Ted Lasso, yeni çevrimiçi streaming platformu AppleTV+’ın bu yıl çıkardığı ve benim daha ilk bölümünü izleyip ”Ya herhalde çok acayip bir dizi izleyeceğiz.” dediğim ve tam olarak da öyle olan bir komedi dizisi. İlk sezonu on bölümden ulaşan dizi, Ted Lasso isimli bir amerikan futbol koçunun Kansas’tan kalkıp İngiltere’nin bağrı Londra’ya gelerek bir Premier League takımının başına geçtikten sonra başına gelenleri anlatıyor. Ancak şöyle bir sorun var ki, Ted futbola dair en ufak bir şey dahi bilmiyor. Maçların berabere bitince takımların sahadan bir puanla ayrıldığını basın toplantısında öğreniyor, takımın malzemecisinden taktik alıyor ve tabii ki ofsayt kuralının da ne olduğuna dair kesinlikle hiçbir fikri yok.
Kulağa her ne kadar saçma ve alakasız gelse de, Ted Lasso’yu bu kadar iyi bir dizi yapan şey de bu ciddiyetsizliği ve absürtlüğü kendi lehine harika bir şekilde çevirmeyi başarıyor olması. Yine de dizi her ne kadar çok keyifli olsa da bir amerikan futbol koçunun bir Premier League ekibinin başına gelmesi hayatta olmayacak bir durum. Bana göre dizinin açıklaması gereken tek şey buydu, spoiler vermeden söyleyeyim, gayet mantıklı bir şekilde çözülüyor bu sorun. Şimdi size Ted Lasso’yu iki başlık altında öveceğim.
İlk olarak dizi çok iyi bir komedi dizisi. Zaten yazar ekibindeki isimlerin Saturday Night Live, Key & Peele, Rick and Morty, Scrubs ve Dear White People’da yer almış olmaları komedi seviyesini belli ediyor. Ted’in içinde bulunduğu durumu, yani futbolun başkenti Londra’da, Kansas’lı bir amerikan futbolu koçu olmasının getirdiği absürtlüklerden tutun, İngiliz ve Amerikan kültürü arasındaki zıt noktaların yarattığı mizaha kadar dizinin seyirciyi güldürmek için kullandığı yelpaze çok geniş. Aynı zamanda tek bir karakter üzerine kurulmuş bir dizi gibi dursa da, yan karakterlerin de diziye kattığı çok şey var. Hatta bu yıl çıkan bir başka favori dizim Dave’deki gibi, yan karakterler kendi hikayelerini devam ettirmek için illa Ted’e ihtiyaç duymuyor. İçinde Ted’in olmadığı birçok sahne var, Ted’in yüksek enerjisi ve iyimserliğinden yorulduğunuz her anda dizi size diğer karakterlerle bir kaçış noktası yaratıyor. Diğer karakterlerin arasındaki kimya ve masaya koydukları mizah da kaliteyi çok arttırıyor.
İkinci övgü başlığım ise, Ted Lasso aynı zamanda çok iyi bir spor dizisi. Friday Night Lights benim bugüne kadar izlediğim en iyi spor dizisidir. Spor dizileri anlattıkları takımların büyüklükleri gereği anlattığı hikayeyle ve karakterlerle bu büyüklüklerin karşılığını vermek zorundadır. Friday Night Lights da bir lisenin amerikan futbol takımını anlatırken koçun yaşadıklarına, oyuncuların hem takımdaki hem de okulda verdikleri mücadeleye, taraftarlara ve okul yönetimine kadar gerçekten bir okul takımında yer alan bütün dinamikleri anlattığı için, aynı zamanda film kalitesinde maç sahneleri olduğu için bana göre bir numara. Koca kulübü iki kişinin yönetmesi hariç, Ted Lasso da bu kalitede. Şaşırtıcı şekilde maç sahneleri de çok iyi. Blue Mountain State’te maç sahneleri olmazdı mesela, Ted Lasso, Blue Mountain State’in maç sahneli hali gibi.
Dizi aslında 2014’te Premier League maçları yayınlamaya başlayan NBC’nin reklamlarda göstermek için hazırladığı ”Londra’da Amerikan bir Koç” başlıklı, yine dizide olduğu gibi bu videolarda da Jason Sudeikis’in ve Brendan Hunt’ın yer aldığı videolardan uyarlama. İlk sezonu yeni biten Ted Lasso şimdiden ikinci ve üçüncü sezon onaylarını almış durumda.
Son birkaç aydır bu diziyi deli gibi tavsiye ediyorum insanlara, size garanti veriyorum ki Kansas aksanlı, çaydan nefret eden ve etrafına inanılmaz yorucu bir iyimserlik saçan bu adamın hayata olan bakış açısını bir Premier League kulübüne aşılamaya çalışmasına hayran kalacaksınız. Bir de bıyığına.