Lauren Schmidt ile The Witcher Röportajı

İlk sezon çıktıktan sonra Twitter’da Geralt’ın ana motivasyonunun dizide yaşanan şeylerin yaşanmasını istemediği için ilginç bir baş kahraman olduğuna dair bir tweet serisi vardı. Sence bu manada Geralt ilginç bir baş kahraman mı?

Hissrich: Kesinlikle evet. Geralt’ın olayı konuya karışmak istememesinden ibaret. Witcher oluşunun ilk gününden beri ”Ben tarafsızım, herhangi bir şeyin parçası olmak istemiyorum.” kafasında. Ama kendisine engel olamıyor. Baş kahraman olarak Geralt’ı eğlenceli kılan şeylerden biri, orada işini yapmak için bulunması. Para kazanmak için orada. Bütün derdi bu. Başkalarına duyguları olmadığını söylese bile kahraman olma ve insancıl duygularını gösterme isteği var, buna beyaz şövalye sendromu diyoruz. Bence dizide Geralt’ın bu iç çatışmasıyla uğraşmak çok eğlenceli, ikinci sezonda patlama noktasına gelecek. Yeni sezonda bu iç çatışması daha da artacak ve farklı seçimler yapmak zorunda kalacak.

İlk sezonun tamamında Geralt’ı kaderine karşı gelmeye çalışırken izledik. Sezonun sonunda da Ciri ile bir araya geldi, tam olarak kaderini kabullenme noktasında değildi ama en azından kendisinden bekleneni kabullendi. Geralt’ın olaylara yeni bakış açısı ikinci sezonda işleri nasıl değiştirecek?

Hissrich: Kitaplarda Geralt ve Ciri, Sodden’da buluştuktan sonra, bir sonraki kitapta arada anlatılmamış bir zaman bulunuyor. Yeni sezonu yazarken ikisinin birbirini tanıdığı ilk birkaç ayı geçmemeye karar verdik. Hayatlarına devam etmek için yapmalarını gerekeni kabullenen ama senin  de dediğin gibi kaderlerini kabullenmeyen bu iki karakterle uğraşmak işin eğlencesi olacak. Bir süredir bir araya gelmenin kaderlerinde olduğunu bilen iki kişi nihayet bir araya geldiğinde nasıl olacak? Kaderlerinin farkındalar ama aynı zamanda birbirlerine tamamen yabancılar. Geralt’ın hayatında çocuklara ebeveynlik yapmasını gerektiren düzenli bir ilişki olmadı hiç. Gezgin biri, kasıtlı olarak uzun süren ilişkiler edinmiyor ama artık uzunca bir süre içinde olacağı bir ilişkinin parçası.

Ciri için ise, kendisi hayatı boyunca korunan bir prenses. Birden bire kendi başına bırakılıyor. İlk sezonda en sevdiğim anlardan biri, Ciri bir sahnede problemden kaçmayı bırakıyor. 7. bölümde yerden bir dal alıp, problemin üzerine koşuyor. Yeni bir tavırla, inatla ve cesaretle yeni bir kişiliğe bürünüyor ama üzerinden çok geçmeden ne yapacağını söyleyen bir baba figürü olacak başında yine.

Geralt ile eğitimine başlamadan önce Ciri’yi kitaplarda pek okumuyoruz. Yeni sezonda prenseslikten savaşçılığa olan değişimini ne kadar göreceğiz? Bu gelişimi ne kadar hızlı yapmayı planlıyorsunuz?

Hissrich: Tadını çıkaracağız. Elinizde birer saatlik sekiz bölüm varken ve hikayeyi ana materyalden uyarlıyorken bazı şeyleri kısıtlamanız gerekebiliyor. İlk sezonda Ciri’nin hikayesinde çok daha fazla sahne vardı ama çıkartmamız gerekmişti. Yeni sezonda karakterin derinliklerine dalıp Ciri’yi çok daha fazla anlayacağız. Eğitimine başlayıp kitaplarla oyunlardan tanıdığımız karaktere dönüşmesini izleyeceğiz. Ama şıp diye değişmeyecek. Nereden geldiğini unutmasını istemiyoruz.

Kitaplarda Yennefer’ın geçmişini pek bilmiyoruz, bunun sonucu olarak da soğuk bir karakter olduğu için gerekli bağı kuramayan okuyucular ve oyuncular olmuştu. İlk sezonu hazırlarken Yennefer’ı şu an izlediğimiz karakter yapıp daha dolu ve incelikli kılan bir geçmiş vermek sizin için ne kadar önemliydi?

