Daha önce ilişki dinamiklerinin beyaz perdeye yansıtıldığı bir sürü film izledik. Revolutionary Road gibi ya da Marriage Story gibi oldukça temelli ve katmanları daha görülebilir, dinamiğin içinde kolayca bir taraf seçilebilir filmlerdi. Tarafları anlayabiliyor ya da onlarla gerçek bir bağ kurabiliyordunuz. Belki bu film için de benzer bağları kurabilmiş ya da anlatılmak istenen (bence istenmeyen) ilişkinin katmanlarını görebildiğinizi düşünmüş olabilirsiniz. Ama benim için bu konseptlerden tamamen uzakta çok farklı bir deneyim oldu Malcolm and Marie. Şimdiden uyaralım, bu yazı filmle alakalı SPOILER içerecektir ve izlendikten sonra okunması daha iyi olacaktır.
Filmimiz HBO dizisi Euphoria’dan ve son çıkan filmi Assassination Nation’dan tanıdığımız, filmin hem yazarlığını hem de yönetmenliğini yapan Sam Levinson’ın bir eseri. Başrolleri ise yine Euphoria’dan tanıdığımız Zendaya ve en son Tenet ile izlediğimiz John David Washington paylaşıyorlar. 6 günde yazılan senaryosu ve oyuncuların da katkılarıyla finanse edilmiş bir şekilde 15 günde çekilmiş bir yapım olarak karşımıza çıkıyor film. Kısaca ilk filminin başarılı galasından sonra evine dönen bir yönetmen ve kız arkadaşının galada yaşanan bir olay üzerine başlayan ve gece boyu devam eden tartışmalarını konu alıyor.
Film ile alakalı gözünüze çarpan ilk gerçek, siyah beyaz olması oluyor. Bu tür, diyalogların daha ön planda olduğu ve dikkatin bu diyaloglara verilmek istendiği filmlerde kullanılması son derece yerinde bir teknik olarak görüyorum ben bunu. Çünkü gerçekten de odağınızın dağılmasını engelliyor ve dikkat edilmesi amaçlanan noktaların daha kolay yakalanmasını sağlıyor. Bu nedenden dolayı çoğu kimsenin Marie’nin kıyafetine çok dikkat etmediğini (filmde övülmesine rağmen) rahatlıkla söyleyebilirim. Hemen sonrasında filmin tamamen evin içerisinde, çoğunlukla tek oda filmler gibi uzun soluklu çekimlerle yapıldığını kavrayabiliyorsunuz. Burada oyunculukların kalitesi devreye giriyor ve iki oyuncunun da kendilerine verilen işi hakkıyla yerine getirdiklerini görebiliyorsunuz. Senaryonun içeriği ve gidişatı sebebiyle Zendaya’nın daha akılda kalıcı bir etki bıraktığını söyleyebiliriz çünkü tartışmanın başladığı andan itibaren haklı olduğunu düşünebileceğimiz karakter kendisi olduğu için otomatik olarak Zendaya’nın oyunculuğu da daha ilgi çekici oluyor.
