İthaki Bilimkurgu Klasikleri #5 – Dünya’ya Düşen Adam

Amerikalı yazar Walter Tevis tarafından 1963 yılında kaleme alınan Dünya’ya Düşen Adam, Bilimkurgu Klasikleri dizisinin 51. kitabı olarak İthaki Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı. Çevirisini Mehmet Ali Ağaoğulları’nın yaptığı roman hem çeviri dili hem de yazarın gerek kurgu gerek dilde karmaşaya pek mahal bırakmaması sebebiyle oldukça akıcı.

Romanımızın baş kahramanı olan Thomas Jerome Newton ise bilimkurguda görmekten hoşlandığımız türden biri. Newton, Anthea isimli bir gezegenden gelen ve aslında onu insanlardan ayıran birçok özelliğe sahip olmasına rağmen dışarıdan dejenere ve belki de sağlıksız bir insana benzeyen bir uzaylı. Dünya’ya geliş amacını kitabın başlarında bilmemekle birlikte ortasına gelmeden de öğreniyoruz ki kitabın sürprizi veya teması bu değil ve bununla sınırlı kalmıyor.

Newton’ın halkı insanlardan daha zeki ve teknolojide de bizden bir hayli ilerideler fakat kendi dünyalarının kaynaklarını tüketiyor ve nükleer bir savaşa giriyorlar. Bu da zaten az kalan kaynakları özellikle de suyu çok daha kısa süre yetecek duruma getiriyor. Bu sebeplerden dolayı Anthealılar aralarında fiziksel olarak Dünya şartlarına en dayanıklı olanlardan biri olan Newton’ı eğitmeye başlıyorlar. Yıllarca süren bu eğitimde Newton Dünya’dan gelen yayınlardan yakalayabildiklerini izliyor, tarhimizi ve kültürümüzü daha ziyade Amerikan kültürünü ve dilini öğreniyor ve fiziksel eğitimlerden geçiyor. Şartlar hem gezegenlerin konumları hem de Newton’ın eğitimi bakımından uygun hale geldiğinde ellerinde yakıt sağlayabilecekleri tek araç olan eski ve küçük bir uzay gemisiyle onu Dünya’ya gönderiyorlar.

Dünya’da Kentucky yakınlarına inen Newton geminin dış materyali hariç ekipmanını patlatıp yok ediyor ve gezegeninden getirdiği değerli yüzükleri çok az paralar karşılığında satarak yeni hayatına başlıyor. Anthea’dan getirdiği teknolojilerle patentler alarak kendisine bir şirket kuruyor ve bu şirketin kazandığı paralarla yeni bir uzay gemisi inşasına başlıyor. Gezegenindeki insanları yanına getirmek ve hem onları bol kaynaklara eriştirmek hem de Dünya’daki insanları yöneterek onları kendi yaşadıkları kaotik gelecekten kurtarmak istiyor.

Bunlar bu romanı bilimkurgu yapan kısma dahil. Fakat bizi romana bağlayan ve merakımızı daha çok cezbedenin tüm bu uzaylı-dünyalı kurgusu olmaması bence inanılmaz başarılı bir hikaye odağı belirleme ve yazarlığa işaret ediyor. Romanın asıl can alıcı kısmı Newton’ın içsel hikayesi. Dünya’da edindiği arkadaşlar, kişiliğinin değişmesi ve belki de bozulması ve insanlaşması, büyük planına engel teşkil edebilecek birçok şeyin içinde en büyük probleme dönüşüyor. Yazar, Newton’ın öyküsünü İkarus’un Düşüşü ve Rumplestiltskin hikayeleriyle de zenginleştirerek daha renkli ve anlaşılabilir kılıyor. Rumplestiltskin gibi Newton da bilinmek istercesine çok fazla zaman ve ipucu bırakıyor insanlara. Görevi bitirmek konusunda şüpheye düşmüş olması da sanıyorum bunun en büyük sebebi.

Yazarınsa aslında pek de karmaşık olmayan ve temelde insan ilişkileri ve düşünsellik üzerine kurulu bu anlatıyı bu kadar etkileyici biçimde sunabilmesinin en önemli sebebi Tevis’in kendi tanımıyla kitabın ‘’üstü fazlasıyla kapalı bir otobiyografi’’ olması. Aynı zamanda David Bowie’nin Newton’a hayat verdiği aynı isimle 1976 yılında sinemaya da uyarlanan roman basit ögeler ve birkaç karakterle okunması kolay ve zevkli, adeta bir bilimkurgu harikası ortaya koyuyor.

Yazan: Elif Çetin / @radyoaktiviteci

Yorumlar