Hissrich: Benim için çok önemliydi. The Witcher dünyasındaki kadın karakterlerin çoğu Sapkowski’nin hayatından ilham alınmış karakterler. Kendisiyle konuştuğumda böyle söylemişti. Kitaplarda bu kadınların güçlü ve bağımsız olması çok önemliydi. Ben bence Yennefer’ın geldiği yeri anlıyorum. Gücünün bir parçası soğukluğu. Kendisine inşa ettiği sınırlar. Zayıf yanı olmayan, güçlü, önüne geleni döven bir karakter olamaz. Herkes zayıf yanlarını saklar. Herkesin güçsüz olduğu noktalar var. Bence kitaplarda çok güzel anlatılan ama televizyonda o kadar iyi olmayan bir şey var, karakterlerin yaşadıklarını flashback olarak anlatmak. Yennefer’ın geçmişini görmek ve başına gelen şeyleri onunla birlikte yaşamak istedim. Gerçekte nasıl biri olduğunu göstermek istedim.

Yennefer’ın kitaplardaki ana motivasyonlarından biri çocuk yapma isteği, bu isteğin sebebini göstermek istiyordum. En sevdiğim kararlardan biri oldu. Kitaplarda büyücüler kısırlaştırılmışlar. Yennefer’ı bu kararından ötürü suçlu olduğunu ve zorla kısırlaştırılmadığını göstermek istedim. Gerçek hayat da böyle. O an için doğru gelen kararlar alıyoruz ama bu kararlar yavaşça geleceğimizi etkiliyor ve domino taşları gibi düşüyorlar. Yennefer’ın bir kurban olmaması onu daha ilginç bir karakter kılıyor.

İlk sezonda koca bir dünyayı tanıtıp, seyircinin üç ana karakterle bağ kurmasını sağlamak ve bunu üç farklı zaman diliminde anlatarak yapmak gibi zor bir göreviniz vardı. Bütün bunları dengeleme konusunda en çok zorlayan ne oldu?

Hissrich: Bazen hala ilk sezona bakıp bunlar nasıl bir araya geldi diye soruyorum. Zaman dilimleri tabii ki dizinin en tartışmalı taraflarından biri. Bu kararı savunmaya devam edeceğim. Bana göre anlatmak istediğim hikayeyi anlatmanın yolu buydu. İlk sezonda neler olduğunu anlamayan seyirciler olduğunu duyuyorum. Bence o kişiler için ikinci sezonu takip etmek çok daha kolay olacak. İkinci sezon karakterlerimizi aynı zaman dilimi içerisine koyuyor. İlk sezonun en zorlu yanı ilk iki kitabın kısa hikayelerinin hakkını vermekti. Bence bu kısa hikayeler dünyayı tanıtma, Geralt’ın nasıl biri olduğunu anlatma açısından çok iyi bir iş başarıyor. Dizide en çok gurur duyduğum şeylerden biri bu kısa hikayeleri alıp, sıralı bir şekilde Geralt’ın karakterizasyonunu yaratarak anlatmak oldu.

Her bölümün kendisine ait bir tonunun olması benim çok hoşuma gitmişti, kısa hikayelerin bunda büyük payı var. Dizi devam ettikçe farklı tonlardaki bu hikayeleri anlatmaya devam edecek misiniz?

Hissrich: Kesinlikle. Sormana çok sevindim. İlk sezon için tanıtımlara başladığımızda insanlar diziyi sorardı ve fantezi macera olduğunu söylerdim. Ama bazen romantizm de var. Aynı zamanda içinde canavarlar ve epik savaşların olduğu dedektif hikayeleri de var. Kitaplar filmlere veya dizilere uyarlandığı zaman tek bir tür olması gerektiğini savunan bir algı var. Biz yazarlar olarak buna karşı çıktık. Bu dizide herkes için bir şeyler var.

İkinci sezonda hikayemiz birbirine daha bağlı oluyor. Bizim için farklı türleri ve tonları anlatmaya devam etmemiz çok önemli. O yüzden çokça kara mizah ve normal mizah var. Romantizm de var ama artık ekstra olarak aile katmanımız da var. Ebeveyn olduğunu, çocuk olduğunu, başkalarına ihtiyacın olduğunu anlama gibi bir durum var. Bence ikinci sezonun en heyecanlı yanlarından biri bu.

Yorumlar