Netflix’ten Başarısız Bir Aksiyon: Cursed İncelemesi

Netflix’in yapmakta çok iyi olduğu bir şey var. Z kuşağının isteklerine göre işler yapmasını biliyorlar. 13 Reasons Why, Atypical, Elite… Hepsi de bu kuşağın isteklerine ve arzularına göre yazılmış senaryolarıyla öne çıkan yapımlar. İnternette dolaşan, bir Netflix dizisini tarif etmenize yarayan özellikler şakalarını hepimiz okuduk ve gülerek katıldık. Bence hiçbir sorun yok. Eğer talep böyleyse bu talebi karşılamak için böyle işler yapılması oldukça doğal. Ama işler, nu yapımların senaryoları bütün izleyici kitlesini ilgilendirebilecek konulara geldiği zaman karışıyor. Dracula, Ragnarok… Bunlar kendi başlarına bir ağırlığa ve bu ağırlıkla birlikte gelen beklentiye sahipler. O yüzden bu konularda yapılacak hatalar biraz daha pahalıya patlıyor olacaktır çünkü artık izleyecek yüzlerce dizi film var. Çünkü seçiciliğin daha önce hiç olmadığı kadar fazla olduğu ve erişimin çok kolay olduğu bir dönemdeyiz.

Seçimleriniz için sizler de izleyebilirim dediğiniz şeyin önce ne olduğuna bakmak isteyeceksiniz ve bu yazımızda tartışıyor olacağımız Cursed dizisi de sizi bu yazıyı okumaya yönlendirecektir. Bu yazıda da sizlere diziyi olabildiğince az spoilerlı bir şekilde incelemeye çalışacağız. Merak etmeyin, izleme zevkinizi bozacak türden bir şeyle karşılaşmayacaksınız.

Farnk Miller ve Tom Wheeler’ın senaryosunu yazdığı Cursed, 13 Reasons Why izleyenlerin tanıyacağı Katherine Langford’un başrolünü üstlendiği, Arthur efsanesi odaklı bir Netflix dizisidir. Arthur efsanesi odaklı dediğime bakmayın, efsanenin başrolü Arthur ile ilgili değil, efsanede yer alan Gölün Hanımı, Nimue’yi odak noktasına almakta dizi. Ailesi ve köyü Kızıl Paladinler tarafından öldürülen Nimue, annesinin son isteği olarak ona verilen kılıcı(büyük ihtimalle hepiniz bunun Excalibur olduğunun farkındasınızdır) Büyücü Merlin’e götürmek üzere yollara düşüyor. Nimue ve onun gibilere Fey halkı denilirken, Kızıl Paladinler de bu halkın yok edilmesi gerektiğini düşünen hristiyan militanlar olarak karşımıza çıkıyor. Kılıcın ne olduğunu bilen çoğunuz hikayenin de az çok nasıl gelişeceğini biliyordur. Gerçi bilmiyor olsanız bile dizi, anlaşılamaz bir bollukla “bak böyle olacak işte” diyerek gösteriyor.

Dizinin sorunları ilk olarak karakterlerinden ve oyuncularından başlıyor. Kral olduğunu bildiğimiz büyük Arthur’un onurunu kazanma savaşındaki bir haydut olması ya da büyüklüğü ile nam salmış(dizide bile öyle) Büyücü Merlin’in utanç içinde bir ayyaş olması gibi ilginç yollar çizilmiş karakterler için. Aslen siz bu karakterlerin ne olduğunu bildiğiniz için giydirilmeye çalışılan yeni kostümlerinin de üstlerine ne kadar uyumsuz olduğunu kolayca fark edebiliyorsunuz. Oyuncuların da bu konuda yetersiz olması işin içinden çıkılmaz hale getiriyor. Vikings dizisinden tanıdığımız Gustaf Skarsgard bile en iyi performansında olmadığı için övüldüğü o büyük anlarda Merlin karakterini çok ciddiye alasınız gelmiyor. Nimue karakteri de neresinden bakarsanız elinizde kalıyor. Kendi halkının kaderini taşıyan ve bu görevin ağırlığını hisseden bir Nimue göremiyorsunuz karşınızda. Ailesiyle alakalı bir şaşırtmaca dışında elinizde “vay anasını” diyebileceğiniz hiçbir şey yok bu karakterle ilgili. Katherine Langford’un da işleri hiç kolaylaştırmadığını söylemem gerek.

Belki ben çok fazla beklenti içine girmişimdir diye sorguluyorum bu noktada kendimi ancak senaryo açısından değerlendirmek istediğimde bile elimde kalıyor dizi. Birkaç şaşırtmacası dışında gelişecek bütün olayların tahmin edilebilirliği ve verilmek istenen dramanın tembel diyaloglar ile havada kaldığı sahneler arasında gidip geliyorsunuz. Kral Uther ve Merlin arasındaki anlaşılmaz ilişkiden tutun, Arthur ve Nimue arasındaki gelişen duygusal bağın yoğunluğunu bile hissedemiyorsunuz. Ana karakterlerinde bulamadığınız derinliği de yan karakterler ne yapsalar size sunamazlar. Ancak Pym ve Iris gibi karakterleriyle bir nebze de olsa bir şeyler alabildiğinizi hissedebiliyorsunuz. Zaten Iris karakteri çekilebilecek bir 2. sezonda kesinlikle parlayabilecek bir karakter olacaktır.

Bütün bunları ve sahneler arasındaki anlamsız çizgi romanvari geçişleri göz önüne aldığımızda Cursed büyük ihtimalle çabucak unutulacak bir diziden öteye geçemeyecektir. Arthur hikayelerini bir kenara bırakırsak, bizi belki daha da büyüleyecek bir Gölün Hanımı hikayesi bulabileceğimizi hiç sanmıyorum. Belki bir Orta Çağ hikayesi olarak hafızanızda bir yerlerde kendine bir köşe edinebilir.

Yorumlar