham kaynağı olmuş bir eser. İlk ütopya karşıtı yani distopik roman olarak da kabul edilen Biz, Cesur Yeni Dünya ve 1984’ün kökenlerini nereden aldığını açıkça gözler önüne seriyor.
Kurgusu 26. Yüzyılda geçen roman bir günlük tekniğiyle yazılmış ve D-503 isimli karakterin bakış açısından, onun günlüğünden okuyoruz tüm yaşananları. ‘’ 200 yıl savaşları’’adı verilen hadise sonrası yaşanan bir devrim ve kurulan yeni bir dünya söz konusu.
Doğadan ve doğal ögelerden tamamen arındırılmış ve dünyanın geri kalanıyla arasına duvar örülmüş bu habitatta, insanlar bireyselliklerini tamamen kaybetmiş ve ‘’biz’’ in bir parçası haline gelmiş durumdalar. Herhangi mülkiyet hakları bulunmadığı gibi kendilerine ait zamanı planlama hakkına da sahip değiller. Günün her saatini bizim dünyamızdaki kutsal kitaplarla benzer bir imge olan ‘’zaman tableti’’ne göre yaşıyorlar. Aynı zamanda camdan dairelerde yaşayan yeni dünya sakinleri yalnızca izin verilen saatlerde ve bir izin bileti vasıtasıyla camdan evlerinin stor perdelerini indirerek seks yapabiliyorlar. Kişilerin isimleri de olmamakla birlikte bir harf ve bir dizi sayıyla yani bir kodla tanınıyorlar ve dairelerinin saydam kapılarında da bu kod yazıyor. Aynı binada yaşayanların aynı harfle başlayan kodları var bu da bir nevi onları önce kendi apartmanlarındaki topluluğun bir parçası sonra da ‘’biz’’in bir parçası yapıyor.
D-503 adlı karakterin bütün bunları bize anlatmasının sebebi ise kendisinin camdan bir uzay aracı olan ve yeni dünyadaki medeniyeti uzayda bulunduğu varsayılan başka topluluklara taşımak olan ‘’İntegral’’in baş mühendisi olması. Matematiğin baş bilim olduğu bu dünyada tabii ki D-503 de çok saygıdeğer ve önemli biri. Ama bu durum onun başına belalar açılmasının da sebebi aynı zamanda. Bir devrimin nihayetinde bir dünya kurulduğunu belirtmiştik ama yazarın da söylediği gibi ‘’ …sonsuza dek bir d ile taçlanan o yumuşak evrim…’’ belki de asla bitmeyecek bir olguydu. Kitaptaki başka bir karakter olan I-330 da tam bundan dem vurarak ‘’Sayıların sayısı sonsuzdur. Peki sen hangi son devrimden bahsediyorsun? Sonuncu devrim diye bir şey yok, devrim sonsuzdur.’’ diyor.
Kitabın başlarında gördüğümüz mutlu ve uyuşuk olan bir bütün halinde kusursuz işleyen toplum imgesi böylece yıkılmaya başlıyor. I-330’un içinde bulunduğu bir devrim hareketi D-503’ü yanlarında istiyor ama bir yandan da D bir şeyler hissetmeye başlıyor. Çoğunlukla mutsuzluk ve biraz da aşk. Ruh hastalığına yakalandım, bende bir rahatsızlık var diyor ama bu hastalıktan kurtulmak da istemiyor. D’nin günlüğüne yazdıklarında ‘’ben’’ ve ‘’biz’’ çatışmasını sıkça görmeye başlıyoruz ve ona göre ben şeytandan, biz tanrıdan geliyor. Buna rağmen ben gittikçe güçleniyor ama bu ‘’ben’’ yine de ‘’biz’’ in parçası olabilmek için kıvranmaya devam ediyor. Bu noktada aynı zamanda D’nin dilinde olan değişim de göze çarpıyor. Başlarda bize göre tiyatral olan ve çok başka bir dünyanın sakini olduğunu belli eden anlatım yavaş yavaş insanlara numara yerine kişi demeye başlıyor, günümüz diline yakınlaşıyor. Ruh dediği şey onun birçok şeye bakış açısını değiştiriyor. Her ne kadar uyuşturulsa da insan ruhu bir yerden patlak veriyor ve bunlar camdan cennetin üzerine düşen meteorların başlangıcı oluyor.
Biz ve Zamyatin’in öncülüğünde totaliter rejimlerin ya da yepyeni bir dünyanın insanlara mutluluk ve temel gereksinimleri eksiksiz sunduğu bu gibi kurguların tümünde olduğu gibi hiçbir ütopyanın herkesi mutlu etmeye yetmeyeceğini açıkça görüyoruz. Bu yüzden değişim süregelmek zorundadır, devrim de öyle. Her devrim yeni güç odaklarını doğuracağından yeni devrimcileri de doğurur. Zamyatin kendisi de yaşadığı dönemin sıkıntılarını ve inanılmaz hayal gücünü bir potada eriterek bu eseri kaleme almıştır. Ursula Le Guin’in sözleriyle ‘’Romantik, yaratıcı, zekâ dolu, güçlü ve güzel bir kitap… Muhtemelen şimdiye dek yazılmış en iyi bilimkurgu romanı.”
Belki daha iyileri olmuş veya olacaktır fakat ‘’Biz’’ in adeta bir temel taşı, o dönem için çok yaratıcı bir eser ve ufuk açıcı bir deneyim kazandıran bir okuma olduğunu asla unutmamak gerekir.
Yazan: Elif Çetin / @elifmaximoff