Bu yazı spoiler içerir.
The Dark Knight bence hala bugüne kadar çekilmiş en iyi çizgi roman filmidir ama The Batman benim izlediğim en iyi Batman uyarlamasıydı. Karakteri bu kadar iyi anlayan, etrafında bu kadar iyi bir dünya yaratan bir Batman yapımı izlememiştim hiç. Belki filmi The Dark Knight gibi bir başyapıtla kıyaslayarak haksızlık ediyorum ama film öncesi benim beklentim acaba iyi mi olacak yoksa kötü mü olacak değil, The Dark Knight seviyesine çıkabilecek miydi. Bazı noktalarda çıktı da, ama bazı noktalarda da geri kaldı. Bir sinema filmi olarak ele alırsak bence The Dark Knight daha iyi, bir Batman uyarlaması olarak bakarsak da daha önce The Batman gibi bir şey izlememiştik diye düşünüyorum.
Filmin en güçlü yanı Matt Reeves’in mükemmel bir Gotham dizayn ederek, yozlaşmış polisler ve siyasetçilerle çevrili bir meydanın merkezine Batman’i koymasıydı. İlk günden beri dedektiflik hikayesi anlatacağının altını çizen Matt Reeves, Batman çizgi romanlarını ve Batman’i bu kadar mükemmel kılan ve diğer Batman filmlerinde itiraf edelim o kadar da başarılı bir şekilde anlatılmayan suç dünyasını ekrana müthiş yansıtmış. GCPD ve Gotham Belediyesi’ndeki yozlaşmayla zaten kompleks olan hikaye, üstüne bir de The Riddler eklenince eşsiz bir polisiye/suç hikayesi ortaya çıkıyor. Batman demek yozlaşmış polisler ve siyasetçiler, rüşvetler, şantajlar, mafya babaları, uyuşturucu baronları ve hasarlı aile mirasları demektir. Matt Reeves birkaç filmde anlatılabilecek materyali tek filmde seyirciyi hiç boğmadan ustaca anlatmış. Harika bir Gotham yaratmış kendine. Harika bir Batman var karşımızda, Robert Pattinson daha en iyi Batman olmadı ama eminim ki ikinci filmde birçok kişi için en iyisi olacaktır. Kostümü ve aksiyon sahnelerini ise herhalde uzun uzun anlatmama gerek yok, beyaz perdedeki en iyi üç Batman aksiyonunun herhalde ikisi bu filmdeydi. Özellikle Penguin’in peşine düştüğü kovalamaca sahnesi İNANILMAZDI! Film bana bir çizgi roman filmiymiş gibi değil, bir David Fincher filmiymiş gibi geldi. Maalesef David Fincher’ın elinden bir Batman filmi izleyemeyeceğiz gibi duruyor, ama The Batman bir David Fincher filmine en yakın olan şey.
Matt Reeves’in en iyi yaptığı şey de karakteri çok iyi anlamaktı. Filmde Bruce Wayne’in çok kötü yansıtıldığını söyleyen kişilerin ben filmi pek anlamadığını düşünüyorum açıkçası. Filmde Bruce Wayne kötü anlatılmadı, kasıtlı olarak Bruce Wayne yoktu filmde. Çünkü Bruce Wayne, Bruce Wayne kimliğini arkasında bırakmış, kendisini tamamen Batman olmaya adayarak iki yıldır Batman olarak Gotham’da bir fark yaratmaya çalışıyordu. Filmde hem Alfred hem de Falcone, Bruce Wayne’in insan içine çıkmadığından birkaç kez bahsediyor zaten. Kaldı ki filmin Bruce Wayne/Batman adına iki büyük karakter gelişimi var. İlki karakterin Bruce Wayne’e de ihtiyacı olduğunu, sadece Batman olarak Gotham’ı kurtaramayacağını anlaması. İkincisi de Batman olarak rolü. Film ilk başladığında Batman, Gotham halkının ve GCPD’nin gözünde güvenilmez, ne yaptığı belli olmayan bir kanun kaçağıydı. Suçlularla savaşıyor, halka yardımcı olmaya çalışıyordu ama herkesin gözünde bir kanun kaçağıydı hala. Zaten Bruce’un da filmin başında söylediği gibi, yaptığı şeyin ne anlama geldiğini o da bilmiyordu. Diğer herkes gibi. Batman’i kanun kaçağı olmaktan, Gotham’ın kahramanı olmaya iten şey filmin sonunda kurtulup kurtulmayacağını bilmeden elektrik kablosunu keserek bir kanun kaçağı olarak düştüğü sudan bir kahraman olarak çıkmasıydı. Meşaleyi yakıp insanları stadyumdan çıkararak ve arama kurtarma çalışmalarına da yardım ederek halkın gözünde gerçekten bir kahraman konumuna geldi.
Ama filmi harika kılan şey sadece bu değil, ben çok uzun zamandır tek filmlik olmayan, birçok filmde yer alacak karakterlerle uzun soluklu bir Batman hikayesi izlemek istiyordum. Selina Kyle, Penguin ve Jim Gordon bu karakterlerin başında geliyor. Nolan üçlemesinde de Jim Gordon harikaydı ama bu filmde Batman ve Gordon’ın beraber çalışmasına bir ayrı bayıldım. Robert Pattinson ve Zoe Kravitz’in uyumu da filmin ihtiyacı olan şeylerden biriydi, bence önümüzdeki iki filmde daha önce izleme fırsatı bulamadığımız derinlikte bir Bat & Cat hikayesi izleyeceğiz. Çizgi romanlarda başkötü havuzu en kaliteli olan iki karakterden biri olan Batman’in, (diğeri Spider-Man) geçmiş filmlerindeki kötü karakterler hep tek filmlik oldu. Hiçbir kötü karakteri birkaç filmde The Batman’in karşısında izleme şansı bulamadık. İlla ki her filmde Batman ile kapışması gerekmiyor, mesela bu filmde zaman zaman Penguin ile iş birliği yapmaya çalıştı, bazen peşine düştü, bazen Penguin’e işi düştü falan. Çizgi romanlarda da böyledir bu, Batman kötüleri her gördüğü anda tekme tokat indirip Arkham’a yollamaz. Güç dinamiklerinin çok git gelli olduğu bir ilişki vardır aralarında. Penguin’i filmin sonunda görmek, diğer filmde de yer alacağını bilmek çok mutlu etti beni. Sanırım Matt Reeves devam filmlerinde Bane gibi süper güçlü kötüler topuna girmeyecek, ben şahsen Batman’e fiziksel olarak rakip olan bir düşman, kafa olarak rakip olacak bir düşmanı daha beraber çalışırken görmeyi çok isterim. Ayrıca bu Batman’in karşısında, Matt Reeves’in aksiyon sahneleriyle harika bir iş çıkardığını bilirken Deathstroke’u görmek çok güzel olurdu.
The Batman serisi eminim ki müthiş bir yolculuk olacak. Çok güveniyorum Matt Reeves’e. Umuyorum ki Warner Bros, DCEU’ya devam etmek yerine ellerindeki karakterlere kontrolün yönetmenler ve yazarlarda kalacağı solo filmler çekmeye devam eder. Bu kadar çok filmi çıkan bir karakter için The Batman yepyeni ve taptaze bir başlangıçtı.