“…haklı olduğunu düşünebileceğimiz…” kısmından başlayarak senaryonun içine gireceğim burada. İkilinin tartışması Malcolm’un galada Marie’ye teşekkür etmemesi sorunu ile başlıyor ve buradan itibaren ilişkinin geçmişine çok az dokunarak dallanıp budaklanıyor. Filme başladığımda bu noktadan sonra hepiniz gibi benim aklım da bir taraf seçme yarışına girerek ikilinin konuşmaları arasında savrulup duruyor ancak film ilerledikçe aslında bu tür bir seçimin mantıksız oluşu ve filmin de zaten bunu istemediğini çıkardım ben kendimce. Bir kere ikilinin kendi geçmişleri ile alakalı çok az bilgiye sahibiz. Marie çok da eğitimli olmayan, eski bir uyuşturucu bağımlısı/oyuncu olarak anlatılıyor, Malcolm ise tam tersi oldukça eğitimli olan ve düzgün diyebileceğimiz bir aile geçmişine sahip bir yönetmen olarak anlatılıyor. İkinci olarak, ikilinin içinde bulunduğu ilişkinin geçmişiyle alakalı da çok az bilgiye sahibiz. Marie’yi içinde bulunduğu bağımlılıktan kurtaran kişinin Malcolm olduğunu ve bundan itibaren izlediğimiz noktaya kadar birlikte olduklarını biliyoruz. Ki ben şahsen bu bilgilerin bile kişiler ve ilişkileri konusunda bize bir bilgi verme amaçlı değil tartışmalarının seyrinde zaten orada olmaları gereken şeylerden bizim şans eseri öğrendiğimiz kırıntılar olduğunu düşünüyorum. Film bu şekilde gözümde bir taraf seçmenize gerek yok, oturun ve sadece bu dramaya şahit olun amacını güden bir konuma yerleşiyor.
Film kendi içerisinde de bu amacını anlatıyor gibi bir bakıma. Malcolm’un filmine gelen ilk eleştiri yazısını okumasından sonra gelişen sinema üzerine konuşmasında bunu daha iyi anlayabiliyorsunuz. Gerçi bu kısmın, yönetmenin Assassination Nation filmine gelen eleştiriler üzerine bir karşı cevap niteliğinde yazıldığını söyleyenler de var ancak konunun 2018 yapımı filmle alakalı kısmına hakim olmadığım için üzerine düşünmedim, dilerseniz araştırmanızı yapabilirsiniz. Yine de filmin bu parçası içerisinde, sinemaya ve bir filme bakış açısının anlatılmaya çalışıldığı kısımlarda, kendisi üzerine de bazı şeyler söyleyebildiğini hissedebiliyorsunuz. Bu açıdan da film başka bir boyuta taşınıyor benim gözümde. O haklı ya da bu haklı tartışması yapmanın anlamsızlığını ortaya seriyor. Çünkü senaryoda da birisinin haklı olmasının herhangi bir etkisi yok ikilinin ilişkileri üzerinde.
Bu açıdan da film alabileceği en ağır eleştiriyi yine en çok sahnelenmek istenen kısmından, yani senaryosundan alıyor. Uzun, ağır ve yorucu monologların bir süre sonra ucunu kaçırabiliyor ve geriye dönmek zorunda kalabiliyorsunuz. Bazı yerlerde karakterleri soluklandırarak bizi de soluklandırıyor. Filmin müziklerine de değinmek istiyorum çünkü filmin içerisine eklenmeleri konusunda gerçekten başarılı bir iş sergilemişler ve bu uzun diyaloglar arasında soluklanma bölgesini bu müzik kullanımları ile çok iyi değerlendirmişler. Arkada fon olsun diye değil, karakterlerin birbirlerine vermek istediği mesajlar ya da hissettiklerinin bir aktarım biçimi olması açısından oldukça güzel bir şekilde kullanılmış ve asla sırıtmamış. Ancak bu kısa soluklanma molaları sonrası hiçbir işaret vermeden yine büyük bir gerilimin içinde buluyorsunuz kendinizi ve bu, böyle bir film için belirlenmiş ekran süresinin izleyiciye biraz fazla olduğu hissini anında geçiriyor. Yine de diyalogların doluluğu ve üstüne düşünülebilir oluşu açısından konudan kopmadığınız takdirde oldukça da doyurucu bir zaman geçirtiyor size. Kendim bu tür diyalog ağırlıklı filmleri sevdiğimden ve filmin siyah beyaz tonu dikkatimi dağıtacak bütün etmenleri bloke ettiğinden film beni oldukça doyurdu. Herhangi bir tarafa geçmeden sadece iki insanın bir gecesine şahit olabilmeyi başarabilirseniz eminim sizin için de çok yorucu olmayan bir 1 saat 46 dakika olacaktır.